Translate.vc / portugués → turco / Graves
Graves traducir turco
2,252 traducción paralela
Vivemos num mundo de graves ameaças.
Tehditlerle dolu bir dünyada yaşıyoruz.
Tenho problemas mais graves do que você para resolver a sudoeste.
Güneybatıda ilgilenmem gereken daha büyük sorunlarım var.
O suspeito está internado em estado crítico com graves queimaduras auto-infligidas com ácido, na cara e tronco, impossibilitando até agora às autoridades determinar a sua identidade.
Şüpheli kritik vaziyette hastanede tutuluyor. Yüzünde ve vücudundaki kendi kendine yaptığı ağır asit yanıkları kimliğinin saptanmasını imkânsız kılıyor.
Meritíssimo, não existe provas de circunstâncias tão graves.
Sayın hakim, Ağırlaştırıcı neden için hiç kanıt bulunmamakta.
Mas a senhora podia ter ferimentos muito graves.
Ama siz ciddi bir şekilde yaralanabilirdiniz.
A sanção para delitos graves como a tentativa de fuga, roubo ou uso repetido do tabaco, é de doze chicotadas ou até que o sangue apareça.
"Kaçmaya teşebbüs, hırsızlık ya da tekrarlanan tütün kullanımı ciddi cezalar gerektiren suçlardır. Suçun karşılığı sırttan kan akana kadar 12 kırbaç vurulmasıdır."
- Graves Thomas.
- Graves Thomas.
Nenhum tão esperto e barato, Mr. Graves.
Benim kadar akıllı ve ucuz değiller, Bay Graves.
Eu e o Graves estávamos no barco.
Graves ve ben bottaydık.
Pensei que o Graves era um gato que tinha medo da água.
Graves kedi gibidir sanıyordum. Saçının ıslanmasını istemeyenlerden.
Lamento imenso pelo Graves Thomas.
Graves Thomas için ne kadar üzgün olduğumu söyleyemem.
Eu sou Prissy Gregory do escritório do Graves Thomas.
Ben Prissy Gregory. Graves Thomas'ın ofisindenim.
Pensava que tinham sido os Newtons a contratar o Graves.
Graves'i tutanın Bay ve Bayan Newton olduğunu sanıyordum.
Pode dizer ao seu patrão que Graves Thomas o incluiu no testamento?
Patronuna, Graves Thomas'ın vasiyetinde ona küçük bir şey bıraktığını söyler misin?
- Vim falar com Graves Thomas.
- Ben Graves Thomas'ı görmeye geldim.
O Graves já não está com o caso Willis.
Graves, Willis davasında çalışmayacak.
A avó disse que era a secretária de Mr. Graves.
Annem, sizin eskiden Bay Graves'in sekreteri filan olduğunuzu söyledi.
Mr. Graves tinha certeza de que não tinha sido ele.
Bay Graves, onun olmadığına emindi.
Juiz Pifer, queria falar consigo sobre um cliente do Graves, Calvin Willis.
Yargıç Pifer, sizinle Graves'in bir müvekkili hakkında konuşmak istiyorum, Calvin Willis.
O Graves nunca me disse que eras assim tão chata.
Biliyor musun, Graves bu kadar baş belası olduğunu söylememişti.
Isso era porque o Graves era um cavalheiro.
Çünkü Graves güneyli gerçek bir beyefendiydi.
Como fez com o Graves?
Graves üstünde yıldırımını kullandığı gibi mi?
Uma vez o Graves Thomas disse-me que podia contar com o senhor às terças e, às vezes, às quintas para obter uma decisão justa.
Graves Thomas, bana bir seferinde demişti ki, Salı günlerinde ve her iki haftada bir Perşembe günlerinde adil karar verirmişsiniz.
Em várias partes da cidade foram registados graves confrontos entre manifestantes...
Bazı bölgelerdeyse ciddi cepheleşmeler söz konusu.
Temos problemas mais graves neste momento.
Şu anda daha önemli sorunlarımız var.
Após inúmeras cirurgias e tratamentos ele conseguiu se manter vivo mas ferimentos graves na coluna o impossibilitaram de andar.
'Pek çok ameliyat ve tedavinin ardından hayata tutunmayı başarmıştı. Ama omuriliğinde meydana gelen ciddi hasar sonucu bir daha yürüyememişti. "
Um laboratório de metanfetamina explodiu ontem à noite matou uma pessoa e outra teve queimaduras graves.
Dün gece, Bear Vadisi'nde bir evde meydana gelen amfetamin lab. patlaması... bir kişiyi öldürdü ve başka birini ciddi yanıklarla bıraktı.
E espero que entenda que se a mansão Wolfsberg cair nas mãos erradas que irá haver consequências graves!
Burası kötü ellere geçerse sonuçları kötü olur.
RAK 295, como tem sido amplamente divulgado, era para ser um revolucionário suplemento energético mas quando as fases finais de testes foram concluídas, foram aparecendo graves efeitos colaterais...
RAK 295'in devrim niteliğinde bir performans arttırıcı olduğu söylenilmişti. Son test aşamasının tamamlanmasına rağmen ağır yan etkileri olduğu ortaya çıktı...
Sr. Secretário-Geral, colegas delegados foram cometidos crimes graves, na preparação deste tratado.
Sayın Genel Sekreter delege dostlarım. Bu antlaşmanın imzalanması için ciddi suçlar işlendi.
Acham que sim, mas dizem que, mesmo que recupere a consciência, pode ter sofrido lesões cerebrais graves.
- Öyle düşünüyorlar, ama Sayın Başkan bilincini geri kazansa bile, muhtemel beynindeki ciddi hasardan acı çekecek.
Eu cometi erros erros graves que mancharam o gabinete da presidência e pelos quais irei pagar o resto da minha vida.
Hatalar yaptım. Başkanlık makamını lekeleyecek kadar kötü hatalardı. Bunların cezasını geri kalan hayatım boyunca çekeceğim.
Tens graves problemas, sabias?
Ciddi sorunların olduğunun farkında mısın?
Dale, aquele miúdo tem graves distúrbios.
Dale, Chad denen çocuk çok sorunlu biri.
Mas os teus ferimentos foram assim tão graves? Não.
Yaraların ciddi miydi?
Sabe bem que estas são alegações muito graves que está a fazer?
Söylediklerinin çok ciddi iddialar olduğunun farkındasın, değil mi?
- Pode causar graves danos ao feto.
- Evet, sakat doğabilir.
Quanto mais imediato e inesperado é o teste, mais provável é que estejamos metidos em sarilhos graves, e ainda mais provável que nos matem se não passarmos.
Ne kadar beklenmedik bir test olursa, o kadar başın beladadır, ve geçemezsen o kadar ölme ihtimalin var demektir.
Teve sorte por não ter sofrido ferimentos graves.
Önemli bir zarar görmediğiniz için şanslısınız.
Doença de Graves, Hashimoto...
Grave Hastalığı, Hashimoto Hastalığı.
A medula óssea poderia ser curativa, mas há alguns riscos graves envolvidos.
Ama kemik iliğinin daha başarılı olduğu ispatlanmıştır. Ama tabi bazı ciddi riskleri var.
A Janet teve um trauma grave, que resulta em delírios graves.
Janet, ciddi sanrılara yol açan ağır bir travma geçirmiş.
Os danos na tua medula espinal são muito graves.
Belkemiğindeki hasar gayet ciddi.
Quando fores lanista também vais enfrentar decisões com graves consequências.
Eğitmen olunca kötü sonuçlar doğuracak kararlar vermek zorunda kalacaksın.
Já existiram, na verdade, 53 quedas durante a história, que foram tão graves ou piores...
Aslında bakarsak... Tarihte 53 kaza oldu. Bunlar sadece kötü veya çok kötü olanlar.
- Ainda está a recuperar de lesões graves a que sofreu há vários anos.
Bir kaç yıldır hastanede tedavi görüyor.
"Os graves, no fim,... ao ver com um olhar que os transfigura... quanto a retina cega, qual fugaz meteoro, se alegraria... odeiam, odeiam a luz cujo esplendor já não fulgura. E a ti, meu pai,... te imploro agora, lá na cúpula obscura, que me abençoes e maldigas com a tua lágrima bravia. Não entres nessa noite acolhedora com doçuras, odeia, odeia a luz cujo esplendor já não fulgura."
"Ölümün kıyısındaki kör edici manzarayı gören ölü adamlar kör gözleri göktaşı gibi parlak ve mutlu öfkelenin ışığın ölümü karşısında ve sen yukarıdaki üzgün babamız yalvarırım hiddet dolu gözyaşlarınla lanetle beni, beni kutsa bu güzel gecenin gözünün yaşına bakma öfkelenin ışığın ölümü karşısında."
Esse é um dos erros mais graves que um cirurgião geral pode cometer.
Bir genel cerrahın yapabileceği en ciddi hatalardan birisi.
Se esperarmos, arriscamos danos graves na perna esquerda, e possível perda total da direita.
Eğer beklersek, sol bacağın ciddi bir şekilde hasar görme riski var. Büyük ihtimalle tüm bacağı kaybederiz.
São pecados muito graves.
Bunlar çok ciddi günahlar.
Mas até o bem disciplinado, o exército altamente profissional dos EUA cometeu graves erros com armas nucleares.
Ama disiplinli, profesyonel Amerikan ordusu bile,... nükleer silahlarla çok ciddi hatalar yaptılar.