Remarkable traducir inglés
3,307 traducción paralela
insanlari oldukça olaganüstü noktalara çekebiliyor.
It compels people to some pretty remarkable places.
Olaganüstü hayirseverler için söylenebilecek çok sey var bu gece size onlardan birini takdim edecegim.
So much could be said for the remarkable benefactors that I've been asked to introduce tonight.
Kayda değer bir parmak izi bulamadık.
We didn't find any remarkable fingerprints.
Öyleyse, bu dikkat çekici tasarımların anlamı ne olabilir?
So what might these remarkable designs mean?
Dr. Kosher, Lane Andrews'in olağanüstü çizimler serisini gösterdi, kendisi dünya dışı uzay gemisine davet edildiğini iddia ediyor.
Dr. Kosher showed a remarkable series of drawings, by a woman named Lane Andrews, who claimed to have been invited on to extraterrestial spacecraft.
2005 yılında, dikkat çekici bir keşif duyuruldu.
But in 2005, a remarkable discovery was announced.
Troodonlar genelde küçük, iki metrelik dinozorlardı ama Alaskalı Troodon'un dişleri dikkat çekici bir şeyi işaret etmiştir.
Troodon were usually small, two-metre dinosaurs... but the teeth from the Alaskan Troodon showed something remarkable.
20 yıl sonra Almanya'da Lotte Reineger gölge oyunu tekniğiyle "Prens Ahmed'in Maceraları" nı yaratır.
And in Germany, 20 years later, Lotte Reineger used Victorian cutout techniques to create this remarkable movie The Adventures of Prince Achmed.
Nazi soluğu enselerinde ve savaşın eşiğindeyken bu dikkat çekicidir.
On the eve of World War II, with the Nazis breathing down France's neck, this was remarkable.
"Limite" bunların en göze batanı, en duyarlı filmidir.
Limite seems to have been the most remarkable and pensive of them.
Eğer böylesine muhteşem bir yere değecek hayatlar yaşayamıyorsak o zaman gelecekte kalmalı ve gezegenin mahvolmasına tanıklık etmeliyiz.
If we can't dare to live lives that are worthy of this remarkable place, well, we should have just stayed in the future to perish with the planet.
Bu fevkalade çocuğa.
A remarkable boy.
Fevkalade bir anneye ihtiyacı vardı.
In need of a remarkable mother.
"Paris'te Bir Amerikalı" nın bu uzun dans sekansı takdire şayan Britanya filmi "Kırmızı Pabuçlar" daki sahnenin başarısından etkilenmiştir.
This extended dance sequence in An American in Paris was influenced by the success of the remarkable one in the British film The red Shoes.
İki gün önce kayda değer bir keşif yaptık.
Two days ago, we made a remarkable discovery.
Oldukça taktire şayan genç bir kadın ama tüm çocuklarım taktire şayandır.
She is a very remarkable young woman, but all of my children are remarkable.
Bu... Bu sanki. Bu olağanüstü.
That--that's just- - that's remarkable.
Bitkiler ve hayvanların her ikisinin de evcilleştirmeye en elverişli gözüken türleri göze çarpan bir şekilde Orta Doğu'da birleşmişler.
that can be domesticated than the Middle East's Fertile Crescent. In the Middle East, we have this remarkable convergence of species that seem to have been susceptible to domestication, both plants and animals.
Bugünkü başlıca beş dinin hepsinin kökleri bu göze çarpan devire uzanıyor.
The five major religions today are all rooted in this remarkable era.
Bu gözden kaçmayan şey, küçük sessiz bir mahalleye ilerliyordu.
The thing that's remarkable is all going on in a small, quiet street.
Olağanüstü bir olay, değil mi?
It's a remarkable story, isn't it?
Hatta uzaktan kontrollü kameralar olmadan bile, bilimadamları Oort Bulutundaki sıkışıklığı açıklamak üzere kaydadeğer bir teori ortaya attılar.
Even without remote cameras, scientists have proposed a remarkable theory to explain the congestion in the Oort Cloud.
Müthiş.
That is remarkable.
Buz bilimciler tahminlerinin doğruluk oranını sürekli arttırıyorlar. Ama bu sırada Hay River halkının muhteşem bir koruyucusu var.
Ice scientists are improving the accuracy of their predictions all the time, but in the meantime, the people of Hay River have a remarkable guardian.
Bir anlığına, ekip müthiş avlanma stratejisini fokun gözünden görmenin rahatsızlığını yaşıyor.
For a moment, the crew get an uncomfortably close seal's eye view of this remarkable hunting strategy.
Engin tayga ormanının sınırında gezegendeki en müthiş avcı-av ilişkilerinden birini görüntülemeyi umuyorlardı.
On the edge of the vast Taiga forest, the team hoped to film one the most remarkable predator-prey relationships on the planet.
Ekip, büyüleyici bir avı hem havadan hem yerden görüntülemeyi başardı.
The team have managed to capture a remarkable hunt from both ground and air.
Lydia, böyle inanılmaz bir iyileşme gösterdiğinden haberim yoktu.
Lydia, I had no idea you were making such remarkable progress.
Carl Theodore Dryer ve Robert Bresson herhalde ona hak verirdi ama hiçbiri bu kadar etkileyici bir görüntü yaratamamıştır.
Carl Theodore Dryer and Robert Bresson would have agreed, but neither produced imagery this remarkable.
Sonra inanılmaz bir şey oluyor.
Then remarkable things happen.
Olağanüstü bir şey!
It's remarkable.
Etiyopyalı Haile Gerima, dikkate değer "3000 Yıllık Hasat" ı çeker.
An Ethiopian, Haile Gerima, made this remarkable film, Harvest : 3,000 years. [Mirt Sost Shi Amit]
Fevkalade.
She is remarkable.
Babası, dışarıdaki dünyanın korkutucu ve tehlikeli olduğunu düşünür. Bu yüzden kızı ve onun kız kardeşini korumaya karar verir.
Her father thinks that the outside world is so scary and dangerous that he's done something remarkable to her and her sister.
Kızlarına yaptıkları şeyler için ebeveynleri suçlamaması dikkat çekici.
It's remarkable that she didn't judge the parents for doing this to the girls.
Ama daha da dikkat çekici olan, kızları oyuncuların canlandırmaması.
But what's even more remarkable is that these aren't actors playing the girls.
Filmi "Ekmek ve Çiçek", kızınınkinden daha dikkat çekicidir.
His film, A Moment of Innocence [Nun va Goldoon], is even more remarkable than his daughter's.
Ses ve video kasette dikkat çekici 50 efekt kaydı vardır.
The sound in the videotape combined a remarkable 50 tracks FX.
Daha önce çekilemeyecek görüntüler Çin usulü bir koreografi ve zarafetle canlanır.
Images doing things they could never do before, all with brilliant Chinese choreography and grace. Remarkable innovation.
Bodrumdaki kitaplarda kayda değer bir şey yoktu.
There was nothing remarkable about the books in the cellar.
"Fahrenheit 9 / 11" gişede çeyrek milyar dolar hasılat yapar. Filmin Öyküsü'nde ilginç şeyler olmaktadır, çünkü hasılat aynı yıl çıkan "Medusa Darbesi" adlı piyasa filminin hasılatı kadardır.
Fahrenheit 9 / 11 took over a quarter of a billion dollars at the box office, something remarkable was happening in the story of film because that's as much as this fiction entertainment film,
Hapishaneye girdiğinde stilize bir dövüş sahnesi izleriz.
Once he's in the prison we get this remarkable stylized fight scene.
Takdire şayan bir kaçış.
A remarkable escape.
Doğal yaşamın sırlarını çözmek bize dikkate değer bir güç veriyor.
Unlocking the secrets of our natural world has given us remarkable power.
İsveç'teki dikkate değer bir çalışma ergenlik öncesi dönemde aşırı yemek yiyen insanların babası olduğu çocukların sağlığının da etkilendiğini gösteriyor.
A remarkable study in Sweden had previously shown that boys who over-ate at the pre-adolescent stage fathered sons whose health was affected.
Dikkat çekici benzerlikler var.
Indeed! Yes, there are remarkable similarities.
48 saat önce ekibi bir şey bulmuş. Oldukça dikkat çekici bir şey.
48 hours ago, his team found something quite remarkable.
Olağanüstü bir yer.
It's a remarkable property.
Bu çok dikkat çekici!
THIS IS SO REMARKABLE!
Sizi en tuhaf yerlerinizden ısırırlar.
They bite you in the most remarkable places.
Ama David bu muazzam özelliklerinden dolayı mutlu olmasını sağlayacak tek unsurdan yoksun.
And yet he is unable to appreciate these remarkable gifts for that would require the one thing that David will never have.