Flew traducir inglés
4,269 traducción paralela
Birinci sınıfla mı uçuyorsun?
You flew first class?
O kadar yolu uçakla geldim, hemen gideyim mi?
You want me to leave after I just flew all the way here?
Kafası paramparça oldu.
His head just flew to pieces.
Biraz uçtular sonrada şu aynadan geçtiler.
They flew through the air and then jumped through that mirror.
Sen koşmadın evladım, resmen uçtun.
yöu didn't run my son, yöu flew.
Ve bu düğüne katılmak için New York'tan geldin?
And you flew down from New York to attend this wedding?
Peçem yüzümden açılır.
"My veil flew in the air."
Kuş da Saffron gibi uçup gitti.
That bird flew away, like Saffron.
Geçen gün üç farklı kuş sürüsü bizim eve çarptı.
birds from three different regions flew into our house.
Daha sonra diğer üç oğlumda bize katıldı.
Then later, our three sons flew over and joined us.
Bir güvercinin üzerine sıçrayan bir kedi gördüm.
I saw a cat leaping at a pigeon that flew away.
Yeğenin Phoenix'ten gelecek sanıyordum.
I thought your nephew flew in from Phoenix.
* Ve yumruklar havada uçtu, sandalyeler ikiye ayrıldı *
♪ And then the punches flew ♪ And chairs were smashed in two ♪
Uçup gitti.
- She flew away.
# Papağanlar uçup gitti. #
"The parrots flew away."
Pencereye bir kuş kondu da.
A bird flew into the window.
- Dün kanalı geçen Bleriot'un uçağı - zemin katımızda ücretsiz sergilenecektir.
The Bleriot aeroplane, which flew the Channel yesterday, is on view, free of charge, on our ground floor.
Bu yüzden saf bir tutku patlamasıyla çekiç elimden uçuverdi.
'And so, in a burst of pure passion...' '.. the hammer flew from my hand.'
Oniki gün önce Yellowknife'dan uçağa bindi.
12 days ago, she flew in from Yellowknife.
Dizlerinin üstünde geldi beni Turks and Caicos'a uçurdu ve teklif etti.
He came crawling back, flew me to Turks and Caicos, and proposed!
Sanki tuğlalar yerinden sökülmüş gibi.
It's as if the bricks just flew out.
Lütfen hepiniz şu ana kadar söylediklerimi unutun ki ta Palm Beach'ten buraya kadar uçan Bayan Hazel Tinsley ilk konuşmayı yapma şerefine nail olsun.
Can everyone forget what I've said so far... so that Mrs. Hazel Tinsley, who graciously flew up from Palm Beach... can have the honor of going first?
Bir şehir arabası Calvin Norburg ve Adeline Danvers'ı New York'taki çocuk bakım merkezinden alıp üç hafta önce New York'tan Los Angeles'a gitmek üzere JFK'ya bırakmış, program uyuyor.
A Town Car picked up Calvin Norburg and Adeline Danvers at the board and care facility in New York, took them to JFK, where they flew from New York to Los Angeles just over three weeks ago ;
Şeyy.. Charlie göle ulaşmaya çalışıyordu ve tam olarak şu tarafa doğru uçuyordu
Well, Charlie was trying to get to the lake, and he flew in that way, obviously.
- Gece seferiyle Londra'ya gitmiş.
Flew out on a red-eye to London.
Calvin Norburg ve Adeline Danvers üç hafta önce uçakla New York'tan Los Angeles'a gitmiş.
Calvin Norburg and Adeline Danvers flew from New York to Los Angeles just over three weeks ago, the timeline fits.
Kuşlar uçuşuyor.
A bird flew by.
Sonra da helikopterine binip uçup gitti...
And then got on a helicopter and flew away...
Pencereden uçmuş gibi gösteririz.
We make it seem like he flew out of the window.
GANA 1D gençleri... Comic Relief'e katkı için... Afrika'ya gitti.
he 1 D boys flew to Africa as part of their inv olvement with Comic Relief.
Bu kez helikopterle kaçtı.
This time, he flew away in a helicopter.
Um, Ford ticari uçtu merkezi Güney Afrika Cumhuriyeti bazı belirgin bacak sorun ile.
Um, Ford flew commercial from the central South African Republic with some apparent leg trouble.
- O, bu gibi uçtu?
- He flew like this?
Chloe evcil kedimizin öldüğünü söylemek için Cozumel'e uçtu.
Chloe flew down to Cozumel to tell me that our pet cat had died.
Bugün uçağa bindim.
I flew on a plane today.
Bizi başka bir şehre götürdüler.
They flew us to another province.
Gidip, İHA saldırısını gerçekleştirdik, veya füze saldırısı yaptık, o araçta olduğu bilinen tanıdık bir bireyin aracını havaya uçurduk o bölgeye intikal ettik bedenini aldık ve doğruladık, istihbarat topladık, uzaklaştık.
You know, we went in, we did the drone strike, and-or hellfire strike, and we blasted the individual car of a known guy who was known to be in that vehicle. And we flew in, and we snatched his body - we confirmed it... got the intelligence, went away.
- Çöldeyken uçtuğumuz hava üssünün adı.
It's an air base we flew out of back in the sandbox.
Adeline Danvers. Ve beni Los Angeles'a beynim üzerinde daha çok test yapmaya başladıkları yere götürdüler.
Adeline Danvers- - and flew me to Los Angeles where they started to do more tests on my brain.
Hetty bir Kalinga kelle avcısını Los Angeles'a size bunu söylemek için mi getirtmiş?
And Hetty flew a Kalinga headhunter to Los Angeles to tell you guys that?
Uçak uçururdu.
He flew airplanes.
Kapıyı açtığımda neredeyse odanın diğer ucuna uçuyordun.
You almost flew across the room when I opened the door.
Sanırım J.R. tam zamanında sıvışmış.
Well, looks like J.R. flew the Coop just in time.
- 10 saatlik yolculuk yaptık.
We just flew ten hours.
Beni dünyanın öbür ucuna kızarmış tatlı yemem için mi uçurdun?
You flew me halfway across the world for fried dumplings?
Dalga mı geçiyorsun? Çim parçası roket gibi gitti resmen.
That divot flew out of there like a rocket.
Sadece kendini dışarı atıverdi.
He just... flew out the door.
Bay Castner'ın dün New York'a uçtuğunu duymuş. Bayan Castner kalmış. O da bu sabah yatı St. Kitts'e göndermiş.
He heard Mr. Castner flew yesterday to New York sans Mrs. Castner, who just sent the yacht to St. Kitts earlier today.
Dubai'ye uçakla getirildin.
They flew you to Dubai.
Uçmuş olmasın?
It flew?
Adam pek bir şeye benzemiyordu, fazla konuşmazdı.
Hetty flew in an old friend of hers, and, uh... he didn't look like much, didn't say much.