Televizyon traducir inglés
9,591 traducción paralela
Televizyon reklamlarını boş ver, kedilerini sevdiğin zaman onlara yemeğini kutu veya tenekeden yedirmezsin.
Forget the TV commercials. When you love your cats, you don't feed'em out of a can or a box.
Televizyon izliyorum sadece ya.
( siren wailing ) Oh, I'm just watching TV.
Her zaman ki televizyon.
Regular TV.
Bence hayatı yaşayarak okulda olduğundan daha fazla şey öğrenebilirsin. Çünkü hayatta televizyon var.
I think you can learn more from life than you can from school because in life there's TV.
İşsiz kalıp bütün gün televizyon izlemek için fırsat kolluyordum ben de.
I was kinda looking forward to getting unemployment and watching TV all day.
18 : 00 gibi işten eve gelirim mikrodalgada yemeği yaparım, kayıt odasına giderim diğer boşanan çocuklarla biraz ping-pong oynarım biraz televizyon izleriz ve sen tahmin etmeden önce söyleyeyim saat 18 : 30 olur.
I get home from work around 6 : 00, microwave dinner, go down to the rec room, play a little Ping-Pong with the other divorced guys, watch some TV, and before you know it, it's 6 : 30.
- Otel odasındaki televizyon çalışmayınca bir komedyen başlatmıştı.
- This comedian started it when his TV didn't work in his hotel room.
Martin, gazete ve televizyon aklını iyice karıştırmış, değil mi?
Martin? Press TV has completely messed up your brain hasn't it?
Televizyon ve uçaklarımız tükenmedi.
We didn't run out of television screens and planes.
Eğer ben eve gelmeden önce televizyon izlemek istersen girişe 3 kere bas ve sonra normal olarak uzaktan kontrol edenileceksin.
If you want to watch TV before get home to press the input 3 times and then use the remote control as usual.
Hatta bunu televizyon için bir çocuk programına bile dönüştürebiliriz.
And we can turn it into a children's show for television.
Sadece bir kere, televizyon aracılığıyla.
Just the one time, through the television set.
Maddy'nin ellerini... içinde gördüğümüz televizyon bu işte.
That's the TV... where Maddy's hands were pressed against.
Döndüğümüzde bir televizyon satın alacağım.
Well, when we get back I'm gonna buy you a TV.
Televizyon aşağıda.
The TV's downstairs.
Eşimle televizyon izliyordum ve "Bu çocuk yıldız" dedim.
I was watching TV with the wife and I said, "this guy's a star."
- Belki televizyon dizisi olur.
Maybe It's a TV show. Yeah.
Amcan tüm gün televizyon mu izler?
Your uncle watches television all day?
Gidip televizyon seyredin.
Go watch TV.
Siz de o sırada sessizce televizyon izleyin.
You guys can sit here quietly and watch some TV.
Televizyon için birini aramak ister misin?
Do you want to call about the television?
Televizyon gibi.
Like a TV.
Robotları kapatmak için televizyon kumandası gibi birşeyin var.
We know you have some kind of TV remote thing to switch those robots off.
Aşağıda usulca televizyon izlesin?
Yeah, he can just watch TV downstairs.
Bir televizyon ekranı olacak, aynı bunun gibi, ve de bir klavye.
He'll have a television screen, like these here, and a keyboard.
Yeni 85 inc, 4K 3D televizyon.
A new 85 inch, 4K 3D TV.
Televizyon?
The TV?
Televizyon kaidesi.
The television stand!
Ben de annemin evindeyken esrarımı televizyon kaidesinde saklardım.
I used to hide my weed in the television stand at my mother's house.
Televizyon, kumanda ve mini bar.
TV, remote control. Mini — bar.
General Electric televizyon ve stereophonic ekranı kaçırmayın birinci katta, tuhafiye bölümünü geçtikten sonra.
General Electric television and stereophonic display just past the haberdashery.
Bu da televizyon yok demek.
That means no TV.
Yeni bir televizyon kanalı kurmuş, adı Fox.
He started a television network. Fox television channel.
İnanıyorum ki, bir gün... sıradan insanlar televizyon yapacak ve televizyon sıradan insanları anlatacak.
I believe eventually, one day... television will even be by and about actual regular people.
Paspasımı televizyon aracılığıyla satacak bir şirket olduğunu anlamıyor musunuz?
Do you understand that there is a business that wants to sell my mop on television?
Hayatımın geri kalanını... annem gibi televizyon seyredip dünyadan saklanarak geçirmeliydim.
I should have spent the rest of my life... watching TV and hiding from the world like my mother.
Bir televizyon görüyorum.
I see a TV.
Bir sürü televizyon görüyorum.
I see a lot of TVs.
Burayla ilgili bir televizyon programı yapıyorlar ve biz de oynuyoruz.
They're making a TV show about this place and we're the stars.
Bunları televizyon programından hatırlamıyorum.
I don't remember any of this from the TV show.
Elinde kumandayla oturmuş televizyon izliyorsun. Boylu boyunca uzanıp bu evdeki hiçbir şeye yardım etmiyorsun.
Look at you, watching TV with your frickin'clicker, lying there on your ass and not contributing anything to this household.
Akşam 05 : 00'te eve gelelim. Yemek yapıp televizyon izleyelim.
Come home at 5 p.m., put the potatoes on, watch TV.
Bir numaralı televizyon programı.
It's the number one show on TV.
Karanlık bir oda ve televizyon.
A dark room and TV.
Televizyon odasını gördün mü?
Hey, have you seen the TV room yet?
Televizyon ve garaj kapısı tamir ederim.
Fix TVs, garage door openers.
Televizyon ve radyolarda tıpkı Leena Jung'a benziyorum.
I look just like Leena Jung. On TV and the radio. And now I'm here in the flesh.
Jöle ve yetmişlerden kötü bir televizyon dizisi.
Jell-O and a bad'70s TV show.
Çok bilinen bir televizyon şarkı yarışmasının bekleme listesine yazılmak için elim koptu.
I have been hand-plucked to be put on a waiting list to be put on a very well-known TV singing competition.
Bir televizyon kanalıyla bir sözleşme imzaladım.
I signed a contract with a television station.
Televizyon programları.
Shows.