Table traducir inglés
26,770 traducción paralela
Belki de masada toplanmalıyız.
Maybe we should go around the table.
Bir erkeğin kıyafetlerimi yırtmasını isterim, duşta seks yapmak isterim ve bir hayır yemeğine gidersem o anlarda lanet olası masanın altından okşanmak isterim.
I want a man to tear my clothes off, and I want to have sex in the shower, and if I am gonna go to a five-hour charity dinner, at some point, I want to be felt up under the goddamn table.
Bir sehpa işe yarardı.
Coffee table comes in handy.
Masada silah olmaz.
No weapons at the table.
Masaya mı artık neye vuruyorsa, sinirimi bozuyordu.
I was itching to just dramatically bang on the table or something.
Masanın kenarına oturdu, oğlumun gözlerinin içine baktı hamilelikle ilgili hiçbir şey söylemedi. Kendisine ayak bağı olacakmış gibi davrandı ama Jackson o bebeğin babası.
She sat across that table, looked my son in the eye, didn't say a damn thing about the pregnancy, treating him like he's some inconvenience, and he is the baby's father.
Bir de şu 4. masadaki kadın o kazağı örmeden önce sipariş vermişti. Şimdi de giyiyor.
And that lady at table four ordered before she started knitting that sweater she's now wearing.
Neden masaya bu kadar uzak oturmamı istiyorsun?
Why do you want me to sit that far from the table?
Az önce bir masayı sildim.
Ugh, I just scrubbed a table.
Şuradaki masayı biri mi temizledi?
Did somebody clean a table over there?
Önünüzdeki masada yatan hasta sonsuz olasılıklarla doludur.
Infinite possibilities put the patient on the table in front of you.
Bir masa için bir saat beklemek mi?
I mean, an hour wait for a table?
- Masa onun yerini biliyor musun?
- Do you know where table ten is?
Bu masayı hep size ayırıyorum.
I always set this table aside for you.
Masa sekiz, şef.
Table eight, Chef.
- Ne olmuş?
- What table?
- Biliyorum çok sıcak!
- Every table's been fired!
"Us and Them" benim kahvaltı masamda yazıldı.
"Us and Them" was written at my breakfast table.
Çünkü biri masamda ölmek üzereyken malzemelerin bitmesini istemiyorum.
Look, I want you to know where everything is right now, because I don't want any supply runs when I got someone going asystole on my table.
Siz masanızdan ayrılmayın.
In future just ring the bell next to the table.
Tatlım, cadı savaşına sofra tuzu getirmezsin. - O ne?
Honey, you don't bring table salt to a witch fight.
Bekarların masası, çocukların masası, Garip akrabalar masası...
The singles table, the kids table, the weird relatives table...
Kokan masa, İki tane daha kokan masa.
The smelly table, two more smelly tables.
Masa doldu.
The table's full.
Masa ister misiniz, barda mı yiyeceksiniz?
Would you like a table or a booth?
Sen sonradan görme gerzeklerle dolu bir masaya 500 dolarlık şarap kakaladığını gördüğüm, rock yıldızı bir şarap garsonusun.
You are a rock star sommelier who I've seen sell a $ 500 bottle of wine to a table full of bridge and tunnel cretins.
Şimdi seni mutfak masanda oturmuş asit şeritlerini tek tek sayarken hayal edebiliyorum.
I can just see you now... at your kitchen table, counting out tabs of acid, one by one.
Ben sadece masayı ayarladım.
I just set the table.
Masa yerinden oynamıştı ve kilim de.
The table had moved, and the rug.
Bir hafta kadar önce harika bir çatı katında masa açtım.
About a week ago, I put together a table at this amazing penthouse.
O oyundaki masada oturanlarınkinden iki kat daha fazla para var bende.
I had twice as much money in that game as anyone else at the table.
Ancak şimdi sizin elemanlardan birinin masayı taşırken çarpmış olabileceğinden emin olamıyorum.
Now I can't be sure one of your guys didn't just bump it carrying a table.
Birisi tam da poker masasının üstüne vidalamış.
Someone screwed it in right over your poker table.
Sizin ve arkadaşınızın, ellerinizi bilgisayarın uzağında bir yerde masaya koymanızı istiyorum.
I'd like you and your friend to put your hands on the table away from the computer.
Alex, masayı hazırlamana yardım etmemi ister misin?
Uh, Alex, you want to give me a hand just setting the table real quick?
Sevinç gösterisi sırasında başını barbut masasına çarpmış.
Apparently, she hit her head on a craps table when she was doing the happy dance.
Otopsi masamın yanlış tarafında olmana mesela.
That you may end up on the wrong side of my autopsy table.
Savetti, masyaa yardım et lütfen.
Savetti, assist on that table, please.
Burada otur. Ateşin yanındaki masa.
Sit there, table by the fire.
Masaya bir servis daha hazırla.
Set another place at table.
Onların kahvaltı sofrasına sıçmışım gibi davranmaya başladılar bana.
Treated me like I had taken a shit at their breakfast table.
Hatırlamadığım şey, yeşil kafalı bir kızın masada oturması.
What I don't remember is some little green-haired girl sitting at the table ever.
Savcıyla konuştuk bile, hızlı bir kasti cinayet itirafı alırsak ölüm cezasını masadan kaldırmaya sıcak bakıyorlar.
We've already spoken to the district attorney's office, and they're willing to take death off the table if we get a quick confession to Murder One.
"Masadan biraz uzak kalıp düşünün." "Fişi çek" diye etiketlemiş.
Step away from the table for a beat. # unplug. "
İstediğiniz toplantı masası ve fazladan çoklu priz.
Conference table with the extra power strip you requested.
Kumandayı masaya hemen geri koy yoksa seni hırsızlıktan tutuklarım.
where's the remote? Put the remote back on the table right now, Or I will arrest you for theft.
Artık Dr. Joe'dan istediğimiz bütün kayıtları alabiliriz. Çünkü Dwight Darnell üç dakika önce ameliyat masasında ölmüş.
We now can get all the records we want from Dr. Joe because Dwight Darnell died on the operating table three minutes ago.
Beni masanın öbür tarafından saçımdan yakaladı ve bir daha hiçbir şeyi nereden bulduğunu sormamamı yoksa sonumun ölüm olacağını söyledi.
He pulled me across the table by my hair, and he told me to never ask him where he got anything again. Or I could end up dead.
Akşam yemek masasında boş bir sandalye bulabilirsen ben de şirketi devreye sokabilirim.
If you can fit an extra seat at the dinner table, I could use the company tonight.
Ameliyat olmayı seçersen bu gece sağ çıkamayabilirsin.
You roll the dice on this one, we could lose you on the table tonight.
Şu anda bu adamın ameliyat masasında ölmemesi için dua etsen iyi olacak.
Right now, you better be praying that this man doesn't die on the table.