Translate.vc / portugués → turco / His
His traducir turco
5,107 traducción paralela
Como que uma sensação... Não consigo descrever com palavras.
Kelimelere dökemediğim bir his.
Vem de saber que o teu pessoal está a tratar de ti.
İnsanların size göz kulak olduğunu bilmenin verdiği o his.
Sinceramente, acho que falei de mais, sobretudo a duas mulheres sozinhas num quarto.
Öyle olmuş gibi geliyor gerçekten. İçimde bunun söylenmeyecek bir şey olduğuna dair bir his var. Hele hele bir odada baş başa oturan iki kadına.
Embora seja uma nova sensação para mim, não ficar sózinho nas minhas opiniões à mesa.
Gerçi masada fikirlerimde yalnız olmamak benim için de yeni bir his.
Mas sinto que ele está a voltar a ser quem realmente é.
Ama içimde gerçekte olduğu kişiye döndüğüne dair bir his var.
É um sentimento louvável.
Güzel bir his.
Tenho um pressentimento, Tommy.
İçimde bir his var Tommy.
Nem sei como te contar o que senti.
Nasıl bir his olduğunu sana anlatamam.
Ele é privilegiado e queria ver como é ser pobre e faminto.
Lükse bakar mısınız, fakir ve aç olmanın nasıl bir his olduğunu merak etti.
Senti que não estava a ser honesto, por isso segui-o.
Bana tamamen dürüst olmadığına dair içimde bir his vardı... -... bu yüzden seni takip ettim.
É uma reação neuromuscular, sem sentimentos, emoções ou significado.
Bu herhangi bir his, duygu ya da manadan uzak ; nöromusküler bir cevap sadece.
É uma boa sensação, não é? Fazer o correcto pela cidade.
Kasaba için bir şeyler yapmak güzel bir his değil mi?
É uma questão de instinto, Nolan.
İçimde öyle bir his var Nolan.
Acho que me andaste a mentir este tempo todo.
İçimde tüm bu süre boyunca bana yalan söylediğine dair bir his var.
Quando parou, o mal-estar passou imediatamente.
Titreşim durduğunda da, o his bir anda yok oluverdi.
Um ano de finalista espectacular com os meus amigos, + um namorado novo de morrer - qualquer sentimento pelo Matty = a mim, pronta para começar um novo capítulo na minha vida.
Arkadaşlarımla muhteşem bir yıl artı yeni bir muhteşem erkek arkadaş eksi Matty'ye karşı geçmek bilmeyen sıfır his eşittir hayatında yeni bir sayfa açamaya hazır ben.
Uma sensação que parece estar em todo lugar e lugar nenhum.
Hem her yerde olan hem de hiçbir yerde olmayan bir his.
Tenho a impressão, que tudo se acalmou.
- İçimde ortalığın sakinleştiğine dair bir his var.
- Aquela sensação que ele continua aqui.
Hey, bebeğim. O his hala orada.
Prefiro ter um instrumento rombo, enfiado no meu baço, e estou a falar por experiência própria.
Bunun yerine dalağıma bir çekiçle vurulmasını yeğlerim ki deneyimlerin sayesinde nasıl bir his olduğunu bilirim.
Nada pode compensar a perda de uma filha. Mas, a sensação que isto não faz sentido - irá assombrá-los para sempre.
Hiçbir şey evlat kaybını telafi edemez ama içlerindeki his hiç mantıklı gelmeyecek ve hep akıllarında olacak.
Não é uma boa sensação.
Hiç de iyi bir his değil.
Sinto que estamos a ir tão bem este ano.
Sadece... Bu yılın çok iyi geçeceğine dair içimde bir his var.
Ainda não tenho a certeza, mas tenho um palpite.
Emin değilim ama içimde bir his var.
Como se está a sentir nesta situação?
Böyle bir durumda kalmak nasıl bir his?
Porque se não o fizeres, tenho a sensação que todos os clientes da Pearson Specter com quem atualmente fazes negócios, vão subitamente mover as suas contas para o Chase.
Çünkü yapmazsan bütün Pearson Specter müşterilerinin Chase bankasına gidecekleri gibi bir his var içimde.
Não sei muito sobre trepenação mas tenho certeza de que lá por ter feito um buraco na sua própria cabeça, não significa que seja dotado de alguma percepção extra-sensorial.
Trepanasyon konusunda pek bir bilgim yok ama kendi kafanıza bir delik açmış olmanızın kendinize altıncı his kazandırdığınız anlamına gelmeyeceği konusunda eminim.
Como te sentes, Constantine, ao olhar para o teu futuro?
Geleceğine umutsuzca bakmak nasıl bir his Constantine?
É uma sensação... que guia as minhas acções.
- Hareketlerime yön veren şey bir his.
- Talvez devêssemos esquecer... Tenho um mau pressentimento.
Belki de işin peşini bırakmalıyız, içimde kötü bir his var.
Como te sentes, estando em casa depois de tantos anos?
Onca yıldan sonra yeniden memleketinde olmak nasıl bir his?
Tenho um mau pressentimento.
İçimde kötü bir his var.
Foi. Gosto da sensação... do capacete deles nos meus punhos.
Onların kasklarını yumruklarıma çeken bir his var.
- Sim, talvez seja melhor, embora me pareça que não tenha sido ele.
Gerçi içimde yapmadığına dair bir his var ya, neyse.
Há muitos anos que não tenho dívidas, mas ainda me lembro da sensação.
Yıllardır borcum olmadı ama nasıl bir his olduğunu hala hatırlıyorum.
- "Sentes"?
- Bir his mi?
O outro delegado pensa que sou um idiota por sequer perguntar, mas tenho a sensação de que se te tirar estas algemas, que irás ficar bem? E acho que vais ajudar-nos a saber o que aconteceu à tua familia para podermos ir embora daqui.
Diğer memur bunu sormamın bile aptallık olduğunu düşünüyor ama içimde, bu kelepçeleri çıkarırsam uslu duracağına dair bir his var.
O último é novidade, mas pressinto que vai ser o primeiro.
Sonuncusu yeni çıktı ama listenin başına fırlayacağına dair içimde bir his var.
Isto é diferente.
Bu his farklı.
Mas parece errado fazê-lo sem o Vincent.
Sadece içimden bir his, bunu Vincent olmadan yapmamız yanlış mı acaba diye düşündürüyor.
Estou a sentir um tipo de, não sei como se chama, empatia, pelo teu namorado Richard Widmark, neste momento.
İçimde tuhaf bir his vardı. Seni arayayım mı bilemedim. Dostun Richard Widmark ne derdi?
Tenho um pressentimento que haverá uma provisão lá enterrada que diz que, assim que fechares o negócio, cortas com o Sidwell.
Anlaşma bittiğinde Sidwell'i dışarıda bırakacak bir madde olacakmış gibi bir his var içimde.
Aliás, virou-se para mim, o que estava a saber-me muito bem.
Açıkçası Matty beni tutuyordu ve bu his oldukça iyiydi.
Apalpa.
Çok farklı bir his.
E há todos estes pensamentos e todos estes sentimentos, que estão sempre presentes na minha cabeça cada vez que eu o vejo.
Onu her gördüğümde bir sürü his ve düşünce beynimi zonklatıyor.
Meninas, eu também estive a pensar...
Kızlar, kötü bir his var içimde.
No início, mostravam-se muito interessados e depois desinteressavam-se. Não era o mundo deles.
It was not his world.
Parece um dejá vu.
Sadece bir his.
Até tinha a impressão que as coisas com o Matty iam correr bem.
Hatta içimde Matty'yle işlerin yolunda gideceğine dair bir his vardı.
- Deve ter sido bom.
- Cherry'mi almıştım. - Güzel bir his olmalı.
Esse é um pensamento horrível.
Kötü bir his bu.