English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / portugués → turco / Teu

Teu traducir turco

233,642 traducción paralela
Diz-me que não me reconheces, bem lá no teu subconsciente.
Eğer çakmam bana biraz bile benziyorsa Ray'e yardım gerekecektir.
Farás o que eu te mandar, Gideon, sou o teu capitão!
Takımını hayatta tutabilirdin.
Qual deles é o teu troféu preferido?
Gemi çok ağır hasar alıyor. Zaman sıçraması yapmalıyız.
Devias ter o TaskRabbit no teu telefone.
Telefonuna TaskRabbit yükle.
Tenho a certeza que costumavas falar assim com os empregados, Xan, mas não imponhas o teu classismo a este trabalhador transgénero.
Eminim yardımcılarınla böyle konuşuyorsundur Xan ama bu cinsiyet değiştirmiş hünerli işçiye ayrımcılık yapma.
Mas depois percebemos exatamente quão corajoso e belo foi o teu ato de destruição.
Sonra yıkıcı eyleminin aslında ne kadar cesur ve güzel olduğunu fark ettik.
Atacar o símbolo do teu próprio privilégio.
Kendi ayrıcalığının simgesine saldırdın.
Só quero que me vejas como um colega agente, - não como teu filho.
Beni oğlun olarak değil bir ajan olarak görmeni istiyorum.
- Como está o teu russo hoje?
Bugünlerde Rusça'n nasıl?
Isto é trabalho teu?
Bu senin işin mi?
Atira no coração do teu pai, ou eu atiro em ti.
Babanı kalbinden vur yoksa ben seni vururum.
A tua mãe e eu estamos muito orgulhosos de onde estás, e ver o teu rosto alegrou o meu dia.
Annen de ben de orada olmandan gurur duyuyoruz ve sadece yüzünü görmek bile keyif verdi.
Qual é o teu problema, Kevin?
Senin zorun ne Kevin?
É o teu álbum de fotos.
- Eski kupür defterin.
Está na hora do teu remédio.
İlacını alma vakti.
Talvez possas mostrar-lhe o teu álbum.
Belki ona defterini gösterebilirsin, olmaz mı?
- Aqui. Vês esta pequena cicatriz no teu pulso?
Bileğindeki şu küçük yarayı görüyor musun?
O teu filho.
Oğlun.
Quem era o teu contacto aqui?
Buradaki bağlantın kimdi?
Se já te encontraste com a Rosa antes, porque escreveste o nome dela no teu braço?
Rosa'yla daha önce buluştuysan niye adını koluna yazdın?
Quando decidimos dividir a empresa, tu podias usar o algoritmo no teu chat e eu usava o fluxo de dados para otimização, tínhamos um negócio.
Beni Gleb'le mi karşılaştırıyorsun? Şirketi ayırmaya karar verdiğimizde, demiştik ki... siz algoritmayı görüntülü için kullanacaktınız, ben de algoritmayı benimki için optimize ederken sistemdeki bilgi akışını kullanacaktım. Bir anlaşmamız vardı.
- O teu patrão está a ser um otário.
Senin patronun sik kafalı bir herife dönüştü.
Se quiseres o meu login, é todo teu.
Benim şifremi istersen eğer, senindir.
Quando me mentiste sobre os Termos de Serviço, violaste o teu dever fiduciário para com a empresa, logo podes ser responsabilizado.
Kullanıcı şartlarını eklemek konusunda bana yalan söylediğin zaman, şirketin sana emanet ettiği işi yapmadığın anlamına geliyor bu. Bu da seni yükümlü yapıyor.
Deixa-me entrar, tenho o teu sapato.
Richard, Beni içeri almalısın.
Pelos meus pecados, Deus sempre me colocou ao teu lado.
Günahlarım yüzünden Tanrı beni senin yanından hiç ayırmadı.
Erik, meu irmão, o que está a acontecer é o teu plano.
Kardeşim Erik etrafımızda gelişen olaylar senin planın.
Como aquele teu namorado exuberante.
Şu senin süslü sevgilin gibi.
Eu sei que fica fora do teu caminho.
Güzergâhının dışında biliyorum.
Disseram-me que o FBI vai libertar o teu maninho por "bom comportamento".
Bana, federallerin kardeşini "iyi davranış" dan çıkardığını söylediler.
Nunca me trairias para salvar um familiar teu?
Kendi akrabanı kurtarmak için beni asla satmaz mısın?
Cabe, não achas que confraternizar com o inimigo vai contra o teu papel de Director da minha campanha?
Cabe, sence de düşmanla alem yapman kampanya yöneticim olarak rolüne ters düşmüyor mu?
Acho que é o teu perfume.
- Bence o senin kolonyan.
Walter, porque é que não recebo nada teu?
Walter, neden bana bir şey yollamıyorsun?
Use o teu comunicador, porque o meu está no fundo do oceano. Caiu quando saltei.
Evet, bunu senin yapmak gerekecek çünkü benim telsizim okyanusun dibinde ; atlarken düştü.
Alguma coisa me diz que o teu também caiu.
İçimden bir ses senin telsizinin benimkinin yanına olduğunu söylüyor.
É o teu trabalho segurar na minha mão.
- Elimden tutmak senin işin.
Eu devia diminuir o teu salário.
Maaşından kesmem lazım.
Como é que está o teu olho?
Gözün nasıl oldu?
Devíamos descer, o teu pai deve estar a chegar.
- Sakın bu yenilgiden kurtulmaya çalışma.
Cabe, estás pronto para entregar o teu carro?
Eski Pontiacs'lara bayılırız değil mi?
Está bem, vamos entender isso. Notaste se estavas a tocar no teu peito ao falar com uma delas?
İki hanımdan biriyle konuşurken elini göğsüne götürdüğünü fark ettin mi?
- Pode afectar o teu jogo.
Pekâlâ, umarım ellerin soğuktan donmamıştır.
Se estás a pensar em hackear a rede da prisão para ajudar o teu pai, pensa de novo. Ou o quê? Também me vais prender?
Babana yardım için Hapishane'nin ağını hacklemeyi düşünüyorsan, bir daha düşün.
Tentei ajudar o teu pai porque me preocupo contigo.
- Babana yardım etmeye çalıştım çünkü sana değer veriyorum.
Estás chateada connosco por ajudarmos o teu filho?
Kendi kulvarınızda kalmalısınız.
Teu impulso foi uma cicatriz de realidade no teu subconsciente. - Cicatriz de realidade.
Evet, önce biz alırsak.
Tu confiaste demais no teu amigo. Acalma-te, Malcolm.
Neredeydin?
Encontramos o teu parceiro e ele arranjou uns amigos.
- Evet, hala tuhaf.
Pessoal. Vieste buscar o teu prisioneiro?
- Çocuklar.
Lembras-te do teu primeiro microscópio?
İlk mikroskobunu hatırlıyor musun?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]