English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → inglés / [ L ] / Lyin

Lyin traducir inglés

365 traducción paralela
Zeke, seni yalancı düzenbaz o kızılderililer Coleman'a eş olsun diye Cameron'un kızı kardeşini satın alıyor.
Why, Zeke, you lyin'old coot. That Injun's buying Cameron's sister for Coleman's squaw.
Burada yatmış sana bakıyorum ve ne kadar güzel olduğunu düşünüyorum.
I've been lyin'here lookin'at you, thinkin'how pretty you are.
Yalan mı dediğim?
Do you think I'm lyin'?
Aslında Ann, ayaktayken kafam çalışmıyor.
Trouble is, Ann, when I'm standin'up my mind's lyin'down.
Yatarken de çalışmaya başlıyor.
When I'm lyin'down, my mind's standin'up.
Yastığına kapanıyordu
Lyin'on a pillow
Yalan söylediğini yakalarsam, sana öyle bir darbe indiririm ki, 33 yılını çeksen de şartlı tahliye bile alamazsın.
If I ever catch ya lyin'... I'll blast you so hard, you won't even get a parole when your 33 years are up.
Öldü mü?
You're lyin'.
Bana yalan söylemezsin, değil mi Chuck?
You wouldn't be lyin'to me now, would you, Chuck?
Sana yalan söylemiş olabilirler mi?
Couldn't be that they've been lyin'to you, could it? .
- Yalan söylüyorlar.
They're lyin'.
Biri bana yalan olduğunu söylesin.
Somebody tell me he's lyin'.
- Tabii ki yalan söylüyor.
Of course he's lyin'.
- Yalan mı?
You lyin'?
- Yalan söylüyorsun.
You're lyin'.
Gelmez ama başından beri yalan söylediğin anlamına gelir.
No. But it proves that you've been lyin straight down the line.
Sana yalan söylemiyorum!
I'm not lyin'to you!
Onu en son gördüğümde 10 yaşlarındaydım. Bir hendekte yatıyor, deli gibi ağlıyordum. Tanrı'ya beni öldürmesi için dua ediyordum.
Last time I seen him, I was about 10 years old... lyin'in a ditch, cryin'my eyes out... just prayin'that God would strike me dead.
Hatırlıyorum öylece uzanıyordum gözyaşlarımdan boğuluyordum.
I remember... just lyin'there... chokin'on my own tears.
Yalan söylüyorsun'.
You're lyin'.
Yalancısın'İşte yine gülüyorsun.
You're a-lyin'just as sure as you're sittin'there.
- Dişlerin hakkında yalan söylüyorsun.
- You're lyin'in your teeth.
- Evet, yalan söylüyorsun işte.
Well, you're lyin', anyhow.
Ama her ne konuşuyorsak, sen yalan söylüyordun.
So do I, but whatever it was, you was lyin'about it.
Güneşte uzanmak, palmiyeler, uçan balıklar...
Lyin'in the sun, palm trees, flying'fish...
Bob Ewell şuradaki ağacın altında, kaburgalarının altına bir mutfak... bıçağı saplanmış olarak yerde yatıyor.
Bob Ewell's lyin'on the ground under that tree down yonder... with a kitchen knife stuck up under his ribs.
Evet, şüphesiz yalan söyledim ama yardım etmek istiyordum.
Yeah, there's no question I was lyin', yet I was just tryin to help.
Mr Fowler hakkında yalan söylediğim için annem beni kamçılayacak.
Mama's- - She's gonna whip me on account of me lyin about Mr. Fowler.
Yalan söylediğini sanmıştım.
I thought you were lyin'.
Ve sen eğer bir daha beni tehdit etmeye kalkarsan buraya geri gelir, bu adi yalanını boğazına tıkarım.
And if you try to blackmail me one more time, I'll come back here and cram this down your lyin'throat.
Eğer dokundu, diyorsa.
If she told you that's what I did, then she's lyin'.
Cüzdan da yerde, yanındaydı!
It was lyin'there next to him!
Yalan.
You're lyin'.
Yalan söylediğimi mi sanıyorsun? Hayır.
You think I`m lyin` to you?
- Yalan söylemediğinize emin misiniz?
- You're not lyin'to me?
Yalan söylerseniz canınıza okurum. Anlaşıldı mı?
Do you want it lyin'there or on your feet?
Bana yalan söylemiyorsun değil mi?
You wouldn't be lyin to me now, would ya?
Sen bu büyük beyaz yatakta uzanıyorsun, bende senin üstündeyim.
And there's this huge white bed and you're lyin'on it and I'm standin'over ya.
Kimse size yalan söylemiyor.
They're not lyin'to you.
Yalan söylüyordum.
I was lyin'.
- Yalan söylüyorsun.
You're lyin'!
- Yalan söylüyorsun.
I have not! I am not lyin'!
Yerinde olsam yalan söylemezdin.
I'd stop lyin'.
Bu sabah o yalancı orospu için milyonları çöpe attın.
You just threw away millions this mornin'for that lyin'little bitch.
Çağrıyı aldıktan yalnızca 15 dakika sonra morgdaki bölmelerinde yatıyorlardı. Öğlen olunca adliye müzesinde sergilemek için beyinlerini çıkarıp formaldehite koydular.
You bet, 15 minutes after we got the call, they were lyin'on the table down at the morgue and by afternoon their rotten brains were floatin'in formaldehyde in the criminal museum.
Her kim iseler, yalan söylüyorlardı.
Whoever they were, they were lyin'.
- Ona yalan söylüyor.
- She's lyin'to him. - Oh, Alex.
Herkesten iyi bilirsin dam altında yatmaya kesinlikle karşıyım. Sadece hikâye anlatmak için içeri girerim.
You ought to know better than anyone, i won't allow no lyin under my roof... except some of my old tall tales.
You'd really get the hang of it... after a week of lyin'on your belly lookin'through those little peepholes.
You'd really get the hang of it... after a week of lying'on your belly lookin'through those little peepholes.
Nerede olduğumuza bir bak.
Look how we're lyin'.
Silahına sarıldı.
One of you is lyin'.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]