Translate.vc / portugués → turco / Vida
Vida traducir turco
165,749 traducción paralela
Amor à vida, liberdade e à busca da felicidade.
Yaşama, hürriyet ve mutluluğun peşinde koşma sevgisi.
"Acolhemos com prazer a vossa amizade e estendemos uma mão a quem queira tornar a vida mais livre e melhor."
"Dostluğunuza kucak açıyoruz ve insanları özgürleştirmek, hayatları iyileştirmek isteyen herkesle el sıkışmaya varız."
E ao povo americano, deixem-me dizer que tem sido o privilégio da minha vida servir-vos.
Amerika halkı, sizlere hizmet etmek hayatımın en büyük ayrıcalığı oldu.
Não sei se alguma vez na vida experimentaste algo genuíno.
Gerçek bir şey yaşadığından emin bile olamıyorum.
A Rebecca acha que a nossa vida acaba se tivermos filhos.
Rebecca'ya göre, eğer çocuk sahibi olursak, hayatımız bitermiş.
A vida seguiu em frente depois de tu desapareceres.
Sen gittikten sonra da, hayat devam etti.
Mas eu quero passar o resto da minha vida contigo, Toby.
Ama hayatımın geri kalan kısmını seninle geçirmek istiyorum, Toby.
Tudo o resto é apenas a vida a tentar atrapalhar.
Bunlar sadece... kaderin cilvesi.
Desde que o Jessie voltou à sua vida, parece que deixou de querer passar tempo connosco.
Jessie hayatına girdiğinden beri, bizimle vakit harcamayı hiç düşünmüyorsun bile.
Não quero parecer um adolescente ciumento, nem quero negar-lhe a sua vida...
Sakın ergen bir çocuk gibi, kıskançlık yaptığımı - ya da aşk hayatını kabul etmediğimi düşünme...
É que a melhor parte da minha vida foi a manhã em que a conheci.
Çünkü hayatımın en güzel sabahı, onunla tanıştığım gündü.
Agora, eu sou a esposa louca que torna a tua vida miserável.
Tamam, şimdi de çatlak bir kadın oldum değil mi? Hayatını perişan mı, - ediyorum?
A vida já tem reviravoltas que cheguem.
Hayatta da yeteri kadar şaşırtmaca var zaten.
Ela era a minha vida.
Hayatımdı.
Gostaria de pensar que, um dia, você será um velho como eu a explicar a um jovem como é que você pegou no limão mais amargo que a vida podia oferecer-lhe...
Ben aslında, senin de bir gün, benim yaşıma geldiğin zaman, genç bir adama, nasıl ekşi bir limondan, limonata gibi tatlı bir şey yaptığını anlatacağın...
Parece que ele pegou na pior coisa que lhe aconteceu na vida e tentou seguir em frente.
Başına gelen en kötü şeyi, kabullenip, yoluna devam etmeye çalışıyor.
Gostaria de pensar que, um dia, você será um velho como eu a explicar a um jovem como é que você pegou no limão mais amargo que a vida podia oferecer-lhe e fez dele algo parecido com limonada.
Ben aslında, senin de bir gün, benim yaşıma geldiğin zaman, genç bir adama, nasıl ekşi bir limondan, limonata gibi tatlı bir şey yaptığını anlatacağın anı hayal etmek istiyorum.
Tal como falámos ao telefone, o oncologista estima que ele só tem uns meses de vida.
Telefonda da konustugumuz uzere, onkoloji uzmani sadece birkac ayi kaldigini soyluyor.
Podes parar de dizer coisas como "morrer", "falecer" e "fim de vida"?
Lutfen "oldu", "gocup gitti" "hayatin sonu" gibi kelimeleri dile getirmeyi keser misin?
"amar-te hoje e todos os dias da minha vida."
Seni bugun ve bugunden sonraki hayatimin her gununde sevecegim. "
- O que aconteceu à minha vida?
Aman Tanrım, hayatıma neler oluyor? - Jack?
Sim, o bebé é fofinho na vida real.
"Evet, bebek gerçekten çok güzel bir şey."
Um gesto romântico desta magnitude só é eficaz se for dirigido ao amor da tua vida.
Romantik bir jestin şiddeti, ancak, hayatının aşkına ithaf edilirse etkisini gösterir.
Quero que imagines o amor da tua vida.
Şimdi, gözlerinin önüne hayatının aşkını getir.
Foi algo muito breve e noutra vida.
Çok kısa bir süreliğine.
Eu dei uma volta completa à minha vida por causa desta peça.
Aslına bakarsanız tüm hayatımı bu oyuna adadım.
O avô disse para celebrarmos a vida dele sem ficarmos tristes.
Büyükbabamız onun hayatını kutlamamızı ve üzgün olmamamızı istedi.
Então, percebi que o honro ao adaptar à minha vida o modo como ele vivia a dele.
Sonra farkettim ki, kendi hayatını şekillendirirken yaptıklarını ben de şu andan itibaren kendi hayatıma uygulayarsam bunu başarabilirim.
Se vamos iniciar uma vida juntos em LA, então há algo que eu preciso de te dizer.
Yani, eğer Los Angeles'te bir hayata başlayacaksak, sana söylemem gereken bir şey var.
"Mas queres passar o resto da vida comigo " e, por mais que eu adore bife do lombo, "não quero deixar de comer outras carnes."
Dedim ki, "Tatlım, bak, kuşkusuz sen çok güzel bir kızsın, ama hayatının geri kalan kısmını benimle harcamaktan bahsediyorsun, ve... her ne kadar göğüslerine bayılsam da, ama ben hazır değilim ciddi birşeylerin altına girmeye!"
Mas depois, tornei-me sócio e a vida ficou mais séria.
Sonra bir kız arkadaşım oldu, hayat ciddileşmeye başladı falan.
A tua vida é em Memphis.
Senin hayatın Memphis'de.
Pearson, eu sinto muito, mas ele tem horas de vida ou dias, no máximo.
Bay Pearson, çok üzgünüm, ama burada saatleri sayılı, en iyi ihtimal günü çıkartır.
Mereces a vida linda que construíste.
Yarattığın bu güzel hayatı yaşamak hakkın.
Eu não tive uma vida feliz.
Mutlu bir yaşantım olmadı.
Uma vida de dúvidas e arrependimentos.
Tüm hayatım keşkelerden ibaret.
pois as duas melhores coisas da minha vida foram a pessoa no início e a pessoa no final.
Çünkü hayatımda çok özel iki kişi vardı biri hayatın ilk başında yanımdaydı diğeri ise en sonunda yanımda.
Como se eu fosse passar o resto da minha vida a tomar pílulas por um copo?
Sorun yok. Ne yapacaktım? Hayatımın geri kalanını küçük bir bardaktan aldığım hapları kullanarak mı geçirecektim?
Estão repletos de lições que nos fazem sentir que vivemos uma vida honrada.
Bizleri, erdemli bir yaşam sürüyormuşuz gibi hissettirecek derslerle dolu.
Oiça, passei toda a vida a acreditar.
Bak, hayatın boyunca inandın sen de.
- Amo-te mais do que tudo na vida.
- Sizi her şeyden çok seviyorum.
Também devem ter fugido de uma vida negativa em casa, com o líder a agir como a figura paterna que desejam.
Onlar da olumsuz ev koşullarından kaçmış olabilirler, çete lideri de aradıkları baba figürü rolüne sahip.
Eu devo-lhe a minha vida.
Yani ona hayatımı borçluyum.
Pode salvar a vossa vida, além dos vossos parceiros, e da vítima.
Hayatınızı kurtarabilir, tabii ortağınız ve kurbanı da kurtarabilir.
E passou a maior parte da vida adulta como um assassino em serie.
Yetişkin hayatının da çoğunu seri katil olarak geçirdi.
- Não pensou mesmo que podia ter uma vida normal com a Jody.
Jody'le normal bir hayat sürmeyi gerçekten düşünmedin değil mi?
Não pensou que podia ter uma vida normal, pois não?
Sen de normal bir hayat sürmeyi düşünmüyorsun sanırım değil mi?
Mas acima de tudo, deve ter-se perguntado como ela pôde morrer enquanto lhe dava a vida.
Ama en çok merak ettiğin sana hayat verirken nasıl ölebildiğiydi.
Mas a ironia, é que devo ser a única pessoa na sua vida que realmente o fez sentir-se especial.
Ama işin ironik kısmı hayatında seni gerçekten özel hissettiren tek kişi ben olabilirim.
Adoro a nossa vida e tenho medo de mudá-la.
Yaşantımızı seviyorum.
A vida é estranha.
Hayat tuhaf.