Prize traducir inglés
6,051 traducción paralela
Ödüldeki payıma karşılık rota için alacağımdan feragat ederim.
I forgo payment for the schedule in exchange for my share of the prize.
Bu sandalyeyi, Boston sahillerine yakın bir ganimetten aldım.
I took this chair from a prize off the coast of Boston.
Gözünü hedeften ayırma.
Eye on the prize.
Ama gözü yükseklerde.
But he's got his eye on the prize.
Ödüldeki payıma karşılık rota için alacağımdan feragat ederim.
What if I forgo payment for the schedule in exchange for my share of the prize?
On yaş altı jimnastikte bölge birinciliği. İki sene üst üste.
First prize, regional Under-10s gymnastics... two years in a row.
Bu aptal yarışmanın ödülü nedir?
What's the prize to winning this stupid contest?
Ödülün nerede?
Where is your prize?
Vurgun yaptığımızda, gemideki içkiyi tazı gibi koklayıp bulurdu.
Had a nose for sniffing out booze on a prize ship like a fucking bloodhound.
Bir kez basmıştım onu. Bir vurgundaki zulayı deşiyordu.
I remember walking in on him once, digging through a stash on a prize.
Kaptanın en iyi içkisini saklamış olduğuna kendini inandırmıştı.
Now he's convinced that the prize captain's been hiding his best liquor.
Bu yüzden onlara yeni bir ödül teklif edeceğim.
So, what I'm gonna do is I'm gonna offer them a new prize.
Birincilik ödülü 1.000 dolar.
The top prize is $ 1,000.
Mezun olurken kazandığın ödülü hiç unutmayacağım.
I'll never forget when you won that prize at graduation.
Aslına bakarsan bu sefer gözlerim başka bir ödülün peşinde...
I've actually got my eye on another prize this time...
Bu ödül için yarın seninle denize açılacağım.
I will sail with you tomorrow to take this prize.
Bu avutmak için yani.
A consolation prize.
Kendi işine bak.
Eyes on the prize.
Sizi gidi, barış ödülü veren, Aşşağılık, balık beyinliler.
Damn those Peace Prize-giving fish-smokers.
Ödülü kim hak edecek?
Who will claim the prize?
Ödül niteliğinde bir hasta.
He's a prize patient.
Raymond Tusk gibi bir adam ülke diplomasisine karışırsa Nobel Barış Ödülü'nün peşinde olmadığına emin olabilirsiniz.
When a man like Raymond Tusk gets involved in state diplomacy, you can be sure he's not after the Nobel Peace Prize.
Ödülümüzdü O, kaşar.
He was our prize, pendeja.
Ödülünüzün yenisini bulmaktan mutlu olurum.
I would be more than happy to replace your prize.
Ama bu sana pahalıya patlayacak!
But this prize is going to cost you!
Yine ikinciliği kazandı.
He got the second prize again.
Ne kadar güzel çizerse çizsin...,... birincilik hep Japon öğrencilerindi asla bir Çin'li olamazdı.
No matter how well he draws, the first prize always goes to Japanese students, never to the locals.
Max ve Stefan, Paul'un oyuncaklarından birini ödünç almış ve içine bir iletişim hattı yerleştirmişler.
Max and Stefan borrowed one of Paul's toys and tampered the transmission line of a radio's prize competition
İlk ödülü duyalım.
Listen to this first prize.
Eğer kazanıp birincilik ödülünü alırsan, yanında kimi götüreceksin geziye?
If you win the 1st prize who you're taking with you on the trip?
Ödülü kazanırsam kırsal turizm ajentesi kuracağım...
I'd use the prize to set up an agritourism...
Dünya'daki parademon kovanı seni işlemek için yetersizdi, sevgili ödülüm.
The parademon hives on Earth Were ill-equipped to process your flesh, my prize.
Genç raketlerle eski veterinerler seri başındaki rakiplerini, ilk oyunda yenebilmek için mücadele edecekler.
Young rookies and old vets will battle it out for the prize of being slaughtered in the first round by a top-seeded opponent.
Bir filo toparlayip, ödüllerini çalan adamin pesine düsecekler.
They'll gather a fleet and come hunting after the man who took their prize.
Ustalıkta zirvesine çıkmayı mı düşünüyorsun hâlâ?
Yet you think you can master its greatest prize?
Ben odul efendim istedim...
I wanted sir to prize...
Özürlüler için olan büyük jüri ödülünü kazanmayı umuyorum.
- Hopefully winning the grand jury prize in the art show for retards.
Ödül parası böyle denkleştirilecek.
It forms a prize purse.
Bu adam Silahşorların şampiyonunu yenip küçük düşürürse ödülünü iki katına çıkaracağım.
When that man defeats and humiliates the Musketeer champion..... I will double his prize money.
O ödülü kazanmalıyım. Tek gereken giriş ücreti.
I have to win that prize, I just need to raise the entrance fee.
Onca kural çiğnendiği için ödül ceza olarak Hazine'ye aktarılıyor.
Ah, yes, now, the prize money is forfeit to the Treasury. After all, the rules were broken.
Yarak kafaları sizi.
You prize bellends.
Neden bize bir ödül olduğunu söylemedin?
Why didn't you tell us there was a prize?
Ceza olarak ödülünü kaybettin!
Looks like you forfeit your prize!
Ben ödülümü aldığımda sen de seninkini alacaksın.
When I have my prize... you'll get yours.
Gözün ödülde olsun, Jack, kalçalarda değil.
Eyes on the prize, Jack, not the ass.
Bana ödül gibi geldi.
Look like a prize to me.
Gözün ödülde olsun, ha, Jack?
Keeping your eyes on the prize, huh, Jack?
Ödülünü alacaksın.
You'll get your prize.
Ama sen bir çeşit ödülsün, o yüzden yapamıyorum.
But you're some kind of prize, so I can't.
Ödül olduğu için değil hanımefendi olduğu için!
It's not because she's a prize, it's because she's a lady!