Translate.vc / portugués → turco / Páro
Páro traducir turco
1,516 traducción paralela
Está bem. Páro no clube depois de mandar o Mike cá acima.
Peki, Mike'ı yukarı gönderdikten sonra kulübe uğrayacağım.
- Vamos, pára com isso. - Eu páro quando te vires livre do crucifixo.
O haçtan kurtulduğun zaman keserim.
Não páro de ver aquele olhar na cara do Rex, e depois ele a sair daquela maneira
Tanrım. Rex'in yüzündeki ifade gözlerimin önünden gitmiyor. Sonra da çıkıp gitti.
Não paro de pensar no Mike.
Ben sadece... Sürekli Mike'ı düşünüyorum.
Paro, olho em frente, ligo para uma oficina e meto-me no meu carro com o rádio bem alto, até chegarem.
- Duracağım, önüme bakacağım tamirciyi arayacağım. Arabamda oturup radyoyu sonuna kadar açacağım. Tamirciler gelince de gideceğim.
- Se estiver a servir, paro e vou lá acima.
- Müşterilerine servis yapsan da mı? - İki elim kanda da olsa yukarı çıkıp bakıyorum.
Mas desta vez não paro por nada.
Ama bu kez hiçbir şey beni durduramaz.
- Sabem que paro muito aqui.
İnsanlar en çok buraya takıldığımı biliyor.
Eu paro mais na caverna.
Ben genellikle inimde saklanırım.
Tenho tanto cuidado com o que como. Não paro de engordar.
Yediklerime o kadar dikkat ediyorum ama yine de kilo almaya devam ediyorum.
Se não tiveres o dinheiro às dez horas, tiro-os do caso e eu também paro a investigação.
Eğer parayı bu gece saat 1 0'a kadar bana getirmezsen onları bu davadan çekiyorum, ben de çıkıyorum.
Não paro de me preocupar com o Homer e com a Lisa.
Homer ve Lisa için çok endişeleniyorum.
"Paro em qualquer lado. " À vossa espera. "
Bir yerlerde durup sizi bekliyor olacağım.
Eu paro.
Duracağım.
Sabe, não paro de pensar...
Düşünmeden duramıyorum, bilirsin...
O conhecimento tem... - Eu paro.
- Çekiliyorum.
Como paro?
Nasıl duruyorum?
Às vezes, quando estou na zona, paro aqui e fico a olhá-lo, e tento imaginar como a minha vida poderia ter sido diferente.
Bazen bu civarlarda olduğumda... burada durup öylece onu seyreder... hayatımın ne kadar farklı olabileceğini gözümde canlandırmaya çalışırım.
"Quando parar de piscar, eu paro!"
"Flaşör sönünce, duracağım!"
Mas não paro de chorar.
Ağlamamı engelleyemiyorum.
Rastejo até à velha sala de controlo, fecho a válvula central... e paro o fornecimento de pressão.
Ben eski makine dairesine gider, ana vanayı kapatırım ve basıncı durdururum.
Olha, eu paro, se tu parares, entendido?
Sen kesersen, ben de keserim. Tamam mı?
- Paro no átrio principal enquanto...
- Büyük Salon'da beklerim...
Para que saibam, só paro de jogar depois de triplicar o dinheiro.
Sadece bilginize çocuklar, paramı 3 katına çıkardıktan sonra bırakırım.
O Keith pode já não beber... mas foi mais uma facada paro o pai.
İyi miydi? Bana kızgın mısın?
Como não me apetece guiar mais, paro.
- Duruyorum. Sürmeyi bıraktım.
Eu paro.
Ben yokum.
Meu Deus, não paro de me vangloriar.
Tanrım, kendimle ilgili coşmadan duramıyorum.
Faz-me demasiados elogios. - Paro imediatamente.
Çok fazla kompliman yapıyorsunuz Lord Darlington.
- Paro com quê?
- Neyi keseyim?
Não paro de pensar no Khiva.
Khiva'yı düşünüp, durdum.
Não paro de pensar na tua duende.
Aklımda perinle ilgili bir şey var.
Não paro de pensar como vai ser estranho ver-me a mim próprio a nascer.
Biliyor musun, ben bu olacak ne kadar garip düşünmeye devam aslında kendimi doğuyor görmek için.
- Nunca mais paro? - Nunca mais.
- Asla durmayacak mıyım?
- Então, eu paro.
- Öyleyse keserim.
Um dia, quando eu dirigir o departamento de distribuição, no Muncie Messenger, e o Glenn aceitar o seu Prémio Pulitzer, posso apontar para o ecrã do bar local, onde paro sempre a caminho de casa para ficar caído de bêbedo,
Bir gün, ben Muncie Messenger'ın tiraj bölümünü yönetirken,.. ... Glenn Pulitzer ödülü alacak. Eve giderken düzenli olarak zil zurna sarhoş olmak için uğradığım yerel bardaki televizyonda onu gösterip, "Onu buraya ben getirdim" derim.
Depois eu paro. Eu retiro-me nas minhas condições. Não porque perdi.
Sonra bırakırım, isteyerek emekli olurum, yenildiğim için değil.
Se começar a perder amanhã, prometo que paro.
Eğer yarın kaybetmeye başlarsam, Bırakacağıma söz veriyorum.
Eu não paro.
Ben durmuyorum.
Leland, isto é a coisa mais importante que já fiz na minha vida, e parar agora vai destruir-me, mas se quiseres... eu paro.
Leland, bu tüm hayatım boyunca yaptığım en önemli şey. ve şimdi beni durdurman yok olmama neden olur. Ama eğer istiyorsan...
Se eu o vir, não paro.
Onu gördüğümde,
Sim, às vezes paro lá quando vou para casa.
Evet, eve giderken bazen orada mola veririm.
Se o gato esteve numa casa no ano passado, não paro de espirrar.
Eğer evde son bir yıl içinde kedi bulunmuşsa, hapşırmadan duramıyorum.
Digo-te uma coisa, se achar que não fazes um bom trabalho, eu próprio te paro. É justo?
Bak ne diyeceğim, eğer iyi çalışmadığını düşünürsem seni ben kendim durdururum.
Não paro de me maravilhar com o que os cirurgiões plásticos podem fazer.
Estetik cerrahların yapabildikleri beni daima şaşırtıyor.
Eu simplesmente paro.
Yavaş ol. Hoop.
Lento... Eu paro.
Durdum.
Não paro de pensar na Haley.
Haley'i düşünüyorum.
Está bem, eu paro.
Tamam, bırakacağım.
Não paro de pensar que, a qualquer momento, acontecerá algo terrível.
Her an bir şey olacak diye düşünüyorum.
Não paro de pensar no AJ e no trabalho daquela rapariga.
A.J. ve o kızın ödevini düşünmeden edemiyorum.