Pano traducir inglés
168 traducción paralela
Neon-ışıklı pano satıcısı gibi konuşuyorsun.
Now you're talking like the neon-sign salesman.
Işıklı pano dörtte bir elektrik yakardı ama Nick, konu bu değil. - Değil mi?
A neon sign would burn a quarter as much juice but, Nick, that's not the point.
Bir sürü ışıklı pano gördüm, ama bu ötekileri sollayıp geçti.
I've seen many a sign, but that's the daddy of them all.
Eski tabelayı onarmaya çalışıyordum, ışıklı pano satıcısı aklına geldi.
- Why, Frank? I was trying to get the old one fixed, and you'd seen the neon salesman.
Yeni bir pano, Noel ağacından daha çekicidir.
A new sign, prettier than a Christmas tree.
Burada kalıp yeni pano şerefine içeceğim.
- No. I'll just stay here and celebrate the new sign.
Ahlaki vazifeler var. O pano müstehcen! Farkında değilsiniz ama bir bakış yeter!
But you also have moral duties, that billboard is clearly obscene.
Israr etmekteyim, bu pano hemen yasaklanmalı!
Not even animals do that.
Birkaç gün içinde, altın heykelli tapınaktaki cadı Çirçe gibi, erkek milletinin bütün pisliklerini etrafında toparladı bu pano!
We'll shout "Shame on you!" In a few days'time, that awful billboard, that horrendous enchantress, as in the days of the golden calf, has gathered around itself all the corruption of this city.
Şu pano... Numaralar asla durmuyor.
The numbers on that board never stop spinning.
Bir pano ve iki de sehpa var.
A board and two trestles.
- Pano sorun yok diyor.
But, Mr. Scott, the board shows correct.
Pano, Sir Drake Bulvarı.
The sign, Sir Drake Blvd.
S. Drake Bulvarı için bir pano var!
There's a sign to Sir Drake Boulevard!
Lanet olası pano bozulmuş olmalı.
The goddamn board must be busted.
60 feet ilerleyin, soldaki pano!
Reese, advance me 60 feet, column left.
Bir pano belki?
Perhaps a panel?
Bir pano var.
There's a power box.
Belki bunların yerine güzel bir mantar pano bulabiliriz.
Maybe we could find a nice corkboard as a substitute.
- Mantar pano mu?
- A corkboard?
Tamam, pano çıktı.
OK, the panel's off.
Pano reklamlar da bana uygun.
I would consider doing a print ad.
- Pano iğneleri!
- Map tacks.
Seyehatlerin asıldığı bir pano var.
They have this bulletin board where they list rides.
Tutsaydık, pano yerine bir başka bilgisayara ihtiyacımız olurdu.
If we did, we'd need another computer instead of a clipboard.
Arkasında bir pano mu var?
There's a pan under there?
- Güzel bir pano, değil mi?
- Pretty looking sign, huh, miss?
Pano.
The board.
Belki büyük bir pano alabiliriz.
Maybe we can get a big bulletin board.
Sıkı bir resim, adamım.
That's a badass pano, homeboy.
Boş pano.
Dry wall.
Pano boşalınca insanda başarılı olmuş hissi uyandırıyor.
You put up a dry wall and you have a sense of accomplishment.
Olsun. Seattle Style için yeni bir pano resmi vermiştim.
I did a layout for "Seattle Style".
Pano düşmüş.
Board fell.
Pano düşmüş!
Board fell!
Birçok vazo ve kase, birçok pano ve yelpaze üzerinde canlı çizimlerle tuhaf ama hoştur tavırlarlarımız.
"'On many a vase and jar, on many a screen and fan we figure in lively paint, our attitudes queer and quaint.'"
Ancak pano... O sahteydi.
But the board... it's a fake.
Yirmi dört tane pano.
Twenty-four panels.
Pano yeşil, Kaptan.
Green board, Skipper.
Örneğin, kano, pano, şato...
A tattoo, a Manitou, canoe...
Delmore ve Vickers'da, binanın kenarındaki pano sizin mi?
Hi, your bilboard on DelmarWicker's, the one on the side of the building?
Başka bir pano bulmam lazım.
Gotta find another board.
- Dr. Kovac'le pano üzerinden geçtik.
- I ran the board with Dr. Kovac.
Lusitten pano yapmıştım.
I designed a lucite clipboard.
O yüzden hep pano taşıyormuş.
That's why he always carries a clipboard.
Yeni pano.
New billboard.
Ve babam arkalarında kendisinin üretmiş olduğu bir pano olduğu için uçuyordu.
And my dad is beaming because behind them you can see this panel that he made.
Eline bir pano almış geziyorsun.
You walking around with a fake fucking clipboard.
İkinci pano da gitmek üzere.
Shifting to number two.
Pano!
I closed my eyes...
Gündüzleri de pano.
You don't sleep?