Translate.vc / portugués → turco / Salvá
Salvá traducir turco
8,461 traducción paralela
Vai salvá-los antes que aquele lunático se solte.
O deli serbest kalmadan önce git onları kurtar.
Alguém tentou salvá-lo.
Biri onu kurtarmaya çalıştı. İçimizden biri.
Não temos como salvá-la.
Ama hâlâ nasıl kurtaracağımızı bilmiyoruz.
Barry, percebo que estejas desesperado para ajudar, que queiras ser o herói e queiras salvá-la tu mesmo, mas acho que ela também tem de ter uma parte nisto.
Barry, yardım etmek için ölüp bittiğini anlıyorum. Kahraman olmak istiyorsun ve onu kendin kurtarmak istiyorsun. Ama bence o da bunun bir parçası olmalı.
A capitã Beckett é um dos vossos e salvá-la é a primeira prioridade.
Başkomiser Beckett sizden biri, ve onu kurtarmak birinci önceliğimiz.
- Estou a tentar salvá-lo.
Kurtaraya çalışıyorum.
Vou salvá-la.
Onu kurtaracağım.
Isso não é verdade, ainda podemos salvá-los.
Bu doğru değil. Onları kurtarabiliriz. Hayır.
Prometo, vamos encontrar uma maneira de salvá-los desse destino.
Söz veriyorum, onları bu kaderden kurtarmak için bir yol bulacağız.
Só espero poder chegar a casa e encontrar uma maneira de salvá-lo.
Tek yapabileceğim eve dönüp onu kurtaracak bir yol bulmak.
Tinha esperança que esta colina e o Alfredo pudessem salvá-los... salvar-nos.
Bu tepenin ve Alfred'in onları, bizleri kurtaracağını umuyordum.
Era a única maneira de salvá-lo.
Onu kurtarmanın tek yolu buydu.
Estas marcas indicam que a Sarah pode ter doado medula óssea num esforço para salvá-la.
Bu izler Sarah'ın kardeşinini kurtarmak için ilik bağışı yaptığını gösteriyor.
Achas que estás a salvá-la.
Onu kurtardığını düşünüyorsun.
Preciso de salvá-los!
Onları kurtarmam gerek!
- A tentar salvá-los.
- Kabilesini kurtarmaya çalışıyor.
- Preciso de salvá-los!
Onları kurtarmalıyım!
Tenho que salvá-los!
Onları kurtarmam gerek!
Os médicos disseram que não conseguiam salvá-la, mas salvaram as vidas que existiam dentro dela.
Acil doktorları onun hayatını kurtaramamışlar ama içindeki hayatları kurtarmayı başarmışlar.
Seth, posso salvá-lo.
- Seth. Seth, onu kurtarabilirim.
Prefiro morrer a deixar outro mundo acabar quando posso salvá-lo.
Başka bir dünyanın da sonunun geldiğini görmektense ölürüm.
- Juntas, podemos salvá-los.
Sana güveniyorlar. Birlikte onları kurtarabiliriz.
- Não podemos salvá-lo.
- Onu kurtaramayız. - Hayır.
Não consegui salvá-lo.
Onu kurtaramadım.
Mas tenho uma hipótese de salvá-las.
Ama onları kurtarmak için bir şansım var.
Tentei salvá-la e podia ter salvo, mas estava a enfrentar um Gelumcaedus.
Hayır, ben onu kurtarmaya çalıştım, ve kurtarabilirdim de ama bir Gelumcaedus ile kavga etmek ile meşguldüm.
- E o Scott vinha salvá-la.
Scott'ta onu kurtarmaya gelir.
Quando ganhar, terei 50 milhões para comprar equipamento, acabar a pesquisa e salvá-la.
Sonra da ödülü kazanıp, 50 milyon nakdi cebe indirdiğimde, onu kurtaracak araştırmamı... -... bitirecek donanımı satın alacağım.
Qual é exactamente o plano para salvá-la?
Pekâlâ, hayatını kurtarmak için uygulanacak plan tam olarak nedir?
- Sabemos que o alvo tem um tipo sanguíneo raro, assim podemos ver quem é, pelo registo médico e encontramos onde ele trabalha na base para podermos salvá-lo.
Hedefin nadir bulunan bir kan grubu olduğunu biliyoruz yani üssün tıbbi kayıtlarından kimliğini tespit edebilir ve onu kurtarmak amacıyla üssün hangi bölümünde çalıştığını izini sürebiliriz.
- Use essa hora para salvá-los.
- Bu bir saati adamlarının güvenliği için kullan.
É por causa do nosso sacrifício que a Terra está sã e salva.
Sırf bizim fedakarlığımız sayesinde hala dünya varlığını sürdürebiliyor.
Penso que já não pode ser salva.
- Kurtarılamaz durumda olabilir.
Não, Oliver, salva-te!
Hayır, olmaz Oliver. Güvenli bir yere git.
Se conseguirmos descobrir onde ele a viu pela primeira vez, talvez ainda possamos salva-la.
Madison'ı ilk gördüğü anı bulabilirsek onu kurtarabiliriz.
O que é que acontece quando esse animal te salva?
Bu hayvan hayatınızı kurtardığında ne oluyor?
Então porque não salva já os coitadinhos enquanto ainda pode?
O yüzden hala yapabiliyorken niye bir şeyleri kurtarmıyorsun?
Tu tinhas de ser salva de mim.
Senin benden kurtulman gerekti.
Haverá sempre algo que nos salva.
Her zaman bizi kurtaracak bir şey karşımıza çıkacak.
Vais salvá-las.
Onları kurtarıyorum.
Não vão executar - o homem que os salva de uma invasão Omec.
Onları Omec istilasından kurtaran adamı öldürecek halleri yok.
Mas ela pode ser quem nos salva daquilo que fará com que sejamos novamente apanhados.
Hayır, bir daha benim yardımıma ihtiyaç duyarsan, ben orada olmayacağım. Tüm bildiğin, bizi tekrar yakalatacak olan şey ne ise bizi oradan yine sadece o kurtarabilir.
Mas, primeiro, queria pedir uma salva de palmas para os noivos.
Ama şimdi sahneye gelinle damadı davet etmek istiyorum.
Viemos salvá-la.
Seni kurtarmaya geldik.
O seu trabalho, por muito que o ache desagradável, salva vidas.
İşin, sen her ne kadar bunu iğrenç bulsan da hayat kurtarıyor.
- Jesus salva.
- İsa hayat kurtarıyor.
Uma salva de palmas para Skip McKitrick!
Skip McKitrick'i duyalım şimdi!
Então o plano inicial para o projecto orçamentado foi de 15 meses, mas com a condição da Megan, terá de ser acelerado para menos de três, e então a vida de Megan será salva.
İlk planda, projenin bitişi 15 ay olarak hesaplanmıştı ama Megan'ın durumu nazara alındığında bu süre, üç ay içinde bitecek şekilde hızlanmak zorunda kalacak ve sonrasında Megan'ın hayatı kurtulacak.
Passagem salva para o Dean sair daqui depois de eu partir.
Ben gittikten sonra Dean güvenli bir şekilde çıkacak.
nbsp Poupo-te a tua vida com uma condição... nbsp Salva passagem para o Dean sair daqui.
Hayatını tek bir şekilde bağışlarım Dean güvenli bir şekilde buradan çıkacak.
Vou manter-te salva, Olivia.
Seni güvende tutacağım Olivia.