Imkânsiz traducir inglés
39 traducción paralela
Kazanilmasi imkânsiz.
The kind of war you don't win.
Bu tas çok eski ve hiyeroglifler Mayalilara ait gibi görünüyor. Ama 4500 km kuzeye gitmediysek, bunlarin olmasi imkânsiz.
This stelae is centuries old and the pictographs appear to be Mayan, from the classical period.
Imkânsiz.
lmpossible.
Artik imkânsiz.
There's no way now.
Imkânsiz!
There's no way.
Bu imkânsiz degil.
It's not impossible.
Ama bu imkânsiz.
But that's impossible.
Satin alacak esya bulmak neredeyse imkânsiz.
It's almost impossible to find any hardware to sell.
Memur bey, bu imkânsiz.
Oh, no, uh, officer, that's just impossible.
- Hayir, bu imkânsiz.
- No, impossible.
Bu imkânsiz.
That's unbelievable.
Savas sirasinda, 380.000 Alman, kaçisin imkânsiz oldugu Kanada ve Amerika Birlesik Devletleri'ne gönderilecek.
During the war 380.000 Germans will be sent over to Canada and the United States, from where escape is impossible.
imkânsiz. - Ne kadar imkânsiz? - iki dakika.
Two minutes.
- imkânsiz.
Impossible.
- imkânsiz. Çünkü öyleyse...
That means that someone...
- Bu sabah baska yerde olmalari imkânsiz.
Get real. Not for this morning.
Unutmayin, imkânsiz diye birsey yoktur.
Remember, nothing's impossible.
Bu imkânsiz.
- That's not possible.
Eger bu gerçekten dogruysa o zaman hiçbir seyin imkânsiz olmadigi bir dünyada yasiyoruz demektir.
And if that's really true... then we live in a world where anything is possible.
- Oynanamayan bir oyun. imkânsiz bir sey.
It's the ungriftable grift. It's impossible.
Onunla anlasmak neredeyse imkânsiz.
He's nearly impossible to communicate with.
Daha önce gerçeklesmesi imkânsiz seylere karsi koyduk Skipper.
We encountered already lengthy difficulties, Captain.
Ama bu en gerçek disi ve imkânsiz olani.
But these seem to be the longest. The strangest.
- Hadi, hadi! Ama bu imkânsiz.
This is brilliant but impossible.
imkânsiz.
Oh, not a chance.
Sacmaliktan baska bir sey degil. imkânsiz.
It's crazy. It's impossible.
Senin için anlamasi imkânsiz olmasi gereken seyleri anliyorsun.
You seem to understand things that shouldn't be possible for you to understand.
Açik adresi ögrenmek imkânsiz ama yerel sunucuyla daraltabiliriz.
There's no way of knowing the exact address... but we can narrow it down via the local server...
- Bu sehirden çikmak su an imkânsiz.
This city is impossible to get out of now.
Dostum bu imkânsiz, dostum... Normal bir insan için, ne kadar boktan biri bile olsa... Siradan kaya yiginindan bir evi hayal etmek...
Man, it's impossible, man, for a regular human, however... however fucked up, to imagine what a regular-pile-of-rocks house, dig-with-a-stick, booger-eater in Afghanistan actually wants, man.
Duygularinizi bilebilmem imkânsiz ama benim de kiz kardeslerim var.
I can't possibly know how you feel, but I too have little sisters.
Bu imkânsiz!
That's impossible!
Yanginlardan kacmak imkânsiz.
The fires are impossible to put out!
Görev imkânsiz görünüyor, Japonya üzerinde uzun bir uçus, için bu uçaklar bomba ve yakit yükü açisindan çok agirlar.
Jimmy Doolittle once a famous racing pilot. He will command the raid. The mission seems impossible.
imkânsiz Amy Pond. Neden oldugunu bilmiyorum. Hiçbir fikrim yok.
I don't know why, I have no idea, but quite possibly the single most important thing in the history of the universe is that I get you sorted out right now.
Bu imkânsiz.
That's not possible.
İmkânsiz. İmkânsiz.
No way.
İmkânsiz yani...
It's impossible that they have cellophane...
İmkânsiz demeyin!
Don't tell me it's impossible!