Perfectly traducir inglés
11,482 traducción paralela
ehh, baya iyi geçti.
Well, that went perfectly.
Ailemize müthiş uyum sağlayan harika biri.
He's a wonderful man who fits perfectly in our family.
İkimizin arasında kalması benim için hiç te sorun değil.
And I am perfectly fine with you and me staying just between you and me.
FA Cup'ı almayı başardık, dürüst olmak gerekirse, çoğunlukla Gazza sayesinde.
We managed to get through the FA Cup, mainly because of Gazza, to be perfectly honest.
Her şeyin nasıl olduğunu mükemmel bir şekilde biliyor.
Oh, she understands perfectly well how this works.
- Bence de dilemelisin ve duygularını mükemmel bir şekilde göstermelisin, benim gibi.
- I think you would, and you would be perfectly justified in feeling that way, as I do now.
Diş kayıtları eşleşti.
His dental records matched perfectly.
Tamamen iyileştim, sağ olun.
I'm perfectly recovered, thank you.
- Neden bir zombi arkasında yenilebilir bir beyin bıraksın?
Why would a zombie leave behind perfectly edible brains?
İç çamaşırlarım olmadan çok mutluyum.
It's perfectly fine if I don't wear pants.
Şu anda Charlie'nin sayesinde çok itaatkâr bir asker olduğuma göre sahaya gönderilecek miyim?
Well, now that I'm a perfectly compliant soldier, thanks to Charlie, will I be sent out into the field?
Hapı rahatlıkla yutabiliyorum.
Oh, no, he's kidding. I-I'm perfectly capable of taking a pill.
Bayım... Açıkça görülüyor ki, el emeği vücudunuzu harika bir şekle sokmuş ama lütfen sessiz olur musunuz?
Sir... clearly, manual labor has sculpted your body perfectly, but could you please be quiet?
Yanındayken tamamen kurallara uyuyorum.
I'm perfectly content to rule alongside you.
– Anahtar uyuyor. – İçindekileri kontrol ettin mi?
It fits in perfectly. Have you checked what was inside? O-o-one moment.
- Ben kesinlikle öyle olduğunu düşünüyorum.
- I'm perfectly discrete.
Bunu da takınca mükemmel görüneceksin.
You'll have it perfectly.
İletiyi mükemmel bir şekilde şifreleyip anonim hale getirmişler.
They encrypted and anonymized the message perfectly.
Zayıflar öldü yaralanmadan, ifşadan. Ama güçlüler hayatta kaldı muhteşem bir uyum gösterdiler, kendi yasalarıyla kendi toplumlarıyla, kendi tanrılarıyla. Justin Kenyon'un da olduğu şef dahil.
The weak died, injuries, disease, exposure but the strong survived, perfectly adapted, with their own laws their own society, their own gods, chief among which was Justin Kenyon.
- Kusura bakma, gayet sakinim.
Excuse me, I am perfectly calm.
- Evet, sesin bayağı sakin geliyor.
Yeah, you sound perfectly calm.
Bana bir başka mükemmel elmayı harcatma.
Don't make me waste another perfectly good apple.
Meena yalnızca birkaç yıldır burada ama şimdiden son derece aklı başındadır.
Now, Meena here, she's only been here a few years but she's already perfectly sensible.
Mükemmel şekilli parmak kemikleri, zarif el tarağı.
perfectly formed phalanges, the elegant metacarpals.
Bu tamamıyla normal.
This is all perfectly normal.
Bir bahçede tanışmıştık. İçinde çeşmesi olan küçük bir yerde. Dikkatsizce ortalıkta dolanıp kusursuz zamanlamasında önünden geçip saatlerce yaptığı hazırlığa yazık etmiştim.
We met in a garden quiet little spot with a fountain when I absent-mindedly traipsed through her perfectly timed shot, ruining hours of prep work.
Rowan, düğün gününe bu kadar yaklaşmışken Simon'ı düşünmen akla çok yatkın.
Rowan, it's perfectly reasonable for you to be thinking of Simon so close to your wedding day.
Evlat, klasik havacılığın en kusursuz örneklerinden biri o.
Kid, this is a perfectly good example of vintage aviation.
I ikiniz de mükemmel olgunlaşmış olduğunu düşünüyorum. Benim özel kulübün yeni üye olmak.
I think you're both perfectly ripe to become new members of my exclusive club.
Şimdi bilemiyorum dediklerinin yüzde yüzü tamamen harika mıdır?
I don't know if a hundred percent of the things he said were perfectly awesome.
New York City'de yaşıyorum ve kendimi tamamen güvende hissediyorum.
I live in New York City, I feel perfectly safe there.
Çok kaba ve düşüncesiz bir şekilde. Tom Doughtery'e uyacak bir şekilde yani.
It was rude and inconsiderate and perfectly in character for Tom Dougherty.
Evet, ikinize de yardımlarınız için teşekkür ederim. Ama uygulanabilir bir kaçış plânım vardı zaten.
Yes, well, thank you both for your help, but I had a perfectly feasible escape plan.
Aptalın partisini mükemmel yapmak zorunda değilsin.
You don't have to perfectly plan some butthead's birthday party.
Sonra ben de sizi buraya yöneltip, çalışan asansöre serviş dışı işareti koyduktan sonra 31 kat çıkartıp iki kere kusturdum.
Then I sent you all here, placed an out-of-order sign on the perfectly functional elevator, made you all walk up 31 flights of stairs and vomit twice.
Harika zamanlama.
Ow. Timed it perfectly.
Hayır, biz seni harika bir şekilde anlıyoruz.
No, we understand you perfectly.
Hayır, iyiyim ben.
Oh, no, I'm in a place, a perfectly good place.
Son derece normal.
She's perfectly normal.
Klonunuz bir yıldızın merkezine gitse bile size hiçbir şey olmaz.
Your clone could travel into the center of a star, and you'd be perfectly fine.
Bak, bunun için mükemmel bir açıklamamız var...
Look, there's a perfectly good explanation for this...
Böyle iyi bir ceketi bırakmak çok saçma
No sense leaving a perfectly good coat.
Eğer Bay Shackspear bu öneriye güvenmiyorsa, o zaman burada kalabilir
If Mr. Shackspear distrusts this offer, then he's perfectly welcome to stay here.
Niteliklerin harikulade şekilde belirtilmiş ve tüm röportaj, narsistik egomanine yapılan övgüler üstüne kurulmuş.
Your qualifications were stated perfectly, and the entire report was a firmly gripped stroke of your narcissistic egomania.
- Paraların içine yerleştirdiğimiz metal bantlar mükemmel işliyor. GPS sinyali güçlü.
The metallic strips we put in our cash are working perfectly- - GPS signal is strong.
- Joshua ile tek başıma ilgilenebilirim.
I am perfectly capable of taking Joshua on my own.
Bu, buz olmadan da çok iyi.
It's perfectly fine without ice.
Sitede yapılan alışverişlerin çoğu tamamen yasal ; fakat arada bir, içinde "kırk yılda bir" ifadesi geçen bir reklama yer verilmiş.
Most of the buying and selling on there, perfectly legitimate, but every once in a while, there's an ad which features the phrase "once in a blue moon" "
Biz burada gayet inanılır bir takıntıdan bahsediyoruz.
We're talking about a perfectly believable obsession.
Sağ eline bak.
Look at the right hand. It's perfectly intact.
Benim harika gayda çalışımı duymaya hazırla kendini.
Prepare to hear me play the bagpipes perfectly.