Always traducir inglés
189,224 traducción paralela
Onlar her zaman Dede derler.
They always call me Grandad.
Temel olarak, o zaman halk patronu olmak biter.
Basically, he always ends up being boss of the locals.
Hep burada oldum.
They've always been here.
Ah, bir zaman o önlemek için çalışmalısınız.
Oh, one should always try to avoid those.
Her zaman müziği.
Always music.
Seni arkadan gördüm sanıyorum ama hep bir Josh Goldberg çıkıyor.
I keep thinking I see you from behind, but it always turns out to be a Josh Goldberg.
Biter bitmez de hep babamı ararım.
And I always call my dad after.
Ben her zaman ciciyim, telaş yok
♪ I always keep it nice-nice, no fuss ♪
Mikey, pirüpaklığını her zaman sevdim ama bunu hecelememi bekleme çünkü dil öğretmenim Madam Scruggs'dı...
Mikey, I have always loved your naïveté, but don't make me spell it out for you, because my French teacher was named Madame Scruggs.
"I Will Always Love You."
"I Will Always Love You."
? Seni her zaman seveceğim?
♪ Will always love you ♪
? Seni her zaman seveceğim?
♪ Will always love y-o-o-ou ♪
? Seni hep sevece...?
♪ Will always love... ♪
Bu davanın hep Summer'a bağlı olduğunu biliyordum.
I always knew this case would hinge on Summer.
Hep böyle yapıyor.
He always does this!
- Her zaman hesap vardır!
There's always a bill!
Eğer eve her zamanki gibi gelseydi kaçırılmazdı öyle değil mi?
If she had come home as always, then she wouldn't have been taken, right?
Her zaman öyle ama şu anda İçişleri ensemde.
Always have, but listen, IA's on my ass.
O kız daima içinde şeytanla yaşıyordu.
That girl she... she always had the devil in her.
Reddedetmek onun elinde.
She could always refuse.
Öyle defolu bir şey alırsan her zaman fazla harcanmış zamanı riske atacaksın. O yüzden, bugün çok kötü değildi.
You take on a refurb like that, you're always going to be looking at some time overspend, so, yeah, we've not done too badly.
Uyuşuk davranıyorlar çünkü her zaman Patel'i desteklerler.
They get lazy because they always endorse Patel.
Ama Hortance Amcamın her zaman söylediği gibi "Olmuşla, ölmüşe çare yok."
But as my Uncle Hortance always said, "You can't untoast bread."
Taze fasulye alınacak harika bir yer biliyorum, her zaman tazedir.
I know a great spot to get green beans, always fresh.
Hepimizin sürekli arkasını koruyan bir adamımız var.
We, uh... we got the guy who always has our back.
Çünkü ne olduysa, sonsuza kadar seninle kalacak.
Because whatever happened, it will always stay with you.
Benim tarafımda olan tek kişi olduğunu sanıyordum.
I always thought you were the one person on my side.
Kaptan Kanca Nautilus'ta her zaman hoş karşılanır.
Captain Hook is always welcome on the Nautilus.
Bizim konumuz hep intikam, değil mi?
It's always about revenge with us, isn't it?
Hep öyle bir çocuktu o Stan, her şeyi hep ciddiye alır.
She's always been that kind of kid, Stan- - always takes things seriously.
Hep daha pozitif bir yaklaşımda bulunmak isteriz ama elimizde başka bir şey yoksa bize iltica eden kişinin KGB'den olduğunu itiraf ettirdiğin kaydı kullanabiliriz.
Well, we always want to use a more positive approach, but if it's all we got, we can go with the tape you made of him admitting their "defector" was actually KGB.
Anneleri, hep benim için endişelenirdi.
The mom, she was always worried about me.
Her şey, hep onun istediği gibi olmalı.
Everything always has to be her way.
Senin annen hiç öyleymiş gibi gelmezdi.
I always got the sense your mom wasn't like that.
Sana her zaman seve seve vakit ayırırım Ajan Beeman.
I'm always happy to make time for you, Agent Beeman.
Çalışma programımız sürekli değişiyor. Farklı geceler, farklı günler.
Our schedule is always changing- - different nights, different days.
Çok ufak bir şey ama sürekli egzersiz yaparsan sürekli yanında olur.
It's just a little thing, but if you practice it, it'll always be there for you.
Yemek seçiyor. Annesi de bebekmiş gibi ona ne yiyeceğini söylüyor.
He's always picking at his food, while his mother is telling him what to eat, like a baby.
Evet, bizimkiler bir süre ayrıldığında sürekli başka birileriyle çıkmaya başlamalarından korkmuştum.
When my parents separated that time, I was always scared they would start dating other people.
Bir şey çıkmayabilir de ama çözmesi çok zaman ve emek istiyor.
It could be nothing, but it always takes so much time and work to figure anything out.
Zeki olan Paige sürekli çok çalışır, her şeyi doğru yapar.
Paige is the smart one, she always works her ass off, and she does everything right.
Hep de yapmışımdır.
I've always done it.
Sen hep zekiydin Henry ama çaba göstermediğin için kimse anlamadı.
You were always a brainiac, Henry. Just, nobody could tell'cause you never did any work.
Sürekli yetenekli insanları arıyorduk, sen de yetenekliydin.
We were always on the lookout for talented people, and you were talented.
Sürekli aklımda sen varsın.
I'm... I'm always thinking of you.
Her seferinde işe yaramıyor işte.
It doesn't always work.
Hep korku içinde yaşamayacağını göstermek istedim.
I just wanted her to know that she won't always be afraid.
Tanrı seni kutsasın ve korusun.
♪ may God bless and keep you always ♪
Hep başkalarına iyilik yap ve izin ver, onlar da sana yapsınlar.
♪ may you always do for others ♪ ♪ and let others do for you ♪
Gabriel'a söylerdim eskiden ve bunları konuşmamızın önemli olduğunu söylerdi hep.
I used to just tell Gabriel, and... Well, he always said it was very important for him that we talk them through.
Tuan hep kolay arkadaş edinirdi.
Tuan always sort of had an easy time with friends.