Battlefield traducir inglés
1,415 traducción paralela
Asıl olarak savaşta ağır yaralı askerlerin hayata döndürülmesinde kullanılıyor.
Its primary use is for battlefield resuscitation of gravely injured soldiers.
Evet, şehir savaş alanına dönmeden önce yap bunu.
Yes, do that, before the city becomes a battlefield.
Lynette, bir daha asla bu savaş alanında göstermek zorunda kalmayacağına duyduğu güvenle zaferin tadını çıkardı.
Lynette savored her victory confident that she would never again have to engage her opponent on this particular battlefield.
Bu savaş alanı ambulansı.
This is a battlefield ambulance.
Tüm saygımla Efendim... bir savaş terfisi verme yetkiniz var.
Respectfully, sir... you have the authority to grant a battlefield promotion.
- Battlefield State Parkı'nda.
- Battlefield State Park.
Buz tutmuş bir savaş meydanında... Prens John, kanlı bir savaşın tek hayatta kalanı zaman kavramanı yitirmişken bir Valkyre ile karşılamış. Kuzey tanrılarının bir elçisiyle.
On a frozen battlefield, Prince Jon, sole survivor of a bloody war, its purpose lost to time, met a Valkyrie, a messenger from the Norse gods sent to escort the souls of fallen heroes to their reward in the halls of Valhalla.
Aynı ölü piyadelerimizi savaş alanına hep sürebilsek dualarımız kabul olmuş gibi olur.
If we could keep the same dodgy eyes out in the battlefield forever... - That's like the answer to our prayer!
Evet, Manassas'ta gömülü bir kuzeyli askerin cesedini çıkarmışlar.
Yeah, well, they have a Union soldier who was dug up from a battlefield in Manassas.
Tabut, Manassas, Bull Run Savaş Alanı'ndaki bir toplu konut inşaatı sırasında bulunmuş patron.
Casket was uncovered by a housing project going up near the Bull Run Battlefield in Manassas, Boss.
Kulüpleri bir canlandırma için Manassas Savaş Alanı Parkı'na gidiyor.
The club is on their way to Manassas Battlefield Park for a re-enactment.
Savaş alanı düz bir arazide, alçak tepelerin eteğindeki bir nehir kıyısındaydı.
The battlefield was on a plain by a river at the foot of some low hills.
Sovyetler Birliği'nin en üstün savaş alanı nişanı.
The highest battlefield honour of the Soviet Union.
Şerefiniz olsaydı savaş alanında ölmeme izin verirdiniz.
Had you any honour, you would have let me die on the battlefield.
Emlakçı taşınacağın evin uyuşturu satıcılarının savaş alanı olmadığını düşünüyor demek.
It means the Realtor didn't think he could move the house saying, "Drug-ravaged battlefield."
Tüm komutlar aşağıda savaş alanındaki süvarilere gönderilecek.
All the commands you make will be sent to the troops down on the battlefield.
Süvarileri savaş alanına gönder!
Send our troops to the battlefield!
Zafer savaş meydanlarında kazanılır, ofiste değil.
Victory is won on the battlefield, not in the office.
Orada da düşmanın çoğunluğu çocuklardı.
A valley and battlefield in eastern Afghanistan
Khan, savaş alanında, hayatını tehlikeye atmayacak.
Khan will not throw his life away on a battlefield.
Savaşta neler yaşandığı yüzlerinden okunuyordu.
Their faces betrayed how things stood on the battlefield.
Sparta'ya hizmet ederken, savaş alanında ölmenin hayatında elde edebileceği en büyük şeref olduğu öğretildi.
Taught that death on the battlefield in service to Sparta was the greatest glory he could achieve in his life.
Sparta'nın bir zafer kazanmasına yardımcı olmak istiyorsan savaş alanındaki ölüleri temizle, yaralılarla ilgilen, onlara su getir ama savaşın kendisi için seni kullanamam.
- Yes. ... clear the battlefield of the dead, tend the wounded, bring them water but as for the fight itself I cannot use you.
Savaş alanında ölen cennete gider.
He who dies on the battlefield goes to heaven.
bana baki aşk savaşmaktır evlat ilk seferde başaramazsab tekrar denersin evet ama vaktimiz azalıyor
Look, love is a battlefield, kid. If at first we don't succeed, you just try again. Yeah, but we're running out of time.
Savaş alanında Sonsuza dek savaşırız
In the battlefield We're fighting forever
Savaş alanında
In the battlefield...
Savaş alanı hiç bu kada uçsuz bucaksız olmamış ve çatışmalar hiç bu kadar korkunç bir hal almamıştı.
Never before has the battlefield been so vast and never before has the fighting been so gruesome.
Savaş meydanında yeniden otlar yeşerecek.
Tall grass will cover the battlefield.
Kumandasındaki askerler demişti ki savaşta vurulduğunda saatini bir taşa vurup kırmış böylece oğlunun saat kaçta öldüğünü bilmesini istemiş.
The men in his battalion said that when General Vidal died on the battlefield, he smashed his watch on a rock so that his son would know the exact hour and minute of his death.
Bir zamanlar savaş alanındaki bir İngiliz kralı demiş ki,
An English king on a battlefield once said,
Savaş meydanında esen rüzgârın kendisinin kaderi olduğunu söylüyor.
He tells the four winds that his destiny is the battlefield.
Amma artuk cenk sahrasu böyüktür.
The battlefield has grown larger.
Savaş meydanında görüşürüz.
See you in the battlefield
Kumandan savaş meydanında dürüstçe savaştık ve içimiz rahat!
Commander on the battlefield we had a fair fight and no regrets
Onları savaşa sokan sensin!
It's you... you bring them to the battlefield
Bu sınırdan geriye dönmeli ve arkanda kalan bütün askerlerini savaş alanından çekmelisin.
You haveto turn around. Andwiththat column behindyou, you haveto withdraw all yourtroopsfrom the battlefield.
Muharebe alanında atları sürdüğümüz o günler güzeldi. Bu mekanik aygıtlar gibi değildi.
When we used to ride horses through the battlefield... those were the good old days... not like these mechanized contraptions.
İki başarısız evlilik, sayısız zor ilişkiden sonra, aşkın bir savaş alanı olduğunu anlamıştı. Ve bu katliamdan sağ çıkmanın tek yolu kayıtsız şartsız teslim olmaktı.
After two failed marriages and countless rocky romances she had learned that love was a battlefield, and the easiest way to survive the carnage was total surrender.
Generallerin savaş alanında olanları görmelerini engelliyordu.
Obscure the battlefield so generals can't see what's going on.
Bu Romalılar'ı yenmek için savaş alanına ihtiyacım yok!
We do not need this battlefield to defeat Romans.
Sayıca azız ve Romalılar öyle bir savaş alanı seçti ki...
They are much more and they chose a battlefield, - -
Bütün zamanların en büyük zaferiydi.
It was the biggest ever victory on the battlefield.
O savaşın neye benzeyeceğini biliyormuş gibi davranmayacağım, ya da hangi savaş alanında olacağını. Ama o zamanı görmek için hayatta kalamayacağım.
I won't pretend to know what that war will look like, or on what battlefield it will take place, but then I won't be alive to see it.
Savaş alanında ya hemen büyürsün ya da hiç büyüyemezsin!
On the battlefield, either you grow up soon or you don't grow up at all!
- Savaş meydanı.
The battlefield.
George, gözlüklerini savaş meydanında da takıyor musun?
George, do you wear your glasses out on the battlefield?
Savaş meydanı bazen kirli olabiliyor.
The battlefield can be pretty messy at times.
Kim botlarını giymeden savaş meydanına çıkar sorabilir miyim?
May I ask, who goes out on the battlefield without their boots?
Ses savaş alanından gelmedi, güneyden geldi.
That didn't come from the battlefield, it came from the south.
Ya müstehcen ağzı ve seksi bakan gözleriyle tatlı Sally provalar sırasında savaş alanında küçük bir kaza geçirirse?
What if sweet, sweet Sally with the filthy mouth and the bedroom eyes had a little accident out on the battlefield during the rehearsal?