English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → inglés / [ L ] / Lifetimes

Lifetimes traducir inglés

370 traducción paralela
Galakside iletişim kurabilen canlılar, Zeki ve teknolojik olarak uzun bir Yaşam sürmüş olmalılar, Ne kadar sayıda olurlarsa olsunlar.
For them to exist in any numbers in the galaxy, they would have to have long lifetimes as intelligent, technological, communicating civilisations.
Daha bir sürü gecemiz olacak sevgilim. Yaşlanana kadar dolu-dolu yaşayacağımız hatta Anna'nın büyüyüp evlendiğini göreceğimiz hayatlarımız olacak.
There'll be so many nights, darling, two lifetimes full, till we're both old and even Anna's grown and married, too.
Bir insanın başka yerde iki kez dünyaya gelse toplayabileceğinden çok sığır. Ama beş parasız kaldım.
More cattle than a man could gather elsewhere in two lifetimes... and I'm broke.
Düzgün hayat süreceğim derken o kadar batacaksın ki iki müebbet yiyecek kadar suç işlemiş olacaksın.
You'll get in so deep trying to get squared they'll have enough for two lifetimes.
Dışarıda öyle bir şey var ki 5 ömür boyu yaşasan bir daha göremessin.
Something out there you could live five lifetimes and never see again.
Dostum, böyle bir şeyin üst üste iki hayatımda başıma... gelmesi benim şansım herhalde.
MAN, JUST MY LUCK TO GET STUCK LIKE THAT TWO LIFETIMES IN A ROW.
Eğer son üç veya dört yaşantınızdaki işlerin üzerinden geçebilirsek.
IF WE CAN RUN THROUGH THE JOBS YOU HAD IN YOUR LAST THREE OR FOUR LIFETIMES.
Yedi yaşam uzunluğunda olmasını sağla!
Tell me we'll be together for seven lifetimes.
Zaten 50 yaşamın ötesine geçti.
It's already outlived the span of 50 lifetimes.
Ve kaybedenlerden kurulu bir kasabanın yaşamını sürdürmesinin olanağı yoktur.
And a town that collects losers will exist for their lifetimes, no more.
Yaşamımızın geri kalan kısmında, binlerce yaşam sonrası, manasız şiddet, çarpışma, uzaylı da bizi sürekli kontrol edecek.
Look, Kang. For the rest of our lives, a thousand lifetimes, senseless violence, fighting, while an alien has total control over us.
Yoksa bedelini kaç ömürde ödeyeceğini Tanrı bilir.
Or God knows in how many lifetimes you'll be paying for it.
Bu hayatımın fırsatı. Bütün hayatlarımın.
It's the chance of a lifetime, of all my lifetimes.
Başka geçmiş hayatlar hatırlıyor musun?
Do you remember any other previous lifetimes?
Bütün o hayatlar içinde benimle tanıştığını hiç hatırlıyor musun?
In all those lifetimes, do you ever remember meeting me?
Güneşe seyahat edecek olsak, oraya varmamız yıllar, yıllar ve bir sürü insan ömrü sürerdi.
Now, if you wanted to travel to the sun, it would take you years and years and years and lifetimes of people.
Binlerce insan ömrünün emeği.
The labour of a thousand lifetimes.
Einstein ve Newton'ın zamanları arasında onlara denk bir başka deha daha yaşadı.
Between the lifetimes of Einstein and Newton, there lived another genius, one of equal stature.
Ünlü olacaksın. Ve yıllarca yaşayacaksın.
You'll be famous... and live lifetimes.
1 0 hayata yetecek kadar paran var.
You got enough money to last 10 lifetimes.
- 10,000 insan hayatı sürer.
. - lt takes 10,000 lifetimes.
Sanki tüm hayatım burada başlamış gibi. 10 yıl geçmiş gibi.
Feels like my whole life 10 lifetimes really.
Nasıl oluyor da herkes geçmiş yaşamında hep ünlü birisi oluveriyor?
How come in former lifetimes... everybody is somebody famous?
İki yaşam... seninki ve benimki.
Two lifetimes - yours and mine.
Çünkü başıma gelen en ufak talihsizlik... yetkilileri... başka bir şehirdeki bankada bulunan belirli bir kasaya götürecektir, ki içerisindeki deliller ömür boyu kodesi boylamana yeter de artar.
Because if anything unfortunate were to happen to me, it would lead authorities to a certain safety deposit box in a bank in another city, inside of which there is enough evidence to lock you away for three lifetimes.
Birçok farklı ömrümüz vardır.
You have many different lifetimes.
Bay Miller, sadece beş ya da altı yaşamda bir kez ortaya çıkabilecek bir bilgiye sahip olan bu arkadaşıyla birlikte akşam yemeğindeydi.
Mr. Miller had dinner with this friend at which he was given information which comes along maybe once every five or six lifetimes.
Sen bir dansçıydın, önceki yaşamında.
You're a dancer, many lifetimes.
İki hayata yetecek kadar çok kan döküdüğünü gördüm.
I've seen enough blood spilt to last two lifetimes.
Beyinlerimiz, kendi ömrümüzün zaman ölçütünü kavrayacak şekilde evrilmiştir.
Our brains have evolved to comprehend the timescales of our own lifetimes.
Üç yıl ya da üç yaşam.
Three years or three lifetimes.
Bazen binlerce hayatımın olmasını diliyorum.
Sometimes I wish I had a thousand lifetimes.
Ama ömrüm yeterli olmayabilir.
But I may not have sufficient lifetimes left to me.
Eight lifetimes of memories.
Eight lifetimes of memories.
Not many friendships last over two lifetimes.
Not many friendships last over two lifetimes.
What's one girl's life compared to eight lifetimes of knowledge?
What's one girl's life compared to eight lifetimes of knowledge?
Senden önce çağıracağı on yaşam süresi değerinde arkadaşı var.
She has ten lifetimes worth of friends to call on before she calls you.
Tıpkı onun gibi... çok hayatlar yaşadım.
Like him, I have lived many lifetimes.
7 ömrün hatıralarıyla dolu olan bir kafada bazı şeylerin... karışması sürpriz olmaz.
Well, with seven lifetimes worth of memories it's no surprise things would get a bit jumbled.
Sakın bana 8 yaşamın boyunca ağaca hiç tırmanmadığını söyleme.
Don't tell me in eight lifetimes you've never climbed a tree.
İki ömrüm boyunca dostum oldun.
You've been my friend for two lifetimes.
Üstelik, 8 ömür insansı olarak yaşadıktan sonra, saf bilinç olarak var olmak ilginç olabilir.
Besides, after eight lifetimes as a humanoid, existing as pure consciousness might be interesting.
Benjamin'in poker oyunu üzerine iki yaşam harcadım.
I've worked two lifetimes on Benjamin's poker.
Özür dilerim ama yedi yaşamdan sonra kişisel olmayan sorular artık pek keyif vermiyor.
I'm sorry, but after seven lifetimes the impersonal questions aren't much fun any more.
Yedi yaşam süresi, bana daha geniş bir bakış açısı verdi.
Seven lifetimes gives me a broader perspective.
Bunun bize önceki hayatlar hakkında kesin bir kanıt sunup sunmayacağı ise başka bir mesele.
Whether or not it offers us definitive proof of previous lifetimes is another matter.
İki hayat yaşamak gibi olacağını söylemişlerdi.
They said it'd be like living two lifetimes.
Annesi, gelecek üç hayatı boyunca evde hapis olduğunu söylüyor.
- No. His mom says he's grounded for his next three lifetimes.
Belli bir süre onlara yetecek kadar yiyecekle birlikte... onları ıssız bir adaya sürmeyi öneriyoruz biz.
We simply propose to put them out on a desert island with enough foodstuffs to last them for their limited lifetimes.
Sana 24 can ve onları tavlamak için kuyruk tüy gerekli.
They can give you 24 lifetimes, and a new set of tail feathers.
Şey, birleşmenin ana fikri simbiyontun birçok yaşam süresi boyunca deneyim biriktirmesi.
Well, the whole point ofjoining is for the symbiont to accumulate experiences from the span of many lifetimes.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]