Translate.vc / portugués → turco / Prego
Prego traducir turco
956 traducción paralela
Acerto um prego a quinze passos.
30 adımdan bir çiviyi çakabilirim.
Prego a fundo, James.
Gaza bas evlat.
O xelim ou o prego?
Şilin mi çivi mi?
- Prego no fundo. Depressa.
- Haydi, gidelim!
Se tens assim tanto dinheiro para gastar, por que não tiras aquele avião do prego?
Etrafa saçacak o kadar çok paran varsa, neden o uçağı tamir ettirmiyorsun?
De esperto não tenho nada mas se virares o prego, talvez eu consiga soltar-me...
Elbette ben sorun çözmede pek parlak değilim ama çiviyi eğecek olursan, belki kayıveririm...
- Prego-lhe um susto.
- Ben yardım edeyim.
Claro, você estava batendo um prego na parede e... derrubou meu espelho.
Gel, merdivenlere oturalım.
Prego a fundo!
Gaza bas.
Isto devia ter um valor extra, mas faço tudo pelo mesmo prego.
Bu da fazladan paraya mal olur aslında, ama ben yine aynı fiyatı vereyim.
Acredito. Dá-me um prego.
Halinden belli zaten.
Estou morto por um prego.
Sigara versene. Sigarasız kaldım.
Ou pöes as tuas coisas no prego ou pedes-lhe o dinheiro.
Ya kodese girersin ya da tacın parasını ondan alırsın.
Vamos beber uma cerveja, e eu prego-te uma valente tareia.
Birer bira içelim ve keyfimize bakalım dostum.
Vamos beber uma cerveja, e prego-te uma valente tareia.
Hadi, birer bira içelim, istersen daha sonra tartışırız.
- Prego contigo em Leavenworth.
- Leavenworth'a kadar kovalarım!
Se me arranjar sarilhos... prego-lhe as asas ao chão!
Bana sorun çıkarırsa kendini, kanatları yere tuşlanmış olarak bulacak!
Mais morto que um prego.
Bir kapı tokmağından daha ölü hale getirdi.
Quem é que já teve relógio? Eu já tive, mas tive que o pôr no'prego'.
Benim vardı ama rehine verdim.
Prego-lhe um sermão.
Sert bir amca gibi.
Dá para tirar um dos sobretudos do prego.
Paltolardan birini rehinden alırız.
Mas que hei-de fazer, se nunca preguei um prego
Gazoz doldurucu ol, yani git hantallık yap
Prego a fundo!
Onu yakalayalım!
Perdi um prego.
Bir çivi kaybettim.
Hoje em dia já não fazem casas assim ao prego a que está a folha de ouro!
Günümüzde böyle evler yapmıyorlar altın yapraklarının şimdiki fiyatlarını düşünürsek.
Bem, se um homem com uma úlcera, um prego no pé e uma falha na mão fosse atingido por um raio e dissesse que não se ferira, eu diria que não estou ferido.
Aslında, ülseri olan, ayak parmağı şişen, eline kıymık batan, yıldırım çarpan bir adam için bir yerini incitmemiş derseniz, ben de bir yerimi incitmiş sayılmam.
Se tentar alguma tara, prego-lhe um tiro.
Bir hainlik yapmaya kalk, ve kafanı uçurayım.
Tenho que ir buscar as chaves à cozinha, estão penduradas num prego.
Mutfaktan anahtarları alacağım. Çiviye asılı.
Há três dias que não prego olho.
Üç gündür gözümü kırpmadım.
Pu-la no prego, acho eu.
Rehin verdim, galiba.
Uma vez, pegou num prego deste tamanho e espetou-a no tampo da mesa só com um murro.
Bir keresinde, böyle büyük bir çiviyi, masaya yumruğuyla çaktığını gördüm.
Prego a fundo, Velma.
Gaza bas Velma.
Prego a fundo, Velma!
Bas gaza Velma.
Prego a fundo, Velma!
Bas gaza Velma!
Encontrei o colarinho dele num prego perto de uma porta.
Bu yakalığı kapıda çiviye asılı buldum.
- Vamos, não fiques aí como um prego.
- Haydi ama, orada kazık gibi durma.
- Ele é um prego.
- O zaten bir kazık.
- Sim, prego.
- Vaaz veririm zaten.
- Está vendo o prego de baixo?
- Bak, şu alttaki çiviyi görüyor musun? - Evet.
Se comer tão tarde, não prego olho toda a noite.
Geç yersem, tüm gece uyuyamam.
Ele libertou-me do prego que me prendia à árvore.
Beni çivilendiğim ağaçtan kurtardı.
Puxou o prego com o bico?
Seni gagasıyla mı çözdü?
Segure esse pequeno prego, senhor
Bayım şu küçük çiviyi tutar mısınız?
Sinto a cabeça vazia e prego-te uma chapada.
Zihnim bomboş ve çenesini kırarım.
Olha... se você soubesse pregar um prego, o Venner e o Scutt não estariam ali.
Bak... sen çivi çakabiliyor olsaydın, Venner ve Scutt'ın burada olması gerekmeyecekti.
Nem mais, meu irmão, prego.
Evet kardeşim, vaaz veriyorum.
- Prego. "
- Birşey değil.
Sou o maior prego.
Hayır, hiç yüzme bilmiyorum.
Dá-me um prego!
Bir çivi ver bana.
Dá-me mais um prego e pronto.
Bir çivi ver, öyle git.
Não prego olho.
Bu lanet yer sivrisineklerle dolu.