Soapy traducir inglés
171 traducción paralela
Hafiften balıketli, birazcık yağcı ama değişik bir bıyığı var.
She's, uh, rather plump, a little soapy... but a very interesting mustache.
- Soapy'le çocuklarmış.
- It's only Soapy and the gang.
Selam, Soapy!
Hi, Soapy!
- Soapy, bak ne bulduk.
- Soapy, look what we got.
- Kaç para var, Soapy?
Give me air! - How much you got there, Soapy?
- Versene, Soapy.
Come on. Give me, Soapy.
- Ben, Soapy.
- Soapy's the name.
Fasulyede sabun tadı var.
Hey, these beans taste soapy.
Sorun ne, Soapy?
What's the matter, Soapy?
Sence kim yaptı, Soapy?
Who do you think done it, Soapy?
- Soapy, odama çık.
- Soapy, my room.
Pekala, Soapy.
All right, Soapy.
- Sende ne kadar var, Soapy?
- Hey, how much you got there, Soapy?
- Soapy ve ekibi.
- Yeah, Soapy and the gang.
Soapy, kazanırsan yine bira ısmarlayacaktın hani.
Hey, Soapy, you promised us another round of beers if you won.
Parti mi veriyorsun, Soapy?
Giving a party, Soapy?
Soapy ve çocukları rahat bırak, olur mu?
Soapy and those kids, give them a break, will you?
- Soapy ve çocuklar nasıl?
- How's Soapy and the kids?
Soapy ve diğerleri.
Soapy and several of the others.
- Soapy, çantama yardım et.
- Soapy, give me a hand with my bustle.
Soapy, Hogan, ona paraşütünde yardım edin.
Soapy, Hogan, give him a hand with his chute.
- Flatbush'tan Soapy Higgins.
- Soapy Higgins from Flatbush.
Soapy, akşam menüsünü tahmin edeyim.
Soapy, see if I know tonight's menu.
Gel Soapy.
Come on, Soapy.
Elveda Soapy.
So long, Soapy.
Biraz sabunlu su alın.
Get some soapy water.
Her yerim sabun içindeydi, elinden kaydım, tutamadı.
I was all soapy and she couldn't keep hold.
Sonra sabunu sürüyorsun.
Then you get it soapy.
- Köpük bulaştırıyorsun.
- You're getting me all soapy.
Ellerim sabunlu suya tahammül edemez.
My hands can't tolerate soapy water.
Sıcak ve sabunlu, gözeneklerinin açılmasını seyrediyorsun.
Lying there all warm and soapy, watching your pores open up.
"Sabunlu suya bulaşıkları koy."
"Put dishes in soapy water."
Soapy?
Soapy?
Soapy, onu kaldırmamalısın.
Soapy, you should not be lifting that.
- Marilyn, Soapy'yi içeri geçirebilir misin?
- Marilyn, can you show Soapy in?
- Ve Soapy tepelerden geçmek istedi, ben de manzaralı rotayı seçtim.
- Oh, I see. - And Soapy wanted to go over the peaks, so I decided to take the scenic route.
- Pekala Soapy nasıl gidiyor?
- So, Soapy, how you getting around?
- Soapy, ben ciddiyim.
- Soapy, I'm serious.
- Soapy sana bunu vermemi söyledi.
- Soapy told me to give you this.
- Soapy, benim Maggie.
- Soapy, it's Maggie.
Bak Fleischman, Soapy istediği şekilde yaşadı ve istediği şekilde öldü.
Soapy lived the way he wanted, he died the way he wanted.
- Biliyorum inanması zor ama Soapy ve ben senden hiç bahsetmedik. - Öyle mi?
- Soapy and I never discussed you.
Soapy, senin tersine, iyi kalpli, cömert harikulade bir insandı.
Soapy, unlike you, was a kind, generous, wonderful human being.
Ben orada bir hayvan barınağı kurabilir ve Soapy'nin ismini verebiliriz diye düşünmüştüm Hayvan barınağı mı?
I was thinking we could set up an animal preserve and name it after Soapy.
Belki Soapy'nin arazisini başka bir şekilde değerlendirmeyi düşünebilirsin.
I just... I just want you to think of alternative uses for Soapy's land.
Doktor Sanderson mı?
Soapy was a professor at Kenyon.
Sabunlu su kimseyi öldürmemiştir.
Soapy water never killed anyone, right?
- Soapy?
- Soapy?
Bu Kim Chang ve Laurie Batton.
They're doing a documentary on Soapy.
Soapy ile ilgili bir belgesel hazırlıyorlar.
A documentary?
Soapy 20 yıldır Kenyon'da profesördü.
He had doctorates in theology and mythology.