Juice traducir inglés
7,169 traducción paralela
Fakat fazla limon suyu sıkarak sosu berbat etmişsin.
But you fucked up the sauce with too much lemon juice.
20 dakika önce portakal suyu emrettim.
I ordered an orange juice 20 minutes ago.
Eğer o tip bir gücüm olsaydı meyve suyum nerede sen söyle?
If I had that kind of power, you tell me, where is my juice?
Meyvemi bulun.
Find my juice.
Meyve suyum.
My orange juice.
Bu skuter zımbırtısının şarjı bitti.
This scooter thing's out of juice.
Fazla konuşma, meyve suyunu ve çantanı al bakayım.
Come on. Get your juice, and your book bag.
Cin toniği evde unutmuşum.
I forgot the gin and juice.
Birçok radyo hala Gin and Juicey Juice'u çalıyor.
A lot of stations still playin Gin and Juicey Juice.
- Taşak suyuna koyayım!
- Fuck your ball juice!
Beklemeye gücüm kalmadı.
Ran out of juice waiting.
Yani, yönetmen elma suyu kullanmak istediğini söyledi.
I mean, the director said he wanted to use apple juice.
Buz, rom, limon suyu.
Ice, rum, lime juice.
Portakal suyu?
Orange juice?
Korku Çemberi'nin çok az enerjisi kaldı.
Siege Perilous had a little bit of juice left.
Daha fazla üzüm suyu?
More grape juice?
Senin suyunu keyfini çıkarın.
Enjoy your juice.
Portakal suyunu iptal et.
Hold the orange juice.
Almayacağız.
No orange juice.
Ya da ciddi sonuçları önlemek için soğan suyu ve bütün bu olanlardan annene bahsetmene de hiç gerek yok.
Or onion juice to prevent serious consequences. And no need to tell your mother about all this.
- Meyve suyu.
Juice.
Meyve suyu istiyormuş.
He would like some juice.
Likör cin vişne suyu.
Brown and white schnapps, cherry juice and bubbly.
Daha sonra limon suyuna daldırıp eti salamuraya bıraktı.
He then soak it to lemon juice and leave it a while to marinate the flesh
Tişörtünün üstündeki lekenin kan olmadığına kalıbımı basarım. Vişne suyu, ketçap veya kırmızı sulu boya gibi bir şey. Hatta pancar suyu.
And I'm quite sure that stain on his T-shirt isn't blood... but cherry juice or tomato ketchup, or red water color paint... or something like that, or beetroot juice
Bu şeyde ikimizi de binlerce kez öldürecek kadar enerji var.
There's more than enough juice in this thing to kill us both a thousand times over.
Evde portakal ve elma suyu var.
We have orange juice, apple juice.
Meyve suyu?
Juice?
Bir dakika, dün eve geldiğimde meyve suyu içmiştim.
Wait, yesterday when I came home I had some juice.
Jamba Juice nasıI olur?
How about Jamba Juice?
Süt mü meyve suyu mu istersin?
What do you want, milk or juice?
Sadece meyve suyu alayım.
Just get him some juice.
- Meyve suyu ister misin?
Want some juice?
- Hala içiyoruz demek.
Still on the juice, then.
- Glukoz. - Bisküvi, biraz meyve suyu.
- A biscuit, some fruit juice.
Öğle yemeği için meyve suyu yapıp, akşam da yeşil yapraklıları yiyeceğim.
Preparing juice for lunch, and leafy greens for dinner.
Yaşlı adam hala söyleyebiliyor mu?
Has the old guy still got the juice, or what?
- Portakal suyuna karıştır.
Well, make it look like orange juice.
Meyve suyu iç.
Drink some juice.
Evlat, meyve suyu iç biraz.
Son, drink some juice.
Elma suyu sadece.
It's only apple juice.
Aslında gidip birkaç tane meyve suyu alalım.
Oh, uh, you know, let's get more juice boxes. Yeah?
Kitaptan bir çeşit elektrik alıyor.
H-he's getting some kind of juice from it.
- Sunkist portakal suları, Burger Chef, Secor Laksatifler, ve Tinker Bell kurabiyeleri beraberimizde gelemiyor.
Sunkist Orange Juice, Burger Chef, Secor Laxatives, and Tinker Bell Cookies cannot come along.
Bu kadar enerji mi hem de?
With that much juice?
Koltuklar sosisli sandviç suyu gibi kokmuyor.
Seats don't smell like hot dog juice.
Portakal suyu, Fransız tostu, mücver ve duble pastırma istiyorum.
I want the orange juice, French toast, hash browns and double bacon.
Haftasonu koşusu, sabah gazetesi, parktaki bank, taze sıkılmış portakal suyu.
His weekend run, his morning newspaper, his park bench, his container of fresh-squeezed orange juice.
Spangler içti mi içmedi mi görmedim.
I never saw Spangler drink the juice.
Meyve suyuna zehir atmışlar.
Somebody poisoned his juice.
Yok, meyve suyuydu, değil mi?
Or I guess it was juice, wasn't it?