Nadiren traducir inglés
2,001 traducción paralela
Richard çok güçlü bir adamdı. Ve güçlü insanlar diğer kişilerin zayıflıklarını nadiren anlarlar.
Richard was a very strong man, and strong people rarely understand other people's weaknesses.
Ebedi istirahat kurtuluş bunlar, burada bulunan her insanın kalbinde nadiren akis bulur.
Rest, recovery... those are words who rarely echo in everyone's heart, here.
Böyle toplantıları nadiren yaparız. Böyle devam edemeyiz.
But, we barely make ends meet, we can't go on like this.
Bu nadiren görülen bir dahi çocuk.
That he's a rare child prodigy.
Babamı nadiren görürüm.
I rarely see my dad.
Bu karşılaşmalar, nadiren ciddi şiddetle sonuçlanır.
These confrontations seldom result in serious violence.
Deniz ejderleri, evden uzaklaşmaya nadiren girişir.
Sea dragons seldom venture far from home.
Yılın bu zamanları, böyle şiddetli bir yağmur nadiren görülür.
Such heavy rain rarely happens in this time of year.
Sam, kader pek nadiren biz istediğimiz zaman devreye girer.
Sam, fate rarely calls upon us at a moment of our choosing.
Dün gece seni gördüm piyano çalıyordun, daha önce nadiren duyuyordum.
You know, I heard you last night... playing the piano in a way I've rarely heard before.
Küçük Olive çoğunlukla sevildiği ve nadiren ihmal edildiği bir hayatın hayalini kuruyordu.
Young Olive dreamed of a life where she was actively loved and only occasionally ignored.
Ben büyürken aileler çocuklarıyla nadiren bu tür ilişkiler yaşardı.
When I was growing up, parents rarely had that kind of relationship with their kids.
Ama malikaneden nadiren çıkıyordu.
But she rarely came out of the manor house.
Kendime nadiren pantolon alıyorum.
I rarely bought myself trousers.
Bu benim nadiren yaptığım iltifatlardan ama sen doğuştan bir annesin.
It's a compliment I rarely give but... you're a natural-born mother.
Bilirsin, erkekler nadiren... Anneler.
You know, men are rarely... mothers.
Bazen mimik yaparlar, çok nadiren.
They make faces, sometimes very rarely.
Fiamma, İngiltere'nin güzeller güzeli yaz havası buralara nadiren uğrar.
Fiamma, the great British summertime rarely indulges us.
Nadiren yaparlar bunu.
They rarely do.
Aşkta, herşeyi söylemek... nadiren iyi sonuç veriyor.
In love, telling all rarely ends well.
Bu çalışmalardan bazılarının kaynağı nadiren sorgulanabilir.
Well, some of these works are merely of questionable provenance.
Zalachenko nadiren eve uğrardı.
Zalachenko was seldom home.
Bilim nadiren hatasızdır Bay Langton.
Science is very seldom exact, Mr. Langton.
Ben nadiren böyle güzel bir gökyüzü gördüm.
I've rarely seen such a beautiful sky.
Ama sonuçta, Almanya ve Japonya otomotiz sanayilerini baştan yarattılar ve bozulsa da nadiren görülen ve bizimkilerden çok daha emniyetli ve daha az yakıt tüketen araçlar geliştirdiler.
But eventually, Germany and Japan rebuilt their car industry and produced vehicles that were safer than ours, more fuel efficient and rarely, if ever, broke down.
İyi olduğunda da, nadiren mutludur.
And when he's good, Man is rarely happy.
Bilirsin, bu adamla nadiren aynı fikirde olurum, ama haklı, Kyle.
You know, I rarely agree with this guy here, but he's right, Kyle.
Hisler nadiren ana bağlı olarak anlaşılır.
Feelings are rarely understood in the moment.
Dr. Hofstadter, Leonard sizden ve başarılı kardeşlerinden nadiren bahseder.
So, Dr. Hofstadter, Leonard rarely talks about his incredibly successful brother and sister.
O tür sinekler de nadiren kapalı alanlarda olur.
And that type of blowfly rarely, if ever, goes indoors.
Harris, kiliseye gider, okul-aile birliğinin yönetim kurulunda, kızının futbol takımının koçu, nadiren içer.
HARRIS GOES TO CHURCH, ON THE BOARD OF THE P.T.A., COACHES HIS DAUGHTER'S SOCCER TEAM, RARELY DRINKS.
Buraya ilk taşındığımızda, Carlos neredeyse 24 saat çalışıyordu.. .. eve geldiğindeyse nadiren selamlaşabiliyorduk.
When we first moved here, Carlos was working around the clock, and he'd come home and barely say hello to me.
Bu kasabada nadiren kibarlık görebiliyorum.
I'm finding it's a rarity in this town.
Sizin yaşınızda biri nadiren böyle ziyaretlerde bulunur.
It's rare.. .. At your age visits.
Küçük bir zafer, nadiren böyle bir karşılamayı hak eder.
A small victory hardly deserves such a reception Your Highness.
Ve ayrılmadan önce, altı ay boyunca kadınla nadiren konuşuyordu.
And he'd hardly spoken to her for six months before they broke up.
( Sürücü adayı ) Rebel'inize ne kadar zor davranırsanız davranın, zorlandığını nadiren duyarsınız.
"No matter how badly you treat a Rebel damage is very difficult"
Nadiren anlaşılıyor.
It's barely understood.
Luke nadiren indirmeyi hatırlar.
Luke barely remembers to put it down.
- Nadiren böyle olur.
- That hardly ever happens.
İnsanlar hakkında nadiren yanılırım Bay Stroller. Siz de en kötü şüphelerimi haklı çıkardınız.
I am seldom wrong about people, Mr Stroller, and you've confirmed my worst suspicions.
- Çoğunlukla kumarda. Başarılı mankenlerle yatmak ve nadiren başarısız iş girişimlerinde.
- Gambling mostly, sleeping with models and dodgy business ventures.
Nadiren de olsa insan bazen kaybeder.
On the rare occasion you do lose.
Tabii ki onlara yetecek yer varsa, ki bu nadiren olurdu.
That is, if there was enough room, which was rarely the case.
Şu nadiren görülen etkili şarkılardan... Ayrıca insanları küçük halk projeleri hakkında bilgilendiriyor.
It's one of those rare songs that rocks really hard, and also informs people about a small public works project.
Küçük olduğumdan, nadiren kazanırım.
Being the younger one, I seldom win.
Fakat gerçekten de bu kayalarda, çok nadiren, tuhaf şekillere rastlanabiliyordu. Tıpkı bunun gibi.
There were, it's true, very rarely, some rather odd shapes in these rocks, like this one here.
İlk önce, daha sonra büyüyecek olan mikroskobik canlılarla. Bunlar o denli narin ve yumuşaktılar ki kayalar üzerinde çok nadiren iz bıraktılar.
It started much, much earlier, first with simple microscopic forms, which eventually became bigger, but which were still so soft and delicate that they only very rarely left any mark in the rocks.
Olaylar nadiren sizin istediğiniz gibi gelişir. Bazen, elinizdekiyle yetinmek zorunda kalırsınız.
Things rarely go exactly the way you want them to, so sometimes you make do with whatever you can get.
Nadiren şaşırırım.
And that's a rare thing.
Ancak nadiren bu yeteneğe sahip olanlar bunları öngörüp karşı çıkabilirler. Ve Nadya sende bu yetenek var.
And you, Nadya, have this gift.