Tıp traducir inglés
53,222 traducción paralela
Kraliyet Ordusu Tıp Birliği ile konuştum
She died in'62. I've spoken to the Royal Army Medical Corps.
Kraliyet Ordusu Tıp Birliği'nden bir şeyler geldi, efendim. - Askeri kayıtlar Dr Leighton-Asbury'un ölümünü doğruluyor.
- Regimental records confirm Dr Leighton-Asbury's decease.
Geleceğin tıp için neler sakladığını düşün.
Think of what the future holds for medicine.
Tıp okulunda geçen dört sezonluk bir dizim vardı.
Yeah, I had a show about med school on the air for four seasons.
Adli tıp bunu belirleyecektir.
Surely forensics will tell them that.
Sadece size kendimi tanıtıp muhite hoş geldiniz demek istedim.
Thought I'd introduce myself and welcome you to the neighborhood.
Burayla ilgili atıp tutanlara asla kulak asmam.
Oh, I wouldn't listen to what anyone has to say about this place.
2008'de süt ürünleri endüstrisi bir toplantıda bir araya geldi ve amaçlarının süt yağının yasa yapıcılar ve tıp çalışanları nezdindeki olumsuz imajını nötrleştirmek olduğunu açıkça söylediler. Bu amaçla bazı çalışmalara fon sağladılar.
2008, the global dairy industry got together at a meeting and explicitly read their agenda, was to neutralize the negative impact of milk fat by regulators and medical professionals unquote, so what do they do, they funded studies.
Sektörün lobicilik gücü o kadar yüksek ki kanun çıkartıp mevzuatlara geçirebiliyorlar. Bunu Amerika'nın faydasına olmayan bir yolla yapabiliyorlar. Örneğin bilgi uçurmayı yasaklama veya fotoğrafla taciz gibi tarımdaki susturma kanunları bu sektörce çıkarılabiliyor.
[Kip] The industry's lobbying power is so strong that they can create laws and push through legislation that doesn't benefit Americans in any way, such as ag-gag laws that criminalize whistle-blowing or photographing abuses by this industry.
Big Tobacco şirketi, eyalet tıp programına 400 milyon dolar ödeme yapmıştır.
Big Tobacco has paid $ 400 billion to state Medicaid programs.
Tıpkı hayvan tarımı gibi, onlar da o kadar güçlüler ki, kendi kanunlarını yazıyorlar. Kanunlarla aktivistleri hapse attırıp susturuyorlar.
Just like animal agriculture, they are so powerful, they write their own laws that have had activists imprisoned to silence them.
Adli tıp uzmanı böyle söyledi.
The M.E. told me.
Adli tıp yakında ölüm nedenini açıklayacak. Ve biz hâlâ kaynağın kim olduğunu araştırıyoruz.
The M.E. will release the cause of death soon, and we're still looking for who the source is.
Philadelphia Adli Tıp Bürosu'ndan Dr. Bradfield, Bay Gibbins'in ölüm nedenin karbonmonoksit solumaya bağlı oksijen yetersizliği olduğu yönündeki ilk şüphelerimizi doğrulamıştır.
Dr. Bradfield of the Philadelphia Medical Examiner's Office has confirmed our initial suspicions that Mr. Gibbins'cause of death is asphyxiation due to smoke inhalation.
Philadelphia, Adli tıp Kurumundan, Dr. Bradfield Bay Gibbins'in ölüm sebebini dumandan zehirlenme olarak ifade etmişlerdir.
Dr. Bradfield of the Philadelphia Medical Examiner's Office has confirmed that Mr. Gibbins'cause of death is asphyxiation due to smoke inhalation.
Jane Doe'yu ormanlık alanda bulmuşlar, DNA'sını tespit edebilmek için Adli Tıp birden fazla test yapmış.
They found a Jane Doe in the woods, and the lab ran a bunch of DNA tests to try to identify her.
Adli Tıp öyle diyor ama.
The M.E. report says he did.
Adli Tıp yerini bulmak için hızlı bir araştırma başlattı.
The M.E. is performing an escalated search to find him.
O davada Adli Tıp inceleme yapmadan önce cesedi kaybetmişlerdi.
They lost the body before the M.E. did an autopsy in that case.
Ama ayrıca onun kıçına tekmeyi de basıp, yerine de geçmeyi istemiyorlar mı?
But don't they also want to put a foot in his ass and take his spot?
Hiçbir komisyoncu 5 milyonun tamamını alıp da istediğim miktarı garanti etmez. Ben de her birine 1'er milyondan beş komisyoncu düşündüm. Birbirlerinden haberleri olmayacak tabii.
No broker will take all five million and guarantee my price, so I've got five brokers selling a million each, and they don't know about each other.
Öylece bırakıp gidemem.
I can't just walk out of here.
Kıpırdama.
Don't move.
Ayrıca bu okuldaki öğrencilerin açıklaması zor şeylerle karşılaşıp yüzleştiğini de biliyorum.
I also know that students at this school have seen and been through things that don't exactly come with easy explanation.
Kıpırdama!
Don't move!
Kıpırdama!
Don't make a move!
Uzun süredir öyle bağlantı kurabildiğim biriyle tanışmamıştım ve saçma bir nedenden ellerimden kayıp gidecek.
I just haven't met anyone I had a connection with like that in a long time, and it's gonna go away for a stupid reason.
Nasıl bir hasta ruhlu piç, annesinin naaşını mezardan çıkarıp etrafta gezdirir bilmiyorum. Ayrıntıları bilmek istemiyorum. Naaşa ne yaptığını da.
I-I don't know what kind of sick fuck digs his mother's body out of a grave and moves it around, okay, and I don't want to know about it or what you did to it.
Bu katılıp katılmayacağın bir konu değil!
- Well, I disagree. This isn't something that you can... That you can agree or disagree with!
Bir yere tıkılıp sürekli izlenmek nasıldır biliyorum. Çünkü sen beni öyle bir yere koymuştun. Hatırlıyor musun?
I know what it's like to be locked up somewhere and being watched all the time, because you put me in such a place... do you remember?
Eve sıkışıp kaldım diye aklımın da bomboş durmasına gerek yok.
Oh, I figure just because I'm trapped in this house doesn't mean my mind has to stagnate.
Riski göze alıp olayın Ortadoğu bağlantılı olmadığını söyleyeceğim.
Mm, I'm gonna go out on a limb and say this isn't Middle East-related.
- Gerçeği söylemek gerekirse ne zamandır çıkıp girdiğini bilmiyoruz.
ROSHAN : Then... To tell the truth, we don't know how long he's been coming and going.
Öyleyse neden onu arayıp söylemedin?
So why didn't you just call her up and tell her?
Eğer hayatımı kurtarıp Koca Z'yi Anma'yı kazanmamı sağlamasaydın burada olamazdım.
If you hadn't saved my life and let me win the Big Z Memorial I'd never be where I am today.
Aklımı kurcalayıp duruyordu ve ve burada pek kimseyle konuşamıyorum... hâliyle mahkemede de.
It's just been in my head and I don't really get to talk to anybody in here, or... not in court for that matter, either.
Bu fotoğraflara bakıp senin için hiçbir şey ifade etmediklerini söyleyemezsin.
You can't look at these photos and tell me that they mean nothing to you.
Eğer yeterince tartışma olursa, insanlar ellerini kaldırıp "Ne yiyeceğimi bilmiyorum" der gibi olur.
If there's just enough controversy, people kind of throw up their hands, "I don't know what to eat."
Burada yaşayıp ne yaptıklarını görünce domuz yemiyoruz.
Now see if you live here and saw the way they do, we don't eat no pork.
Geçmişte Pazar günü kiliseye gitmek için hazırlanıp ISAAC WARD DUPLIN BÖLGESİ SAKİNİ evden çıktığımda güçlü bir kokuyla karşılaştığım ve eve dönüp üzerimi değiştirmek zorunda kaldığım zamanlar oldu. Çünkü koku kıyafetlerime sinmişti ve o hâlde kiliseye gidemezdim.
There have been times in the past that I have gotten ready on a Sunday and gotten ready to go to church and come out and the smell was so strong that I had to go back and regroup because it had got in my clothes, and I just couldn't go to church
Bizlere tıp okulunda yiyeceklerin gücü anlatılmıyor.
We're not taught about the power of food in medical school.
Bitkilerden almayıp da hayvan eti ve ürünlerinden aldığınız nedir?
What's in animal flesh or dairy that you can't get in plant-based? Cholesterol.
Hayır anlamıyorsun. Kimin yaşayıp kimin öldüğü artık Quinn'in umurunda değil.
Quinn doesn't care who lives or dies anymore.
Oldu da bir şekilde jürinin huzuruna çıkardın diyelim Jimmy onlarca uzman çağırıp sesin ona ait olmadığını kasetin montaj olduğunu söyleyecek.
And if you somehow put it in front of a jury, Jimmy'd call a dozen audio experts, say that voice isn't his, say the... the tape had been edited.
24 saat önce yanıp söndürmedi.
He didn't flash it 24 hours before.
Büro olarak henüz onun hakkında dava açılıp açılmamasına karar vermedik.
This office hasn't even decided if we even want to charge him.
Kameraya göre, Wes arabana saat 4 : 24'de binmiş, ama ev bundan bir kaç saat sonra patladı.
That camera shows Wes got in your car at 4 : 24 p.m., but the house didn't explode until a few hours later.
- Yargıç tüm davayı kaldırıp çöpe atarsa hiç şaşırmam.
I won't be surprised if the judge throws out the whole case!
Her zaman yaptığın gibi bir yerde sıkılıp kaçmayacağını nasıl bileceğim?
How do I know you won't get bored and run off someplace like you always do?
Bir yas sürecinden geçiyor. O yüzden sakın beni kandırıp ikinizin arasını yapmamı falan isteme.
It's called the grief process, so don't try and trick me into making you two besties or something.
Bu, Bay Lahey'in cesedi aktarıp Bayan Atwood'dan sakladığının kanıtıdır.
This is proof Mr. Lahey moved and hid the body from Ms. Atwood.