It ' s on traducir turco
96 traducción paralela
"I don't care if it rains or freezes... "... as long as I got my plastic Jesus... "... sitting on the dashboard of my car.
" Yağmur yağmış ya da don olmuş umurumda değil, arabamın göğsünde plastik İsa oturdukça.
KEEP THE LEG STRAIGHT, KEEP IT ON ONE PLANE,
Bacağı düz tutmaya çalışın.
Лондонская grime-сцена лишь один из примеров ] ладно, слушай man, I couldn't give a shit if you're older this young'n's bin colder give it ten years then I'm going to be known as a better than older I swear
Tamam, dinle bakalım Eğer sen yaşlıysan ve bu genç tabanca soğuksa bana ne On yıl sonra bakalım, yaşlıdan daha iyi bir şey olacağım yeminle
It's a game Come on, love me, it's your fate
# Bu bir oyun, haydi, sev beni, bu senin kaderin
Family Guy Believe It Or Not, Joe's Walking On Air
Family Guy İster inan ister inanma, Joe yürüyor Çeviri : Freexman
и спряталась от нас. { I guess we don't use Cult anymore } { yeah it's an on-screen thing : }
C.C. gerçeği öğrenince, Tarikat'ı V.V.'ye bırakıp ortadan kayboldu.
They couldn't quite put their finger on it, но что-то их беспокоило.
Bu konuyla çok uğraşmışlar ama yine de bir şeyler uykularını kaçırmış.
There's nothing wrong withbeing in denial, my friend.Ourwhole careers were built on it.
Kendini kandırmakta kötü bir şey yok arkadaşım. Tüm kariyerimiz onun üzerine inşa edildi.
¶ It's on, it's on, it's on ¶
Başladı, başladı, başladı
¶ It's on, it's on ¶ ¶ Drums ¶
- Başladı, başladı - Davullar
It's on, it's on, it's on ¶ ¶ Show me
- Başladı, başladı, başladı - Gösterin bana
It's on, it's on, it's on
Başladı, başladı, başladı
It's on ¶ ¶ It's on, it's on
- Başladı - Başladı, başladı
It's on ¶ Two, one, two, three
- Başladı - İki, bir, iki, üç
It's on
Başladı
* the cable and ursaline * * you can join on any corner * * enjoy it as it pass * * it's the second line on Monday * * and boy, the crowd is fast * * oh, over in the * * Glory land *
* Tramvay, Ursaline Akademisi * * Sen de katılabilirsin her köşede * * Keyfini çıkartabilirsin önünden geçerken *
* come on down to New Orleans * * it's the prettiest * * it's the prettiest little * * thing you've ever seen... *
* Canın eğlenmek istediğinde * * Gel New Orleans'a * * En güzelidir *
Она не делала вид, таким образом, это способ, которым надо действовать.
She hasn't let on, so this is the way it's gonna be.
So how are you going to feel when I have to drop her off this ship, put her on some rock, and you know it's coming, she knows it's coming.
Peki, onu gemiden atmak zorunda kaldığımda ne düşüneceksin? Onu bir kaya parçasına bırakacağım ve yaklaşıyor biliyorsun, o da biliyor.
On top of everything else, Это просто... You know, it adds- - it adds up.
Her şeyin yanı sıra bütün olanlar üst üste biniyor.
This is, um, it's... it's kind of a new twist on an old industry.
Bu... Bu... Eski bir meslek dalında yeni bir yaklaşım gibi.
Yeah, you know, life on the road, it's not for everybody, Wilfred.
Yollardaki hayat herkese göre değildir, sen de bilirsin Wilfred.
В рукоятке есть механизм, освобождающий лезвие.
It's a blade release mechanism on the handle.
Вот я купил десять копий их сингла про Рождество.
"Do They Know It's Christmas" plağının on adet kopyasını aldım.
It's funny, I wanted to work on House's team, until I started working with his team.
Çok tuhaf. House'un ekibiyle çalışmaya başlayana kadar onun ekibinde çalışmak istiyordum.
I lied about some aspects of the building. It's still on a bike path, though, right?
Binanın bazı yönleri hakkında yalan söyledim.
It's a lot to take on, but right now, просто сфокусируйся на магазине одежды, ладно?
Bu çok zor ama şu an kıyafet dükkanına odaklan tamam mı?
It's on him to hand over your share now.
Hisseni alabilmen onun ellerinde artık.
It'd be good if you could remember the aliases you saw on those I.D.s.
O kimliklerdeki gördüğün sahte isimleri hatırlayabilsen güzel olurdu.
You knew that coin had Ganz's print on it, told him where to find me.
O paranın üstünde Ganz'ın parmak izleri olduğunu biliyordun beni nerede bulabileceğini ona anlattın.
And it's human blood on the sneaker.
Ayakkabıdaki de insan kanı.
Up to this point, it's a lot more fun standing on the other side.
Bu noktaya kadar diğer tarafta olmak eğlenceliydi.
But when the hammer comes down - - and it always comes down - - you got to be standing on my side.
Ama polis işe karışınca, ki her zaman karışır emin ol benim yanımda olacaksın.
I'm working on it.
Üzerinde çalışıyorum.
It's not just a car, it's a tent on wheels.
Bu sadece bir araba değil, tekerlekleri olan bir çadır.
Yeah, it's awesome to be on your show.
Evet, ben de katıldığım için çok mutluyum.
♪ oh, it feels so good ♪ to have you by my side on a Sunday morning ♪ let's work together, baby, yeah. ♪
# # # oh, it feels so good # # # # # # to have you by my side on a Sunday morning # # # # # # let's work together, baby, yeah. # # #
- Смотря с какой стороны подойти. - Где-нибудь об этом да написано.
- There's probably text on it.
On this lonely road trying to make it home doing it by my lonesome pissed off, who wants some?
* Evime varmaya çalışıyorum bu ıssız bu yolda * * Hem de tek bir başıma, sinirlenmişim, var mı kaşınan *
God get at your boy you try to bogard fall back, I go hard on this lonely road trying to make it home doing it by my lonesome pissed off, who wants some?
* Bencil olmayı dene arsızca, vazgeç, geliyorum cesurca * * Evime varmaya çalışıyorum bu ıssız bu yolda * * Hem de tek bir başıma, sinirlenmişim, var mı kaşınan *
Yeah. It's a UPC code on a coupon.
Evet, bir kuponun üzerinde UPC kodu var.
So, with Magnolia and her choral group off terrorizing Orlando's theme parks, it's just gonna be you and me on Christmas Eve.
- O halde, Magnolia'yla grubu... Orlando parklarını birbirine katacaklarına göre... Noel arefesinde sadece ikimiz olacağız.
Oh, you know that's gonna look great on you, it really is.
Oh, bu sana çok yakışacak.
I'm trying to sell Ruby on eventually moving her new company to BlueBell, or at least nearby, and it's very important that this week, of all weeks, she really love it here.
Ruby'yi yeni şirketini önünde sonunda BlueBell'e ya da en azından yakın bir yere... taşımaya ikna etmeye çalışıyorum, bu yüzden bu hafta... buradan hoşlanması çok önemli.
A necklace with the name of her dog, Dolly Parton, on it. Shows that I know what Tansy likes, but it's not too much. It's simple yet thoughtful.
Üzerinde köpeğinin adı yazan bir kolye... hem O'nun neyi sevdiğini bildiğimi gösteriyor... hem de çok abartılı değil... basit ama düşünceli.
It's the protests that are going on in New York, just New York.
New York'da yapılan protestoların listesi sadece New York'ta.
The UN gets four blocks of free parking on the east side of Manhattan and that's it.
Birleşmiş Milletler Manhattan'ın doğu tarafında dört blok bedava park yerine sahip ve olay bu.
She's just waiting for it to happen and I'd rather get in on the ground floor.
O sadece olmasını bekliyor ama ben temeline girmek istiyorum.
If there was a way to blame it on you, don't you think I would have done that by now?
Eğer seni suçlamanın bir yolu olsaydı sence şimdiye kadar çoktan yapmış olmaz mıydım?
It's a good thing to say, " Hey, boys, you're gonna go far
Yeah, we got it on 2-inch tape down at Sound City
There's always room for two to a car that offers no pity
Whoo-hoo-hoo Got it on 2-inch tape down at Sound City