Living traducir inglés
46,403 traducción paralela
Öğrenci kredisi ve çeşitli yaşam giderlerine kadar dikkatlice hesaplayarak bu miktara ulaştım.
It's an exact amount after calculating student loans... and living expenses.
Bazıları hayatlarını sessiz bir umutsuzluk içinde yaşar asla gerçeği öğrenemez. Bu gerçek omuzlarımızdan bastıran bir yük gibi görünse de aslında bizi daha yükseklere çıkaran bir hedefe sahip olmaktır.
Some go their entire lives living existences of quiet desperation, never learning the truth that what feels as though a burden pushing down upon our shoulders is actually a sense of purpose that lifts us to greater heights.
Bazıları, hayatlarını sessiz bir umutsuzluk içinde yaşar. Asla gerçeği öğrenemez.
"Some go their entire lives living an existence of quiet desperation, never learning the truth that what feels as though a burden pushing down upon our shoulders..."
Yaşayan bir arşive dönüşüyorum.
I am becoming a living archive.
İşte, teklifim. Kendi yaşam taşımdan yontuldu.
Here, my offering, carved from my own living stone.
Bay Arkadaş, kusura bakmayın ne işle meşgul olduğunuzu sorabilir miyim?
May I ask what your friend does for a living?
Şu an, kaderini kabullenerek cesaretle yaşayan Goblin'in Geliniyim!
I've humbly accepted my fate... and is living a brave life as the goblin's bride.
Kendini kandırma, onsuz da gayet iyi yaşıyordun.
Don't kid yourself. You were living just fine when she wasn't around.
Katlandıkları sürece beraber yaşıyorlar.
They are living while enduring it.
Bu sebepten ötürü burada yaşadığım süre boyunca sık sık balıklarla konuşuyorum.
Ah, this is why, while living here, I talk so much to the fish that pass by.
İşittiğime göre bir süre burada yaşamış.
I heard she was living in this house for a bit.
Ne işle meşgulsün acaba?
Excuse me, but could I ask what you do for living?
- Rüyamda Joseon döneminde yaşıyordum. - Ne?
In that dream, I was living in the Joseon period.
O kadar yalnız hissettim ki kendi başıma sınava girdiğimi, kendi başıma üniversiteye gittiğimi ve kendi başıma yaşam sürerken onu deli gibi özlediğimi...
I took the qualification exam on my own and went to college on my own, and while living on my own how much I missed him...
Sanki kaynanamın evinde yaşıyor gibiyim.
It's like I'm living with my in-laws.
Rüyamda tuhaf bir dünyadaydım.
In that dream, I am living in a strange world.
Ne olur içimde yaşayan canavarın feryat ettiğini falan düşünün...
Just please consider some beast living within me wailed...
Şu an evimde yaşayan sensin ama.
You are the one mooching off and living in my house right now.
Japonya'da gül gibi yaşarken kandırdın çocuğu.
You lured him, who was living well in Japan.
Bu katta oturma odası var.
And this is the living room floor.
- Oturma odası öyle mi?
- This is the living room?
Böyle 100 sene yaşadıktan sonra bir gün... Günün yeterince güzel olduğu bir gün...
After living for one hundred days, one day, on an ordinary day...
Senin gibilerin canını bağışlamaktan ben de hoşlanmıyorum ama bir insanın ölüm-kalımına müdahil olmamın yan etkileri olacağından yalnızca yaşa!
I don't like letting someone like you live, but it would be a side-effect of my intervening in the life and death of human beings, so just go on living.
Erkek arkadaşı goblin olan Bayan Özel Durum yüzünden kaderinde olmak olan herkes hayatta kaldı.
Oh, thanks to the Miscellaneous Omitted Person whose boyfriend is a Goblin, All those who were supposed to die ended up living.
Böyle 100 sene yaşadıktan sonra bir gün...
One day after living one hundred years like that,
Öyleyse, Efendim, affınıza sığınarak... Artık ölmeye çalışmak yerine yaşamaya çalışmaya ne dersiniz diyorum.
Then Sir, if I dare make a suggestion, could you give up trying to die... and consider living instead?
Bu zamana dek kiminle yaşıyordun Allah aşkına?
Whom were you living with?
Benim nezih bir komutan olarak yaşa...
I've been living as an upright general...
Sonsuza dek yaşamak gözüne perde mi indirdi?
Have you gone blind after living for so long?
Bu bahaneyle, ben hayatta kalabilmeyi isterdim.
With that excuse, I wish I could go on living.
Yalnızca bu hayatta huzurlu olup olmadığını idare edip etmediğini sevilip sevilmediğini...
Well, I'd want to know if she was living a comfortable life this time around. And if she was living a long and healthy life. And if she was being loved by someone.
Bu civarda yaşadığını biliyordum.
I knew you'd be living in this neighborhood.
Erkek adam böyle bir hayat sürmemeli.
A real man shouldn't be living his life like that.
Sahiden de küçük bir dünyada yaşıyormuşuz!
We really are living in a globalized era, aren't we?
Ne dersin, ormanda yasayan bir deli miyim ben?
What do you think, I'm a crazy man living in the woods? I don't know.
İş diye öldürürken bundan zevk alanlar olarak bilinirler.
Known to enjoy killing for a living.
Yasadışı bölgede arkadaşlarıyla birlikte yaşamaktan mutluluk duyuyordu.
She was happy living in the lawless zone with her friends.
Daha önce hiç aynı günü ufak tefek değişikliklerle tekrar tekrar yaşadığın hissine kapıldın mı?
Do you ever feel like you're living the same day over and over again with only like a few things being different?
Canlılar gemiye çıkıyor.
The living come aboard.
Hepimizin ekmek parası kazanması gerek sonuçta.
We'll all have to earn a living, eh?
Bir canlının içine girdiğin zaman dönüşü yok.
Once you possess the living, there is no coming back.
Bu ülkenin bir kötüye ihtiyacı var. Dibe kadar gönderecek birisi Bu nedenle herkes arızalı bir sistem altında yaşamak konusunda iyi hissedebilir.
This country needs a villain, someone to send to the gallows so everyone can feel okay about living under a rigged system.
- Sonunda yapabildin mi?
- Did you end up living there?
â ™ ª Elimden geldiğince hızlı yaşıyorum â ™ ª â ™ ª Anlamaya çalışıyorum â ™ ª
♪ Living just as fast as I can ♪ ♪ Trying to understand ♪
Sonra ne olacak? Mutlu olacağını mı sanıyorsun? Hayaletlerle yaşarken, daha üzgünken.
Do you think she'll be happy... living with ghosts, sadder?
- Böyle yaşamayı seviyor musun?
You like living like that?
Burnumu sokmak istemem ama siz yazarlar iyi para kazanmıyor musunuz?
I don't mean to pry, but... don't you writers make a good living?
Yaşam bulunabilme olasılığı çok yüksek.
High likely hood of a living biosphere.
~ Hâlâ olgunlaşmamışsın. ~
After living for this long,
Sonra kendimi bir magarada buldum.
♪ And then I found myself Living in a cave ♪
Birlikte çalışıyorduk.
We were living on love.