Aşık mısın traducir inglés
2,702 traducción paralela
Ona aşık mısın?
Are you in love with her?
- Siz aşık mısınız?
- You are lovers?
Aşık mısın?
Are you in love?
- Aşık mısın ona?
- You in love with him?
Aşık mısınız?
Are you in love?
Ona aşık mısın?
Do you love him?
Ona aşık mısın?
Are you in love with him?
Kardeşime aşık mısın?
- Do you have a thing for my sister?
Ona aşık mısın?
You love her?
Ona aşık mısın, dedim?
I said, do you love her?
Evet, seviştik ama bana aşık mısın?
Okay, yes, we hooked up, but are you in love with me?
Bana aşık mısın?
You are in love with me?
Elvira'ya aşık mısın?
Are you in love with Elvira?
Bugün, beş yıl boyunca Wendy Scott-Carr'ın çocuklarına dadılık yapmış olan Natalie Flores adında bir kadınla görüşeceğim.
Later today, I'm meeting with a woman named Natalie Flores who worked for five years as Wendy Scott-Carr's nanny.
Demek istediğim, uçağın mekanizmasıyla kıyaslandığında... pilotun yeteneği çok da önemli değil.
All I'm saying is, it wasn't so much the pilot's skill that landed that plane on the river as much as the mechanics of the aircraft.
Gördüğünüz gibi, kurbanımızda 3. dereceden yanık var. Kafasının ve yüzünün % 90'ı yanmış durumda.
As you can see, our victim has third-degree burns covering approximately 90 % of his head and face.
Belgesel formatının çantada keklik olduğunu sanmıştım, ama çantadaki bir keklik gibi bir süre sonra sıkışıyor, karışıyor ve kokuyor.
So I thought the documentary format would be like fish in a barrel, but as is the case with a real barrel of fish, after a while, it can become cramped, chaotic, and stinky.
Kabuğum kalın olabilir, tıpkı samurayın balayı maskesi gibi, ama içimde, kremadan yapılmış kız gibi yumuşak ve hassasımdır.
My shell may be tough, like a samurai honeymoon mask, but inside I'm as soft and sensitive as a girl made of custard.
Eğer kızımı saçının teline dokunursan...
If you so much as touch a hair on my daughter's- -
İki yumurta kırar mısın? Çok pişmiş olsun.
Please fry 2 eggs for me as well.
Ona aşık falan mısın?
Are you in love with her?
Ah, Jo. bak tatlım üniversite paran için kendimi kötü hissediyorum ama bu heycanlanmamalısın anlamına gelmiyor asıl önemli olan CMu üniveristesi demek istiyorum ve eğer bu motoru bitrirsem, veya mimarlık bursundan ne haber?
Ah, Jo. Look, honey, I feel lousy about your tuition fund.
Çıplaklık anlayışımın göreceli olması gibi, "özel bir bölge" kavramı da benim için görecelidir. Aynı bunun gibi saygın adamlardan iğrenmem gibi, görecelidir.
Although here the term private is relative, like all my lucid revelations are relative, like my loathing for gentlemen such as this one, is relative.
Bakın, kaynaklarımız kısıtlı.
As it is, our resources emaciated.
Bu sınavı sizin kaçıncı sınıfta olduğunuzu belirlemek için hazırladım. O yüzden elinizden geldiğince çok soruya cevap vermenizi istiyorum. Anlaştık mı?
I created this test to determine your grade level, so it's very important that you answer as many questions as you can, all right?
Ben ve kızlarım annemin ölümüyle ilgili konuşuyorduk, ve ben annelerinine kızgın olmadığımı anlatmaya başladım, annemin ölümüyle ilgili kendimi kötü hissetiğimi, ve bunun için Bree'yi suçladığımı anlattım.
Me and the girls were talking about my mother's death, and I said being apart from their mom felt almost as bad, and I said that I blamed Bree for that.
Georgia'nın Macon ilçesindeki vatandaşlık hakları protestocuları etrafı çevrilmiş bu güney eyaletinde kelle vergisinin iptali ve evlerin ayrım gözetmeden herkese kiralanması için gösteri yaptıkları sırada köpekler ve tazyikli suyla saldırıya maruz kaldılar.
Civil rights marchers in Macon County, Georgia, were set upon by attack dogs and fire hoses as they demonstrated for fair housing and a repeal of poll taxes in that beleaguered southern state.
Çalışmaya başladık ve kameralar çalışırken hatırladığım ben odanın içine doğru yürürken tek bildiğim- -
We went into it and I remember the cameras rolling and I just, right as I walked into the room I just knew that...
Bu durumda kızımın dadısı olarak kalman mümkün değil.
It is therefore impossible that you remain as my daughter's governess.
Her neyse yarın umarım bugünkü kadar sıkıcı olmaz.
Anyway, I hope tomorrow isn't as boring as today.
Artie burayı "Amerika'nın Çatı Katı" olarak görüyor ama o aslında Smithsonian'ın takma adı o yüzden yeni bir alt başlık lazım.
Artie likes to think of this place as "America's Attic," but that's really the nickname for the Smithsonian, so we need a new subtitle.
O sesi duymuştuk, Pete bağırıyordu ve ışığı hisseder hissetmez, o şey aniden kaybolmuştu ve o sırada bir şeyi anladım ışık, onu bizden uzak tutmanın tek yoluydu.
We'd just heard this sound, Pete yelling out, and, uh, as soon as they sort of fell into the pool of light the thing just... disappeared - - upped and left - - and that sort of dawned on me then that the light was our way of keeping it away from us.
Sende kıza asılmayı bırakmalısın tamam mı?
Yeah, and you need to stop flirting, okay?
Bu kurbanlar, saldırganın öfkesinin asıl kaynağı olan,.. ... düşmanlık ve kin beslediği birinin suretleri olamaz mı?
What if these victims are just surrogates for the true target of the unsub's rage, somebody he feels enormous animosity and rancor for?
Ama bu Jason kurtardığım kızın babası ve kaza geçirdiği gün evimin yanında duruyor.
But this Jason... I mean, he's the father of the girl that I saved and the same day as his accident, she stops by my house.
Dinle arkadaşım, kız arkadaşının yarısı kadar yürekli değilsin.
Look, my friend, you're not half as tough as your little girlfriend.
Böyle bir yıkımın üstündeyken bu olabilecek en iyi durum.
On a takedown like this that's as good as it gets.
Sen de Dyson kadar sıkıcı mısın?
Are you as boring as Dyson?
Hatta görünüşe bakılırsa, çocukluğun erken safhalarındaki bir takım etkenler ve yetiştirilme tarzı genlerin dışa vurumunu etkiler ve aslında bazı genleri etkin kılıp bazılarını devre dışı bırakarak sizi baş etmeniz gereken dünyaya uyum sağlayacak farklı bir gelişim yoluna koyar.
And, in fact, it looks as if some of the early childhood influences and the kind of child rearing affect gene expression actually turning on or off different genes to put you on a different developmental track which may suit the kind of world you've got to deal with.
Maalesef, fiziksel gerçekliğimizde yani yaşadığımız sınırlı kaynaklara sahip bu sınırlı gezegende bu ne kadar randımanlı görünürse görünsün pazar açısından açık bir şekilde randımansızdır.
Unfortunately, as efficient as that may seem in our physical reality, living on a finite planet with finite resources, it is explicitly inefficient, with respect to the market.
Ben sadece aşık olmanın kolay...
I'm simply saying that it's as easy to fall- -
# hep beraber çarpışacağız # # savaş kazanılana kadar # # kaçan kötülüklere # # asla işi yarım bırakmadık # # toplanın, güçlüyüz # # her zaman beraber çarpışın # # toplanın, güçlüyüz # # her zaman beraber çarpışın #
# always we will fight as one # # till the battle's won # # with evil on the run # # we never come undone # # assemble, we are strong # # forever fight as one # # assemble, we are strong # # forever fight as one #
Düğünün sıkıcı olacağını düşünmüştüm.
I may have stacked on a tiny little bit of weight since I been locked up, but I'm not as fat as them mother-fuckers say I am. They fucked with that photo.
Biz ne zaman bir şeye bu kadar kızsak duvara geliriz ve eğer onlar da kızdığımızı bilsin istiyorsak sokakların karışacağını bilsinler istiyorsak duvarın kenarından onların bölgesine işeriz.
This is my penthouse in the heart of Tokyo City, three levels. As you can see, it's a very nice place to unwind after a hard day of skateboarding.
Bu eve adımınızı attığınız anda Alma'nın kızı olduğunuzu anlayan biri öldürdü.
Someone who recognised you as Alma's child the moment you walked in this house.
Anlayacağın, sıçtık Zeynepcim açıkçası.
As you can see, Zeynep, I'm in deep shit to be honest.
Ve diğer aramaları halletmek için de Emma'nın beyni biraz kısa devre yaptı sanırım.
And as for the other callers, Emma's had a bit of a brainwave.
Nim'i okula götürecekti. Ben de artık onun ihtiyaçlarını en iyi bilen kişi olma rolümü kaybetmeye başladığımı farketmiştim.
He's gonna take Nim to school and I realise I'm starting to lose my role as the person who knows the best what he needs.
Şu kısım konağın beynine girer ve larvalarını bırakır. Beyne yavaş yavaş giren iğne kadar keskin küçük kurtçuklar.
Now this part drills into the brain of the host and deposits its larvae there - little worms sharp as needles pushing into the brain very slowly.
İnanılmaz adaptasyon ve çaba yeteneğimiz ile okyanusta hayatta kalmak için sınırlarımızı zorladık. Kendimizi daha da derine daldırdığımızda bu hayatımızda derin bir etki bıraktı.
Through amazing adaptability and endeavour, we've pushed our limits of survival into the ocean and, as we've immersed ourselves deeper in the sea, it's had a profound effect on our lives.
- Kanıta ihtiyacımız olduğunu düşündük o yüzden de Joe ile beraber bir kamera aldık, daha çok Joe ve benim yatak odama koyduk ve Bianca'nın bize asılmasını sağlamaya çalıştık sırf sen de görebil diye.
- We thought we needed proof so Joe and I took a camera- - mostly Joe- - and put it in my bedroom and we tried to get Bianca to hit on us so that you could see it for yourself.