Broken traducir inglés
22,488 traducción paralela
Ben Broken Spoke Salonunda dans ediyordum, Tigman'ın oturma odasında değil.
I was dancing at the Broken Spoke Saloon, not the Tigman's front parlor.
Bir parça eksik olursa, geriye kalan her şey bozulur.
When one piece is missing, whole thing's broken.
Babamın kalbini kırarsın, Kaveri.
Dad will be heart-broken, Kaveri.
Ayrılmamalıydık.
We shouldn't have broken up.
Bir gün ona sarıl, kalbinin bütün kırıklıkları düzelecektir.
The day you hug him, all broken strings of your heart, will be mended.
Kurbanda oküler refraksiyonu kaburga ve kalça kırığı varmış.
"Victim suffered an ocular fracture, broken ribs, shattered femur."
- Çünkü en son birine Ana gibi davrandım ve kalbim kırıldı.
Why can't you just be Ana? Because the last time I was Ana with someone, I got my heart broken.
Ve Dünya'mızı dönüştürmeye dair bu fiziksel eylemle içimizde kırılmış olan şeyi tamir ediyoruz.
And through this physical act of transforming our Earth, we heal the thing in us that is broken.
Ön camım kırılmamıştı.
My goddamn windshield wasn't broken.
- Bunlar mı bozuk?
- Are these broken?
Ama gördüğünüz gibi kilit kırılmış.
But as you can see, the lock was broken.
Acaba beni ve bebeğini terk mi etti?
Did I get my engagement broken off?
Karşılık verip durduğun için İngilizce konuşmam gerekiyor.
When you talk back, I'm forced to speak more with my broken English.
Kırık pencerelerin ücreti için geldim.
- Yes. I'm here regarding the cost of the broken windows.
İki pencere kırılmış.
Two windows have been broken.
Güney'in sessiz kalmasına bakılırsa şifreyi henüz kıramadılar demektir.
Seeing that the South is quiet, they must have not broken the code yet.
Tanrının bile neresi olduğunu bilmediği bir yerde kilitli kaldım. Etim çürüdü ve kemiklerim kırıldı ama asker olduğum için asla pişmanlık duymadım.
I was locked up in a basement, goodness knows where, and my flesh was torn and my bones broken.
Ayrılıyoruz muyuz yoksa ayrılmanın eşiğinde miyiz? Ayrıldık mı?
Are we going to break up, or are we in the middle of breaking up, or have we broken up?
20 dakikadır kapıya vuruyorlar,... kapıyı kırmadıklarına şaşırdım.
They've been knocking for 20 minutes, I'm surprised they haven't broken down the door.
Onun ömrü doldu.
It's broken.
Eğer kırılırlarsa toplayıcılar almaz!
The pickers won't take them if they're broken.
Yok edilemiyor.
It can't be broken.
Tavalar sallansın, tencereler parçalansın!
Pots shall be broken, pans shall be splintered!
Kafasının içinde bir İrlanda Festivali var sanki patates kabukları, kırık arabalar, kemanla çalınan bir melodi tamamlanmamış rüyalar, kanlı formalar ortalarda gezinen, adları Moira olan birkaç kadın. Tamam.
It's like an Irish carnival up there... just potato peels, broken rides, fiddle music, dreams left unfulfilled, bloodied soccer jerseys, bunch of women limping around named Moira.
Reagan, o kadar farklı yerlerde, o kadar çok kez terkedildim ki.
Reagan, I've been broken up with so many times in so many different places.
- Duyduğum ayrılma nedenlerinden birkaçını söyleyeyim.
- Let me tell you about some reasons why I've been broken up with.
Eliot un kırık bacağından çok daha önemli sorunları var
There's a lot more wrong with Eliot than a broken leg.
Kırılmamış.
It's not broken.
Evin üst katındaki kapılar kapanmıyor çünkü aşırı dozdan intihar ettiğinde onları kırmak zorunda kaldık.
And every door in the house upstairs is broken, because... we've had to kick it in to save her when she's tried to overdose.
Bana yılmış, yıkılmış halde geliyorlar yanlış yaptıkları için suçluluk duyuyorlar ben o suçluluğu onlardan alıyorum.
They come to me beaten down, broken, full of guilt for the things they've done wrong and I take that guilt from them.
- Kemiklerini kır.
- We have broken his bones.
Sakat bir yüz görüyorum.
I see her broken face.
- Ruhum paramparça.
- My spirit's broken.
Maalesef, Bay Ruiz'in yıllardır kanunları çiğnediği gerçeğini göz ardı edemeyiz.
Unfortunately, we cannot overlook the fact that Mr. Ruiz has broken the law for years.
Kırık kalbini kullan.
Use that broken heart.
Dillerini çözdün mü?
You've broken their language?
Bu, eski bir İngiliz motosikletine ait motosiklet marşı manivelası.
This is a broken kick-start lever to an antique British motorcycle,
Parçalanmış!
Kometnya already broken!
Muhtemelen şu an yolun kenarında durmuş çekmeyen telefonlarını kullanamıyor olabilirler.
They're probably sitting on the side of the road with their car, uh, broken down, they can't use their phone, no cell service, all right?
Ben birinden yeni ayrıldım, o da öyle ikimiz de çok yalnız ve reddedilmiş hissediyorduk.
I just got broken up with, and he did too, and we were both feeling so lonely and rejected.
Kızlar, sizler burada ne halt ediyorsunuz be?
What the bloody hell are you sheilas doin'out here? It's broken. Yeah.
Nishimiya-san'ın bu beş aylık süreçte 8 adet işitme cihazı kaybolmuş veya kullanılamaz hâle gelmiş.
In the past five months, eight of Nishimiya's hearing aids have been lost or broken.
- Evet, biliyorum. - En azından kemiklerin kırılmalıydı ya da bir travma...
- You know, at least broken bones or suffered a traumatic brain injury...
Mühür kırılırsa, öğrenirim.
If the seal is broken
O gece beş eve daha girildi hepsi bu olayı gizlemek için miydi?
And the five other homes that were broken into that night, they do all that as... cover?
aa dışarıdaki kırık kapıyı gördüm.
So, I, uh, saw the broken door outside.
Lucrezia'nin ateşi düştü.
Lucrezia's fever has broken.
Ateşi düştü.
His fever has broken.
Ama böyle aramız ırak ayrılırsak gönülden de ırak olacağız.
But if we leave it broken like this between us we will grow into the break.
Sizinkilerin bazı işlerin döndüğünden, anlaşmaların ihlal edildiğinden haberleri olursa belki her şeyi durdururlar.
If your people know that certain things are happening, that treaties are being broken, maybe it all stops.
- Sen bilirsin.
It's definitely not broken.