Translate.vc / portugués → turco / Mac
Mac traducir turco
15,759 traducción paralela
O Mac voltou.
Mac geri döndü.
Mas as que não estão, se tivessem usado um computador, teria sido um Mac.
Ama hayatta olmayanlar bilgisayar kullanacak olsaydı o bilgisayar bir Mac olurdu.
Se o homem ligou o seu telemóvel ao Wi-Fi, o router deve ter gravado o seu endereço MAC único.
- Eğer adam telefonundan internete bağlandıysa modem telefonun kendine has M.A.C. adresini kaydetmiş olmalı.
Depois mudaram para o transporte de aluguer.
Bir süre sonra gemi taşımacılığına terfi etmişler.
E a lista dos empregados da Anderson TL?
Andersen Taşımacılık'ın çalışan listesi ne oldu?
Todos os empregados e demitidos da Andersen TL.
Andersen Taşımacılık'ta çalışan ve kovulan tüm kişilerin listesi.
Não faço ideia.
Andersen Taşımacılık'ta mı çalışıyormuş?
Todos os admitidos e despedidos da Andersen TL.
Andersen Taşımacılık'ta çalışan ve kovulan tüm kişilerin listesi.
- A questão é que não me interessa uma empresa que só aumenta um porcento dos nossos lucros.
Şöyle bir şey var, Kevin. Gelirimizi sadece % 1 artıracak bölgesel bir taşımacılık şirketi zerre kadar umurumda değil.
Seria ilegal, se não tivéssemos comprado uma empresa de camiões canadiana falida por um dólar.
Biz artık kullanılmayan Kanadalı taşımacılık şirketini bir dolara satın almamış olsaydık yasadışı olurdu. Saçmalık!
- Para ser justo, eu tive a ideia da cena da empresa de camiões canadiana falida.
Aslında artık kullanılmayan Kanadalı taşımacılık şirketi olayını ben bulmuştum. - Yani
O da direita até começou uma banda de covers dos Fleetwood Mac.
Sağdaki Fleetwood Mac grubunun şarkılarını yorumluyor.
Pode haver uma ligação com uma empresa de transportes local.
Yerel bir taşımacılık şirketinin bu işte parmağı olabilir.
Fiz de segurança num transporte da APS, a contrabandear mercadoria pelo Deserto Shipton.
Posta servisi güvenliğinde çalışıyordum Shipton Çölü'ne kaçak kargo taşımacılığı yapıyordum.
Deixei-o a ver futebol.
Martin'e futbol maçı açmıştım.
A não ser que a missão seja um jogo de softball contra a "Taberna do Gary"...
Bu görev Gary'nin eski kasaba barıyla yapılacak bir softbol maçı değilse...
Com o grande jogo esta semana, o Peter visitava as festas.
Bu hafta sonu olan maç için, Peter partileri geziyordu.
O único problema de abrir a fenda agora é que a reunião de estudantes está a decorrer no ginásio. É um dos pontos do mapa.
Maç partisi şu an okulun spor salonunda yapılıyor, yarığı oluşturan noktalardan biri o.
Certo. Diz-lhe para ser rápida, porque assim que a reunião começar, nem mesmo o ego do Jones consegue manter os miúdos no ginásio a salvo.
Güzel ona söyle çabuk olsun çünkü maç partisi başlayınca Ezekiel'in egosu bile canavarı o çocuklardan uzak tutmaya yetmez.
O jogo começa e o Besiktas tem a bola.
Ve maç başlıyor, Beşiktaş'ın vuruşuyla.
O Timur não pode ter vindo cá para ver o jogo, certo?
Buraya maç seyretmeye gelmiş olamaz, değil mi?
Timur, que jogo é este?
Timur, maç mı izleyeceğiz şimdi biz?
Temos mesmo de ver?
Nereden çıktı bu maç?
Timur, que jogo é este?
Timur, bu maç ne maçı şimdi?
- Tive três match points e nessas três vezes, perdi por um erro infantil.
- 3 kez maç sayısı yaptım ve üç kez de, basit hatadan dolayı kaybettim.
É como quando o levaste o jogo dos Dodgers e o trouxeste com um boné dos Dodgers.
Yapma lütfen. Onu Dodgers maçına götürdüğünde Dodgers şapkası taktırıp getirmen gibi.
Viram o jogo da semana passada?
Geçen haftaki maçı izledin mi?
Levaram o ano todo a progredir excepto na semana em que precisava deles.
Bütün yıl maç kaybetmediler tam ben İddaa'da onlara oynadım kaybedecekleri tuttu.
Foi num jogo de basebol, não foi? Há dois dias atrás.
İki gün önce bir beyzbol maçıydı, değil mi?
- Para ser honesto, seria muito melhor se fôssemos ao Molly's beber uma cerveja e depois fôssemos para casa ver o jogo dos Blackhawks contigo.
Açık konuşmak gerekirse, Molly'nin yerine takılmayı ve orada bir bira içtikten sonra eve gitmeyi ve seninle Blackhawks'ların maçını seyretmeyi tercih ederim.
Estou feliz em casa com a minha miúda, com uma cerveja gelada e um bom jogo na televisão.
Evimde tatlımla beraber soğuk bir birayı ve iyi bir maçı yeğlerim.
Eu preferia muito mais ficar em casa e ver o jogo dos Blackhawks contigo.
Evde takılıp, seninle birlikte Blackhawks maçını izlemeyi tercih ederim.
Ver os Nets.
Nets maçına.
Fomos ao jogo dos "White Sox".
White Sox'ın maçına.
Podem ficar aqui e ver o jogo sozinhos.
Sizi yalnız bırakabilirim. Maçı yalnız başınıza seyredebilirsiniz.
Em todo o tempo que passei na liga, nunca fiz um touchdown. Nunca disputei um playoff nem tive um momento de glória.
Ligde geçirdiğim tüm zamanda, hiç TD yapmadım, playoff maçında oynamadım, bir tane bile ihtişamlı an yaşamadım.
Se... eu acredito nos comentários no teu "website", eles falam sobre uma "luta de vida ou morte entre uma mulher e um réptil no deserto".
Bu sitedeki yorumlara inanacak olursam çölde boks maçı yapan kadın / sürüngenimsi bir yaratığa inanırdım.
Jogo dos Yankees, Empire State Building...
Yankees maçı. Empire State Binası. Metro sistemi.
Mostrem um jogo de futebol antigo ou uma coisa assim.
Eski bir futbol maçını filan gösterin.
Odeio interromper este embate cintilante, mas estou à procura do Lenny?
Bu harikulade maçınızı bölmek istemezdim ama Lenny'yi arıyordum.
Vemo-nos na semana que vem para a taça.
Haftaya kupa maçında görüşürüz.
Queres apostar num jogo de hóquei infantil?
Yok artık. Çocukların hokey maçına mı iddiaya giriyorsunuz?
É pela taça, e as habilidades do Luke são... bem, por falta de uma palavra melhor, inexistentes.
Kupa maçı sonuçta. Luke'un yetenekleri de nasıl desem, eksik kalıyor.
Então, ela é queimada num churrasco do jogo dos Seahawks.
Seattle Seahawk'ların maçından sonra verilen partide çıkan yangında yaralanmış.
Até lá, vou ver a minha equipa vencer.
O zamana kadar maçın dördüncü çeyreğini seyredeceğim.
Ele deve-me um jogo de squash.
Bana bir squash maçı borcu var.
O teu marido leva isto mesmo a sério.
Eşin maçı epey ciddiye alıyor.
Convidaram-nos ontem no jogo de futebol.
Dün bizi davet ettiler. Futbol maçında mı?
Aquilo ontem foi um grande jogo.
Dünkü maç çok iyiydi. Formdaydılar.
Então, nesse caso, a equipa acabou de fazer o lançamento vencedor.
O zaman bu durumda takım, maçı kazandıran atlayıcıya vurdu.
O jogo ainda nem começou.
Maç henüz başlamadı bile.