English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / portugués → turco / Oz

Oz traducir turco

4,236 traducción paralela
Então, Oz à parte, o plano permanece o inicial.
Hazırlanıp saldırıyoruz. Tabii senin kalkanı gevşeteceğini varsayıyoruz.
Tenta viver em Oz, sabendo que não eras suficiente para ninguém, nem... para a tua mãe, nem para o único homem que cruzou ambos os nossos caminhos.
Bir de annesiz büyümeyi bir dene. Kimse için yeterli olmadığını bilerek Oz'da yaşamayı dene.
Vai ser a bebé mais feliz de todo o reino de Oz.
Oz'daki en mutlu bebek o olacak.
O Feiticeiro de Oz.
Oz Büyücüsü'ne.
Eu sou Oz, o Grande e Terrível.
Ben Kudretli ve Korkunç Oz'um.
E podem levá-lo onde quiseres ir.
Nereye gitmek istersen seni oraya götürüyorlar. - Oz Büyücüsü, öyle mi?
Pensava que era o Grande e Terrível Oz.
Senin Kudretli ve Korkunç Oz olduğunu sanıyordum.
Quase casei com um monstro de Oz, é hilariante.
Neredeyse Oz'dan bir yaratıkla evleniyordum.
"O Feiticeiro de Oz"?
- "Oz Büyücüsü" mü?
Deixei a minha bola de cristal no Mundo Mágico de Oz, sabes?
Evet, peki. Kristal topumu Oz'un sihirli dünyasında bıraktım.
Acho que nunca devia ter saído de Oz.
Bence Oz'dan hiç ayrılmamalıydın.
Eu esperava que tivesses mais consideração pelo teu pai.
Umut etmiştim ki kendi öz babana daha saygılı yaklaşırsın.
O que lhe falta em senso comum, compensa em auto-estima.
Ortak düşünceden olan eksiğini öz saygı ile tamamlıyor.
Tentaste matar o teu próprio filho.
Kendi öz oğlunu öldürmeye çalıştın.
Anteriormente em Orphan Black... Sou a tua mãe biológica.
Ben senin öz annenim.
Querias que matasse a minha filha.
Öz kızımı öldürmemi istedin.
Perdeu a autoestima por causa disto.
Bu yüzden öz güvenini yitirdi.
E quando pensei que não poderias descer mais baixo, ameaças a tua própria filha.
Tam da daha da alçalamazsın demişken öz kızını tehdit ediyorsun ya.
Bom, se o ver, diga-lhe que perdeu o funeral da mãe.
Onu görürseniz öz annesinin cenazesini kaçırdığını söylersiniz.
Os seus mistérios já seduziram o meu próprio sobrinho, afastando-o da perfeita obediência.
İçerdiği gizem, öz yeğenimin aklını çelip bana tamamen itaat etmesine engel oldu.
Sê breve e objectiva.
Az ve öz konuş.
Passei a vida toda à procura da minha mãe.
Bütün hayatımı öz annemi arayarak geçirdim.
Pelo menos não sabes se os teus pais eram uns imbecis.
En azından öz anne babanızın şerefsiz olduğunu biliyorsunuz.
- Como o teu pai biológico?
- Öz baban gibi mi?
Jude, tu és meu irmão.
Jude sen benim öz kardeşimsin.
Eles vão olhar para mim e dizer : "não és a nossa mãe biológica"
Bana bakıp "Öz annem değilsin." dediklerinde.
Eu sei que estás chateado por não termos o mesmo pai.
Aynı öz babaya sahip olmadığımız için kızgın olduğunu biliyorum.
Sim, não crescemos juntos mas... Os Fosters parecem mesmo nossos irmãos.
Evdekilerle birlikte büyümedik ama Fosters ailesindekiler sanki öz kardeşlerimiz gibi.
Submetemos nós mesmos a uma drástica auto-avaliação.
Kendimizi zorlayıcı bir öz değerlendirmeye tabi tuttuk.
Eu praticamente perguntei-te se querias ver-me nua.
Sana öz önce beni çıplak görmeni teklif ettim be.
Parece que Tara Cooke trabalhava numa empresa de investimentos.
Görünüşe göre sizin ölü kız Tara Cooke bir öz kaynak firamsında çalışıyormuş.
Pelo... mau cheiro que ainda emana das páginas, identifiquei que a tinta invisível foi feita a partir do suco destilado de Lampyris Glowworms.
Sayfalardan çıkan pis kokuya dayanarak ateş böceğinden damıtılan öz suyundan yapılan görünmez mürekkep olduğunu tespit ettim.
O herdeiro e filho do Offa foi morto pela própria irmã, e parece que não existe fim à vista para a violência e o caos por lá.
Offa'nın oğlu ve varisi bizzat öz kız kardeşi tarafından öldürüldü ve oradaki kaosun ve şiddetin biteceği yok gibi duruyor.
Tu tens um curriculo muito bom.
Öz geçmişin güzelmiş.
- Não me interessa nada o que uma velha que mora no outro lado da rua disse, não quando o meu próprio pai está a tentar destruir-me com um processo.
Yolun karşısındaki dedikoducunun ne dediği beni ilgilendirmez. Başımda başka bela var. Öz babam tazminat davası açarak beni yıkmak istiyor.
Mas o "eu" não é algo que se encontre, é algo que se cria. "
"Ancak öz birinin bulduğu değil, birinin yarattığı bir şeydir."
O seu próprio filho.
Walsh'un öz oğlu.
O seu próprio filho foi cúmplice na morte da sua esposa. - Garcia.
- Öz oğlu karısının ölümünde suç ortağı.
- Sem dúvida, confiança não lhe falta.
- Öz güveninin tam olduğu belli.
Mais auto-estima, amiga, vá lá.
- Pam! Öz saygı dostum.
Contei a história de forma abreviada e objetiva, e vocês não perceberam.
Hikâyeyi bu kadar kısa ve öz tutmama rağmen anlamamışsınız. Bu hikâyede anlatmak istediğim şey...
Estamos a tentar evitar que um pai mate a própria filha.
Bir babanın öz kızını öldürmesine engel olmaya çalışıyoruz.
Deixe-me ser o mais curto e sucincto possivel.
Mümkün olduğunca kısa ve öz konuşacağım.
- Como podes falar assim da tua filha?
- Öz kızına nasıl böyle söyleyebiliyorsun?
O feiticeiro deu-me.
Bunları bana Oz Büyücüsü verdi.
Pensava que conseguia convencer-me a trair o meu próprio irmão?
Beni öz kardeşime ihanet etmeye ikna edebileceğini mi sandın?
Alguém que não tem medo de prender o próprio pai é alguém em quem posso confiar.
Öz babasını bile tutuklayacak birine güvenebilirim.
Tivemos aulas de autodefesa para a terceira idade.
Yaşlılar için öz savunma dersleri aldık.
- Deveis saber para onde foram. - O convento de Sta.
bebeği alan senin öz annendi
Tentou matar o pai, no hospital. - O próprio pai.
Babasını hastanede öldürmeye çalışmış, kendi öz babasını!
Vamos mandar aquela bruxa de volta para Oz.
Şu cadıyı Oz'a geri gönderelim.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]