Kan sayımı traducir inglés
842 traducción paralela
Diğer taraftan - telefon aramaları, bunları yapması için adam tutması... eziyet hissi... bunlar kan sayımında yada beden-içi resminde çıkmaz.
As to the other - the phone calls, hiring a man to make them, the feeling of persecution - that doesn't show up in a blood count or on a photographic plate.
Kan sayımı, tüm vücut işlevleri normal, o halde niye buradayım?
Blood count. All body functions normal. Then why am I here?
Geri sayım : 3, 2, 1... Bu o kadar harika ki. İkinci dalga yaklaşıyor, kan tipi :
Incoming in 3... 2... 1... of blood type blue.
Strand kasabasının bu saygın insanlarını tanık kürsüsüne bir şey kanıtlasınlar diye çıkarmadım sayın jüri üyeleri. Ama onlar gerçeği, yalnızca gerçeği söyleyeceklerine dair ettikleri yemine rağmen yalancı olduklarını kanıtladılar!
I did not put these representative citizens of Strand on the stand to prove anything, Your Honor, and ladies and gentlemen of the jury except that on their oaths to tell the truth and nothing but the truth, so help them God they are liars!
- Benimle alay mı ediyorsun? - Ne demek o? Ağzından çıkanı kulağın duysun demek.
If we both worked for our living, I could... knock her teeth down her throat and... and people would say... good for me, but... the way things are... she just gets him.
Birbirlerine dedikleri şeyler, adeta kanımı dondurdu.
It like to turn my blood cold, the things they say to one another.
Hepsi kendi malımız. Kimse bizi postalayamaz. Canımızı sıkan biri çıkarsa, ona şöyle deriz "hadi bas!" Sıkıysa basmasın.
And it'd be our own, and could nobody can us, and if we didn't like a guy, we can say, "Git", and he'd have to do it.
Söylesene Emile, Passy senin mıntıkan.
Say, Emile, Passy's your beat.
Hala hiçbir kesin kanıta sahip olamadığını mı söylemek istiyorsun?
Do you mean to say that you still have no corroborating evidence?
Açıkçası, son çıkan müzikalin bilet sırasında beklerken çok berbat şeyler yaşadım. İsmi neydi?
I must say, I've had a perfectly dreadful time getting tickets for that new musical, what's it called?
Kanıta ihtiyacımız vardı.
Shall we say we needed evidence?
Bu davada kanıtların dava süresince çağıracağımız tanıklardan gelmesini tercih ediyorum.
I would much prefer that the proof in this case come entirely from the lips of the witnesses that we will bring into the court during the trial, because in the last analysis, what I say to you now or hereafter,
Tüm kanıtlar sunulduktan sonra, bu davanın aslında trajik bir karışıklıktan ibaret olduğunu kendiniz de göreceksiniz.
And I'm going to ask you that when the proof is all in, to see if you don't say to yourself that this is a tragic case of a mistaken identity.
Yaşlı adamın "seni öldüreceğim" çığlığını duyamayacağını kanıtladık.
We've proved the old man couldn't have heard the boy say "I'm gonna kill you."
Ve sizi uyarmalıyım ki, söyleyeceğiniz her şey yazıya geçirilecek ve kanıt olarak kullanılacak.
And I must warn you that anything you do say will be taken down in writing and maybe used in evidence.
Ancak sizi uyarmalıyım ki, söyleyeceğin her şey yazıya geçirilecek ve size karşı kanıt olarak kullanılabilecektir.
Though I must warn you that anything you say will be taken down in writing and may be used in evidence against you.
Kontes Mattoni, diyorsun ki, sen dün gece kocanı vurdun, fakat senin hikayenin doğru olduğuna kanıtımız yok.
Countess Mattoni, you say you shot your husband last night, but we have no proof that your story is true.
Sidney, Rodman'ın suçlu olduğunu kanıtladığımı söylemeyecek misin?
Sidney, wouldn't you say that I've proved Rodman guilty?
Çocuklarım Pollitt kanı taşıyor, bundan gurur duyuyorum.
They're all Pollitts, I'm proud to say, every one of them.
Tam aksini gösteren hatırı sayılır kanıtlar olmasına rağmen gerçekten aklım başımda olduğumu sanıyorum.
I really do think I am sane despite considerable evidence to the contrary.
Akıl sağlığının ikna edici kanıtı mı derdin?
Cogent proof of sanity, wouldn't you say?
İlk önce, yemin ederim bu eleştiriyi yaparken kan ter içinde kaldım.
Before we say anything else, I swear to you, I sweated blood over that review.
Gayet iyi kanıtlıyorum.
I'm proving it pretty well, I'd say.
- Suçu kanıtlanana dek biri suçsuz sayılmaz mı?
Isn't a man innocent until proven guilty?
Epeydir kuşkulandığım şeyi kanıtlıyor efendim.
I'd say it confirms a suspicion I've had for some time now, sir.
Jürinin sayın bay ve bayanları, suçunun farkında olan kötü niyetli bu adamım önceden planlayarak cinayet işlemesine yol açan ve bunu korkakça tekrar tekrar yapan olaylar dizisinden hepinizin artık haberi var. Hafifletici sebeplere dair bir kanıt yok.
And so ladies and gentlemen of the jury, you are now acquainted with the series of events, that led this man to commit murder with malice aforethought, in dastardly awareness of his crime, to reiterate, there is no evidence of extenuating circumstances,
Atılgan meslektaşım... Olası halefim diyelim... Görev başındaki tüm 2 Numara'ların senin tarafından komplolara karşı uyarıldığına yönelik kanıtları toplamayı başarmış.
My efficient colleague - should I say, my heir presumptive - has been collecting evidence that every interim Number Two who's served during my leave has been cautioned by you.
Fakat eğer karımı öldürseydim, ve "eğer" deseydim, onu asla kanıtlayamazsınız.
But if I killed my wife... and I did say " if'... you're never going to be able to prove it
Kanıtımız var, Daha ne olsun?
We've proof. What have you to say?
Kendini evinde say artık aileden biri sayılırsın... sana kanım kaynadı çok iyi anlaşacağımız ortada... başımızın üstünde yerin var evin demirbaşlarından biri olabilirsin... fazla bir şeyimiz yok ama neyimiz varsa paylaşırız... zor günlerimiz de olabilir, aç kalabiliriz, ne fark eder?
♪ Consider yourself at home Consider yourself one of the family ♪ I've taken to you so strong It's clear we're going to get along ♪ Consider yourself well in Consider yourself part of the furniture
kendini evinde say artık aileden biri sayılırsın... sana kanımız kaynadı çok iyi anlaşacağımız ortada... başımızın üstünde yerin var evin demirbaşlarından biri olabilirsin... fazla bir şeyimiz yok ama neyimiz varsa paylaşırız... burada kimse burnu büyük değildir herkesin payına bir şeyler düşer... yine de ev sahibi geldiği zaman tedbirli olmak iyidir... kendini bizden say bunun lafı bile olmaz... çünkü aramızda görüştükten sonra deriz ki artık kendini... artık kendini bizden say!
♪ Consider yourself at home Consider yourself one of the family ♪ We've taken to you so strong It's clear we're going to get along ♪ Consider yourself well in Consider yourself part of the furniture
Bense, onu tamamen ihmal etmediğimi gösteren yeterli sayıda somut delil olduğu kanısındaydım.
But it seemed to me there was enough physical evidence... that I hadn't neglected her completely.
Bence bunu oylayalım ve karşı çıkan herkes vatan haini ilan edilsin!
I say let's put it to a vote. And any man opposed is a traitor!
Karaciğer, böbrek, kan sayımı, metabolizma, her şey, salgı bezleriniz bile her zamanki verimlilikte.
Liver. Kidney. Blood count.
Karşımıza çıkan herneyse, ayak uydurup tadını çıkartmalıyız diyen sendin.
And you say one should live in accord with one's pleasure.
Kanıtlanmadığı sürece masum sayılırım ve bakın bana ne yaptılar.
I'm innocent until proven guilty and look at what they did to me.
Önemli değil, sadece burnum kanıyor Sokak serserileriyle dalaştım sayıca fazlaydılar
No problem. lt's only a nose bleed I bumped into some hooligans
Aslında, söylemek zor ama olay sırasında locanızda olduğunuza dair bir kanıt daha elde etmiş oluyoruz.
Well, I'm sorry to say this, sir, but this makes it even more important that we find some way... to substantiate your story that you were at the stadium at the time of the crime.
Kanıtlayacağımı söylemedim, ama bu teoriyi dikkate almaya değer.
I didn't say I can prove it, but let's give the theory a shot.
Hatta kanıtım da var, bir kadın bana New York'tan mektup yazmıştı.
I even have evidence to prove what I say, a woman wrote to me from New York.
Kanıtın var mı?
Do you have any evidence to say that?
Tek demek istediğim şu, Tommy ; ... eğer onlara kim olduğunu kanıtlarsan, özgür olursun!
All I'm trying to say, Tommy, is that... if you could just prove who you really are, you'd be free!
Yine de, kan grubu ve göz tabakası sayımı yapabiliriz.
However, we could do a haemotype and an iris cone count.
Arkadaşlarım, kaybedersen bunun, Kont Iblis'in büyükbabamdan daha zeki olduğunu, onun yeni liderimiz olabileceğini kanıtlayacağından korktuğunu söylüyorlar.
My friends say you're afraid if you lose, it'll prove Count Iblis is smarter than Grandfather, that he should be our new leader.
Olsun, sende izi var, ilerde harbi bir saf kan Amerikalı olacaksın gerçi sen İngiliz sayılırsın şaşırmamak lazım
He left his mark on you, you know. You got a way of talking that ain't exactly true blue American. It's hardly surprising since he was British.
Bay Quinn en zeki savcımız olmayabilir... ama ondan şüphelenmemizi gerektiren bir kanıt yoktur diyeceğim.
It's gonna say Mr Quinn may not be the smartest DA we've had, but there's no evidence suspecting him of anything.
Hamburger'im kanıt sayılacak mı?
Is my Fatburger evidence?
Doğru sayımız az, ama kanımızda intikam ateşi var..
Yes, we are outnumbered, but our blood is boiling for revenge.
Aşkımız için büyük kanıt sayın Jerber.
A beautiful gesture, isn't it?
Kuş kanı taşıdığımı söylerler komutanım.
They say I got bird in my blood, sir.
Umarım bunu tekrarlamak zorunda kalmam Bayan Barnes. İddianızı destekleyecek kanıtınız olmadıkça... benim odamda ahlaki sorgulamalar yapamazsınız.
I hope I don't have to say this to you again, Mrs. Barnes but you don't question ethics in my chamber unless you have the evidence to support you.