Crisp traducir inglés
892 traducción paralela
Son istediğimiz şey çıtır çıtır olana dek yanmak!
Last thing we want is to end up burned to a crisp.
- Üstelik George gömleklerin olması gerektiği gibi temiz ve canlı gözükmüyordu.
- Besides, George, your shirts haven't looked as crisp and fresh as they should.
Ateş onları kavuracak.
The fire will burn them to a crisp.
- Şömine? Evet, zavallı Davis. Yanıp kömüre dönmüş.
Yes poor Davis he was burnt to a crisp.
Yanıp kömür olmuşsa, onun Davis olduğunu nereden biliyorsunuz?
But if he was burnt to a crisp how'd you know that it was Davis?
- Bu mesele içimi yakıp bitiriyor.
- The whole thing just burns me to a crisp.
- Tavuk iyice gevrek olacak.
- The chicken will be burned to a crisp.
- Kömür gibi yanmış.
- He's as crisp as bacon.
Morgda bir ceset dolabında, kömür olmuş bir halde.
On a slab in the morgue, burned to a crisp.
O bahçede yetiştirilen taze maydanozdan ve kendi yetiştirdiğimiz kıtır kıtır kerevizden daha fazla sevdiği bir şey yok.
She likes nothing better than fresh garden grown parsley and a few of our ice-crisp hearts of celery.
Pastırma taze ve kızarmış ekmeğin üzerinde bolca tereyağı olsun, lütfen.
I like my bacon crisp and lots of butter on the toast, please.
Kendinden çok eminsin, değil mi?
Crisp as a lettuce, aren't you?
Sıcak maffin yaptım çıtır jambon, sıcak kek, biftek, kızarmış patates taze çekilmiş kahve.
I got hot muffins crisp bacon, hotcakes, steak, fryer potatoes fresh-ground coffee.
- Sek şampanyayla gelen salata hariç.
But a crisp champagne salad.
Şom ağızlı olmak istemem, beyler, 20,000 sterlinin şakırtısını duyar gibiyim.
I don't wish to crow, gentlemen, but I feel the crisp crackle of £ 20,000.
İngiliz ve temiz sesli olduğum ve babam tuğgeneral olduğu için melek gibi saf olduğumu düşünüyorsun.
You think I'm pure and angel-like because I'm English and my voice is crisp, and my father's a brigadier.
Gıcır gıcır bir 5 doların var mı?
And do you have a nice, crisp $ 5 bill?
Onları jambon gibi kavurur.
Leaves them crisp as bacon.
Susie, bu yeni tavrını oldukça beğendim.
I like this crisp, new attitude of yours.
Fakat kötü olduğunu düşündüyseniz, Şu tostu tatmış olmalısınız, çıtır olacak kadar yanmış.
But if you thought that was bad, you should've tasted this toast, burnt to a crisp.
Orada bu şeyi kızartmaya yetecek kadar sıvı olmalı
There should be enough juice in that line to burn the thing to a crisp.
Yumurta iyi pişmiş, pastırma ise iyi kızarmış.
The eggs dry, the bacon crisp.
Küçük sardalye. Tereyağında kızartılıyor.
The small sardines, fried crisp in butter.
Akşam yemeği kül oldu.
Dinner will be burnt to a crisp.
Kızarmış ekmek, çıtır.
Rye toast. Crisp.
- Çok kötü yanmış.
He's burned to a crisp.
Ben beklemeyeceğim.
I'm not gonna wait and watch the world burn to a crisp.
Jambonlar pişti ve kızardı, aynen sevdiğiniz gibi.
THE BACON'S COOKED AND CRISP, THE WAY YOU LIKE IT.
- Çok fena yanarsınız ama.
- You're crazy. You'll be burnt to a crisp.
Et yanıp kül oldu.
The meat's burned to a crisp.
O yüz, bir zamanlar pürüzsüz ve temizdi üstünde durduğum pençe gibi.
That face was once crisp and cleanly rendered like this paw I am standing on.
Bir omlet yapmanı istedim ama sen bırakıp yaktın.
So much for fixing me an omelet! Burned to a crisp.
Ellerinin suyun dışında kalan kısmı yanıp, kavrulmuş.
His hands were burned to a crisp where they stuck out of the water.
Diri olsun.
Crisp.
Krem renkli bardaklar Taze elmalı turtalar
Cream-colored ponies And crisp apple strudels
Diğerleri gibi. Kavrulmuş.
Like the rest of them burned to a crisp.
Onları kavrulmuş durumda bulduk.
We found them, seared to a crisp.
Bu esnada 12'li Boff bisküvisi ve bir fincan mantar istiyorum. Gevrek olsun.
And while you do, I would like to order 12 Boff crackers... and a cup of mushrooms, crisp.
Patatesler yeterince gevrekleşmemiş olabilir.
The potatoes may not be crisp enough.
İyi pişmiş domuzla üç yumurta, ve kremli sıcak lapa ve mısır ezmesi...
I want three eggs with crisp bacon, hot porridge with cream, and grits!
O da yanıp kül olmuştu.
The car burst into flames, and she was burnt to a crisp.
Son kez alacağız, bu sefer kusursuz olmanızı istiyorum.
One last time and this time I want crisp diction.
Işıldayan yaka iğnesi ve bembeyaz bir yaka Sağlam ve tertemiz bir kemer.
sparkling lapelle pins, crisp white haversack, highly buffered belt, immaculate crosswork...
Tostlar bu sefer iyice kızarmış olsun.
- So what? The toast nice and crisp this time.
Gün başında borsa hareketliydi işlem hacmi yüksekti.
Trading was crisp at the start of the day With some brisk business on the floor.
Onun yerine buruşukça topaklanmış paralara konsantre ol tamamı 170,000 nakit ve vergisiz.
- Well, don't look down. Concentrate instead on thick bundles of crisp pound notes, 170,000 of them, in cash, tax-free.
Sonbaharda hava serinleyince hayat yeniden başlar.
Life starts again when things get crisp in the fall.
8'de gevrek ekmekle başlarım.
At 8, I start off with some crisp bread.
Bu tek kullanımlık karbon şerit, hassas görüntü elde etmek için
This is a disposable carbon ribbon for a very crisp image.
Kömüre mi dönmüş?
Burnt to a crisp.
Pastırmayı koyulaşana kadar pişirin ama çok da çıtırlaşmasın.
12-inch skillets, preferably of the non-stick variety. Fry the bacon until brown, but not too crisp, then set it aside to drain.