Bus traducir inglés
18,723 traducción paralela
O gece, kocası onu terketmek istediğini çıkarmış, ve onu otobüs durağına kadar takip etmiş bira dolu bir mide ve elinde de kasap bıçağıyla.
That night, her husband found out she wanted to leave him, and he followed her to the bus stop with a gut full of beer and a butcher knife in his hand.
Bir otobüsün önüne atlayacağımı falan mı düşünüyorsun?
You think I'm gonna run into a bus or something?
Otobüs durağında görmüş olabilirsin.
Maybe you saw her at the bus stop.
Sonra otobüse yetişmek için yola koştu.
Then she ran across the road to catch a bus.
Otobüste çocuklar var, adamım!
I got children on the bus, man!
Neden yaşadığımız yere gelip o beyaz kıçını lanet otobüsten çıkartmıyorsun?
Yeah, why don't we come over to where you live and drag your white ass off a damn bus, huh?
Şimdi, peki siyah biri beyaz bir... çocuğu otobüsten atsaydı ne olacağını düşünüyorsun?
Now, what you think woulda happened if it had been a black man dragging a white boy off a bus?
Okul otobüsüne saldırmakla ve 13 yaşında bir çocuğu dövmekle suçlanan Eugene Linwood eyalet polisi tarafından bir lokantada yemek yerken yakalandı.
Eugene Linwood, the man accused of attacking a school bus and beating a 13-year-old boy was apprehended by state troopers while having dinner at a local diner.
- O zaman otobüse bineceğim.
- All right, bus it is.
Şehir otobüsü sizin mevcudiyetiniz ile süslenmeyi haketmiyor.
A city bus does not deserve to be graced by your presence.
Otobüse binmeyeceksin, Ruth.
You're not taking the bus, Ruth.
Daha bu hafta beyaz bir adamın onun arkadaşını otobüsten dışarıya çekip ölümüne dövdüğünü gördük.
We already seen a white man drag his friend off a bus and beat him damn near dead this week.
Yetkililer, okul otobüsünün patlamasının ardından buldukları cesedin Memphis'teki okul otobüsünde siyahi bir çocuğa saldıran ve yakın zamanda serbest bırakılan Eugene Linwood'a ait olduğunu tespit etti.
Authorities have determined that the remains found in the aftermath of a school bus yard explosion are those of Eugene Linwood, who was recently implicated in the attack on a Memphis school bus... that resulted in the assault of black student...
Otobüs garajındaki patlamayı duydun mu?
Did you hear about the explosion down at the bus yard?
Irkçı beyazın biri okul otobüsüne bomba koymaya çalışmış.
Some racist peckerwood tried to put a bomb on a school bus.
- Teşekkürler, otobüs şoförü.
- Thank you, bus driver.
- Otobüsü durdur!
- There's a Hairy on the bus!
Otobüste bir Tüylü var!
There's a Hairy on the bus!
Yarı yolda bir otobüs durağında bırakmadı onları.
He didn't just drop them off at the bus stop midway.
Otobüs kiralamalıydım.
Ugh, I should have rented a bus.
Diş fırçası ve otobüs bileti nasıl?
How about a toothbrush and a bus pass?
Sekizi beş geçe servis durağına yürürdük.
8 to 5 is gonna be walking through the bus stop.
Mahallemizdeki çocukları özel bir otobüs alıyordu.
All the kids in the neighborhood were picked up on a special bus.
O otobüsten inmek istedim.
I felt like I wanted to get off that bus.
O gün Rusya'nın tüm kodamanlarının en küçük çocukları o otobüsteydi.
The youngest sons and daughters of every Russian scion was on that bus that day.
Okul otobüsümüze yapılan saldırı arkadaşlarımın canını aldı gözlerimi aldı ama hayatta kaldım.
The attack on the school bus took my friends'lives... took my sight... but I survived.
Otobüs durağına gideceğiz.
Gotta get to the bus stop, all right?
Otobüs darmadağın olmuş, değil mi?
That bus is messed up, right?
Şu ana kadar sadece otobüsü bulduk.
Like, nothing so far, uh, except for the bus.
- Ama otobüs rüyası gerçekleşti.
- But the bus dream did come true.
Önsezim oldu ama bunu otobüse bağlamadım.
I had the premonition, but I didn't connect it to the bus.
Paul ile ik tanıştığımda bir otoüs terminalinde adamın birine sakso çekiyordu. Ne derler...
When I first met Paul, he was blowing men in the bus terminal, what's it called?
Hatta otobüse binip istediğin yere 20 dakikada gidebiliyorsun.
You can even catch a bus and go from anywhere to anywhere in 20 minutes.
Otobüs durağına yürüdü, ne takas edeceğini düşündü ya da korkmuş ve aç ailesini doyurabilmek için haftayı çıkarmak için ne yapabileceğini.
He walked to his bus stop thinking about what he could trade or what he could do that week to make ends meet ; to put food in the mouths of his frightened and hungry family.
Size otobüs istasyonuna götürebilir
We give you a ride to the bus station
içine düşürdüğün durum için özür dilemeye geldiysen hiç zahmet etme.
If you came here to apologize for throwing me under the bus, don't bother.
Otobüs param yoktu da yürümek zorunda kaldım.
I didn't have bus money, so I walked all the way here.
Burası otobüs değil.
This isn't a bus.
Okul otobüsü yeter.
Just a school bus.
- Okul otobüsü.
- School bus. Where to?
Sağlıkçıyı anlarım, ya otobüs?
The medic I get, but the bus?
Hadi, otobüse binelim çocuklar.
Okay, let's get on the bus, guys.
- Otobüse binin çocuklar.
Good, good. - Get on the bus, guys.
Acıkırsanız, otobüste atıştırmalıklar var.
If you get hungry, there's snacks on the bus.
Geçen gün kendini Disney World otobüsünde sanıp altı saat klozette oturdu.
She sat on the toilet the other day for six hours thinking she was on a bus to Disney World.
Adam, yine otobüsü kaçıracaksın.
Oh, Adam, you'll miss the bus again.
Yoksa otobüsü kaçıracaksın.
You'll miss your bus again.
Patron, dışarıdaki grup gitmeye başlıyor ama otobüsleri bozulmuş.
Hey, boss, the group outside was getting set to pull out, but the bus broke down.
Otobüs şu an çekiliyor.
The bus is being towed.
Son otobüse binişim.
This is the last time I'm taking the bus - before my mom gets her driver's license.
Ya otobüs?
What about the bus?