Laissez traducir inglés
53 traducción paralela
Petersburg'a geçmelerine izin veremem.
I can't give you a laissez-passer to Petersburg.
Ama bak, önlüğümün şeklini düzeltmiyorum.
But now look at the laissez faire attitude I have about my apron.
Ona "hükümetin sanayi ve ticarete müdahale etmemesi" ile, ki şu an benim yaptığım da bu, "aracılık" ki yapmak üzere olduğum şey, arasındaki farkı öğrettim ona.
Taught him the difference between laissez-faire, which is what I'm doing right now, and intervention, which is what I'm about to do.
Bu konuya ilgisiz görünüyorsun.
You seem pretty laissez-faire about this.
Roosevelt, borsanın çökmesinden sonra,... modern endüstriyel ekonomileri artık serbest kapitalizmin yönetemeyeceğini düşünüyordu.
Roosevelt was convinced the stock market crash had shown that "laissez faire" - capitalism could no longer run modern industrial economies.
laissez les bons temps rouler.
Well, laissez les bons temps rouler.
Bırak beni, domuz herif!
Laissez-moi, cochon!
Onu şımartan ve özgür bırakan tavırlarımız... bir grup transseksüelin üstüne işemesine sebep oldu.
Our coddling and laissez-faire attitudes led to him getting pissed on by a bunch of transsexuals.
Ben Sissy'yi doktora götürsem, sen de çocukları Laissez-Faire'e götürebilir misin Keith?
Keith, you think you could run the kids by laissez-Faire While I take sissy to the doctor?
Serbest, yarım yamalak çabanızın sebebi buydu, ha? Dava?
Is that what this laissez-faire, half-baked effort is about, huh... the case?
Sıkboğaz etme çocuğu yeter.
- Be laissez-faire about it, right?
Sırf ot vergilendirilmediği için "bırakınız yapsınlar" paradigması içinde.. ... var olacağı anlamına gelmez.
Just because weed isn't taxed doesn't mean it exists in some sort of, you know, laissez faire paradigm or whatever.
# Laissez les bon temps roulez #.
Laissez les bon temps roulez.
# Laissez les bon temps roulez #, bebeğim.
Laissez les bon temps roulez, baby.
Bırakın!
Laissez-moi!
Calvin Coolidge, 1920'lerin boşvermişliğinin, pervasızlığının bir simgesidir.
Calvin Coolidge typifies the laissez-faire, devil-may-care recklessness of the 1920s.
Serbest ekonomi, göçmen politikası Rush Limbaugh'un dediği gibi, en büyük ekonomik krizlerin harika ülkemizin tarihine girmesine neden olmuştur.
Laissez-faire Immigration policy like that is what rush limbaugh says ked to the greatest economic crisis in the history of our fantastic nation.
Roosevelt'in "Bırakınız yapsınlar" tipi ekonomiyi ihlal etmesiyle ilgili alakasız bazı şeyleri atladım.
I went off on a few irrelevant tangents about Roosevelt's violation of laissez-faire economics.
O halde, güzel anlar başlasın!
So laissez les bon temp rouler.
Güzel anlar başlasın.
- Laissez les bon temp rouler. - Whoo, dinner for two.
Laissez les bons temps rouler!
Laissez les bons temps rouler!
Bizi sadece serbest bırakmakla kalmayacaksınız aynı zamanda başkentteki patronunuza şirketimizin başarılı olmasının sizin de işinize geleceğini ve işimize burnunuzu sokmamanız gerektiğini söyleyeceksiniz.
Not only are you gonna let the two of us off the hook right here, but you're gonna give your bosses in D.C. a ring to make sure that our firm's road to success is paved with the feds'good graces, plenty of deregulations, and a laissez-faire sense of letting us do our goddamn jobs.
Serbest bırakılmanın ardından Arthur Arden ismiyle Kızıl Haç'tan geçiş izni almış.
After the liberation, he obtained a laissez-passer from the International Red Cross under the name Arthur Arden.
Ben işleri oluruna bırakmaktan yanayım, sense kılı kırk yararsın.
I'm laissez-faire, you're anal.
Bizi yanlız bırak.
Laissez-nous.
Umarım Daniel senin bırakınız yapsınlar tavrını yanlış yorumlamaz..
I hope Daniel doesn't misinterpret your laissez-faire attitude.
Yeni, ipleri serbest bırakan Blaine'i kutlamak için keçeden barış hediyeleri yaptım.
So to celebrate this new laissez-faire Blaine, I've made some felt peace offerings.
Serbest piyasa.
Laissez-faire market.
Ve kesinlikle "Bırakın yapsınlar" vizyonumuzun arkasındaki esas amaç değil.
It's an abuse of capitalism and certainly not the vision behind our... Laissez-faire market.
- En kötü günümüz böyle olsun.
Laissez les bons temps rouler.
En kötü günümüz böyle olsun diyoruz ancak aklimizi tek kaçinilmaz gerçekten uzak tutmak için hayatlarimizi koca bir partiye çevirmisiz.
We may laissez les bon temps rouler, but really we've turned life into one big party to distract ourselves from a single unavoidable truth.
Bırakın gitsin.
Laissez la passer.
Adam Smith, serbest piyasa ekonomisi.
Adam Smith, laissez-faire economics.
Önce giyiyor. Sizin bırakınız-yapsınlar yaklaşımı olduğunu Benim kitabına göre yaklaşımı büyük kontrpuan!
Your laissez-faire approach is a great counterpoint to my by-the-book approach!
İş şapkalara geldiğinde serbestçi bir yaklaşım gösteriyorsun gibi.
You seem to have a laissez faire attitude when it comes to the hats.
Şapkalara serbestçi yaklaşıyorum.
I have a laissez faire attitude about the hats.
Rahat bırak beni.
Ah, laissez-moi tranquille.
Oraya laissez-faire bölgesi diyoruz
It's called the laissez-faire ground.
Ne olursa olsun havasındalardı.
Eh, you know, laissez faire about it.
Bu senin bırakın yapsınlar yaklaşımın bana göre değil.
This laissez-faire approach of yours isn't really doing it for me.
Hayatın tadını çıkar!
- Laissez Le bon rule!
O güne dek, "laissez les bon temps rouler", ( geçen günlerinin tadını çıkar )
Until then, laissez les bon temps rouler,
Karşılığında, Tek istediğim biraz daha Hafif denetim politikaları uygulaman.
In return, all I ask is that you adopt a more laissez-faire interpretation of your inspection policies.
Bırakın onu!
Laissez le!
Beni birisiyle konuşturun!
Laissez-moi parler à quelqu'un!
Marcel!
Monsieur, laissez-moi passer!
Monsieur, laissez - moi passer!
Kraus, take the boy downstairs!
Fakat Nazilerden farklı olarak, insanların rasyonel olduğuna inanıyor, ve yönetimde aktif rol oynayabileceklerini düşünüyordu.
Roosevelt was convinced the stock market crash had shown that "laissez faire" - capitalism could no longer run modern industrial economies.
İlgisiz mi?
Laissez-faire?
Kendi hâline bıraktım ; gene olmadı.
I've tried the laissez-faire approach.
Çok eğleneceğimize emin olabilirsin.
Laissez les bon temps rouler. Oh, we gonna have some fun.