Translate.vc / portugués → turco / Hä
Hä traducir turco
443,203 traducción paralela
Não há Cindy Sherman.
Cindy Sherman yok.
Há um nome de negros para isso?
Siyahlar demiyor mu?
Há bocado fui com o meu amigo a uma loja, só tinha chapéus!
Arkadaşımla bir dükkâna gittim. Sadece şapka satıyordu!
Como disse a pastora Denise, não há bem maior do que sacrificarmo-nos pelos outros.
Rahibe Denise dedi ya, kendini başkaları için feda etmekten daha büyük iyilik olamaz.
Acho que há quem não saiba que a gula é um dos sete pecados capitais.
Bazıları oburluğun yedi ölümcül günahtan biri olduğunu bilmiyor.
Bem, o meu soutien de dezoito horas explodiu há quatro horas, por isso diria... 2h30?
18 saatlik sütyenim dört saat önce yalan olduğuna göre 2.30 falan olmalı.
E há mais.
Dahası da var.
Não há problema. Vamos descobrir.
Sıkıntı yok, çözeriz.
Há um paradoxo nisso.
Bu bir paradoks o zaman.
Talvez eu pudesse juntá-las, como um grupo para descobrir o que há de errado comigo.
Hatta hepsini bir araya toplayıp, bir nevi odak grubu oluşturup, ne sıkıntım olduğunu öğrenebilirim..
Uma dica : as piadas ficam melhores quando acabam com...
Küçük bir ipucu : şakaların sonuna... "Wocka Wocka" veya "ha-cha-cha." eklersen daha iyi olur.
Isso foi há 6 anos.
O altı yıl önceydi.
Na verdade cheguei há 20 minutos, mas esperei no carro, para não chegar muito cedo, e estou a dizer-te isso, desculpa.
Aslında buraya 20 dakika önce geldim ama arabada bekledim çünkü erken gelmek ezikliktir ve bunu sana söyledim üzgünüm.
Não há problema.
Önemli değil.
Devias ter-me visto há uma hora.
Beni bir saat önce görmeliydin.
Estou a dizer-te, há algo de errado com aquele homem.
Sana söylüyorum, bu çocukta gerçekten ters giden bir şeyler var.
O circuito é complexo, não há tempo de o desarmar.
Devre çok karmaşık. Onu etkisizleştirmek için zaman yok.
Pela primeira vez em tempos, há optimismo aqui.
Uzun zamandır ilk kez burada iyimserlik var.
Mesmo com os novos Inumanos, há uma sensação de paz.
Tüm yeni Nainsanlar'la birlikte burada bir barış duygusu var.
Há tantos de nós.
Bizim gibi olan çok kişi var.
E também há esta cena com o Inferno.
Ve bir de Inferno olayı var.
- Não há nada aqui.
Burada bir şey kalmadı.
Não há nenhum lugar para se esconderem.
Kimsenin saklanacak yeri kalmadı.
Mas há muitos Inumanos agora, e não sabemos do que eles são capazes.
Fakat şu an birçok Nainsan var ve bizler onların neler yapabileceğini bilmiyoruz.
Há muito tempo que não nos víamos, Barão!
Uzun zamandır görünmüyordun Baron!
Olhem, há aqueles entre nós que concordam contigo.
Bakın, sizinle aynı fikirde olanlarımız da var.
Há uma busca planeada para alguns Inumanos... que resistem ao registo.
Kayıt olmayı reddeden bazı Nainsanlar'a yapılması düşünülen bir baskın var.
- Não há problema.
- Sorun değil!
Há consequências reais.
Burada gerçekten tehlikede olan şeyler var.
Não estamos a ser rápidos o suficiente, e há mais a chegar.
Yenileri gelmeden onları hızlıca yere seremiyoruz.
Há muitas falhas nos dados.
Verinin içerisinde çok fazla boşluk var.
Mesmo se pararmos estes sentinelas, há mais lá fora, e um exército de Inumanos controlados.
Bu bekçileri durdursak bile dışarıda daha fazlası vardır ve zihin kontrolü altında bulunan Nainsanlar'dan oluşan bir ordu.
Há um qualquer tipo de micro campo de força.
Mikro seviyede bir çeşit güç kalkanı var.
Há um encantamento.
Bir büyü var.
Há um montanha de cercas para consertar.
Onaracak çok fazla engel var.
E não há nenhuma melhor em todos os nove reinos.
Ve dokuz alemde bizden iyisi yok.
Há um mundo lá fora que precisa dos Avengers.
Dışarıda Yenilmezler'e ihtiyaç duyan koskoca bir dünya var.
Há uma conversa e normalmente começo a desenhar enquanto falamos.
Ve bir sohbet başlar. Genelde konuşurken ben çizmeye başlarım.
Durante o processo há uma série de reuniões.
Süreçte birçok buluşma gerçekleşir.
Há isto...
Böyle bir şey...
E diria que há muito mais liberdade, porque muitas letras são poesia.
Söylemeliyim ki, orası daha özgür bir alan çünkü sözlerin çoğu zaten şiirsel.
E há pouco tempo usei espelhos numa peça chamada The Nether, que era sobre um mundo criado digitalmente.
Ve en son, The Nether diye bir oyunda ayna kullanmıştım. Oyun, dijital bir dünya hakkındaydı.
No entanto, há aqui onze vitrais desenhados por Marc Chagall.
Ama yine de, Marc Chagall tarafından tasarlanmış 11 adet vitraylı penceresi var.
Há 80 mil pessoas e o sol põe-se.
80,000 insan var ve güneş batıyor...
Algo se passa nessa fase do espetáculo, porque há uma mudança.
Şovun bu noktasında bir şeyler olur çünkü bir değişim vardır.
No centro da cidade há uma maquete da própria cidade.
Ve bu kentin bir modeli kent merkezinde bulunuyor.
Há algo nisto que me atrai absolutamente e passeio mentalmente por entre todas estas ruas.
Bunun beni çok çeken bir yönü var ve zihnimde şehrin tüm sokaklarına giriyorum.
Há pessoas de alturas muito diferentes.
Farklı boyutlarda insanlarla çalışıyorum.
Há pouco tempo, no espetáculo da Adele, a pessoa que a maquilha pintou-nos os cenários, porque sabíamos que o olho da Adele ia ser deste tamanho e que o rímel ia interagir assim com a mão dela.
Yakın zamanda, Adele'in gösterisinde onun makyözü, bizim dekor ressamımız oldu çünkü gözlerinin böyle büyük olacağını biliyorduk ve o kadar rimelin kontrolü onun ellerinde olacaktı.
Foi feito para Don Giovanni, conhecido como o cemitério dos cenógrafos porque é famoso por ser difícil de desenhar, porque explicita que há pessoas presas em corredores escuros.
Bu Don Giovanni için yapılmıştı ve buna "Tasarımcı Mezarlığı" deniyor çünkü tasarlanması oldukça zor bir parça. Bunun sebebi de eserin, karanlıkta koridorlarda hapsolmuş insanlarla ilgili olması.
Acho que há reações absolutamente básicas, atávicas e primárias que todos temos num espaço escuro e curvo de um túnel.
Karanlık ve kavisli bir tünel ortamında hissettiğimiz temel, genetik ve ilkel tepkilerimiz vardır.