Fortunes traducir inglés
617 traducción paralela
Menahem ve Zelman onların servetlerini kendi servetlerine.. katmayı denemek istediler.
Menachem and Zelman joined their fortunes to try their luck in trade
- Falcılık yapardım.
- I told fortunes.
Falcılık yapmayı bıraktıktan sonra malum petrol hisselerini tavsiye ettim.
Well, after I'd finished telling fortunes, I'd, uh... recommend certain oil stocks.
Savaş ganimetleri, dostum.
The fortunes of war, my partner.
Peki bunlar da savaş ganimetleri mi?
And these are also the fortunes of war?
Kendi servetin onunla batar.
Your own fortunes would fall with him.
- Savaşın kaderi bu.
- Those are the fortunes of war.
- Bunlar gerçekten savaşın kaderi.
- Those are indeed the fortunes of war.
Alıp satmıyoruz ve kişisel servet peşinde değiliz... çünkü para biriktirmemizi gerektirecek belirsiz bir gelecek beklemiyor bizi.
We do not buy or sell or seek personal fortunes because there is no uncertain future here for which to accumulate it.
Son birkaç yılda kurulmuş onca başarılı şirket bu felaket yüzünden yok oldu ve Amerika'daki her adam, kadın ve çocuk bundan etkilendi.
The paper fortunes built up over the past few years crumble into nothing before this disaster which is to touch every man, woman and child in America.
Eklemeliyim ki... kızınızın yaptığı bu hata... diğer kızlarınızın da kısmetine mani olacaktır.
May I add, Madame, that this false step of one of your daughters must prove very injurious unto the fortunes of all the others. Oh, he's right!
Hala istiyorum aslına bakarsanız. Ama kaderin oyunu işte.
Still do, as a matter of fact, but, well, fortunes of war.
1891 meteliğe kurşun sıktığımız bir yıl oldu.
1891 found our fortunes flat as a pancake.
Orta yaşlı dullar, kocaları ölmüş. Hayatlarını servet biriktirmek için çalışmaya adamış kocalar. Ve sonra ölüp paralarını aptal karılarına bırakıyorlar.
The cities are full of women, middle-aged widows, husbands dead, husbands who've spent their lives making fortunes, working and working, and then they die and leave their money to their wives, their silly wives.
Savaşın garip talihi, bir hırsızı Hakan'ın sevgilisiyle yan yana oturtuyor.
Strange are the fortunes of war which place the thief beside the Khan's beloved.
Fal bakmıştım.
I told fortunes.
Neden Lembridge'de fal baktığını söyledin?
Why did you say you told fortunes at Lembridge?
Banka tahsildarları ayda bir, küçük bir servet taşıyorlar.
Once a month, bank messengers carry small fortunes.
- Yalvarırım, Cassio'dan bahsediyorduk. - Mendil! "Nicedir kendi kaderini sevginize bağlamış,..." birlikte tehlikeleri göğüslemiş biri.
A man that all his time hath founded his good fortunes on your love, shared dangers with you.
Savaşın getirdikleri, ha?
Fortunes of war, eh?
"Kapitalistler!" "Büyük servetler!"
"The capitalists!" "The big fortunes!"
Daha üç dört kere zengin olacak vaktin var.
You've got plenty of time to make three or four fortunes.
Ailenin serveti kendini beğenmiş ve bencil üvey kardeşler için telef edilirken Külkedisi hırpalanmış, küçük düşürülmüş ve sonunda kendi evinde hizmetçi olmaya zorlanmıştı.
For the family fortunes were squandered upon the vain and selfish stepsisters, while Cinderella was abused, humiliated, and finally forced to become a servant in her own house.
Savaşın kaderi, bayım.
Fortunes of war, mister.
Savaşın kaderi, Bay James.
Fortunes of war, Mr. James.
Savaş ganimeti, bayım.
Fortunes of war, mister.
Elbet, dedi, bu devrin karmaşasında, soylu Brutus'un kaderine ve girişeceği işlere candan bağlı kalırım, dedi.
"but will follow the fortunes and affairs of noble Brutus " through the hazards of this untrod state "with all true faith."
Monterey gazetesinde okuduğuma göre... savaşa girersek... çok para kazanmak mümkün olacakmış.
I read in the Monterey newspaper... that if we get into this war... there are gonna be some fortunes made.
Tahrip olmuş kalpler, israf edilmiş servetler aşıkların dansı, saltanatlar taçlar, otantik bir devrim.
Ravaged hearts, squandered fortunes, the saraband of lovers, scepters, crowns, an authentic revolution.
Döndüğümüzde hepimiz dost olacağız ve servetlerimizi paylaşacağız, John.
When we get back, we're all going to be friends... and share our fortunes together, John.
Ama bu villayı satın alın, önümüzdeki yıl değeri.. .. hasatla beraber katlanacak.
But buy this villa, and your fortunes will multiply every year with every harvest.
Savaşta olur böyle şeyler, Teğmen.
The fortunes of war, Lieutenant.
Eğer kazanırsam, çok daha büyük bir geleceğin peşine düşeceğim.
If I win, I'll seek larger fortunes.
Palm Beach, orada olmak için güneşin kışı... ve insanların bir serveti harcadığı. Ve sosyete sütunlarında olmak için.
( Burnside ) Palm Beach, where the sun spends the winter... and people spend fortunes to be in it... and in the society columns.
Bugün kameralarımız Amerika'nın en büyük servetlerinden birinin varisi Bayan Lois Clarke'ın evinde.
Today our cameras are in the home of Miss Lois Clarke, heiress to one of America's greatest fortunes.
- Geleceği söyleyebiliyor musunuz Bay Tubal?
- Can you tell fortunes, Mr Tubal?
- Bay Tubal geleceği söyleyebilir.
- Mr Tubal can tell fortunes.
Servetlerinizi yapınca hepiniz dönün.
You'll all come back when your fortunes are made.
Bildiğin servetlerden biri işte.
Just one of those fortune fortunes.
" 17 yaşında, para pul peşinde koşar insan
" At 17, many their fortunes seek
Dünyanın büyük servetlerinden birinin temeli onyedinci yüzyıl Fransa'sında, Tours'da atılmıştır.
One of the great fortunes of the world began here on the outskirts of Tours in 17th-century France.
Normalde yabancılara fal bakmam ama sen çamaşırcıyı tanıdığın için...
I don't normally tell strangers'fortunes, but since you know the lingerie shop owner...
Büyük Britanya uzun ve fırtınalı tarihi boyunca... 1941 yılının baharındaki kadar umutsuz bir durumda hiçbir... zaman kalmamıştı.
Never in the long and stormy history of Great Britain have her fortunes been as low as they are in this spring of 1941.
"Tam Zamanında" adındaki bu ilginç öyküyü Richard Matheson yazdı. Parçası olmaya davetlisiniz. Teşekkürler ve iyi geceler.
Only this particular machine, which you'll see next week, is a little bit unique, in that the fortunes that it tells happen to come true.
Savaşta talih bize gülmedi ve acı bir yenilgi tattık.
The fortunes of war have turned against us, and we've tasted the bitterness of defeat.
Umarım Iyi Hanesi bu prensibi ilke edinir ve zenginliğiniz de zaman geçtikçe katlanarak artar.
Let the House of Iyi continue to embrace this principle, and your fortunes are sure to prosper for ages to come. "
Beraber 3 servet yaptık ve harcadık.
We made and spent three fortunes together.
Savaş ganimeti.
Fortunes of war.
Çoğunuz servetini ve onurunu bana borçlu.
Most of you owe your honors and fortunes to me.
Hem de en büyüklerinden.
Big fortunes.
Falımıza baktırmaya geldik.
We've come to have our fortunes told.