Uçakta traducir inglés
3,423 traducción paralela
Uçakta çekilen görüntüleri YouTube'dan izledim. Gerçek bir hayal kırıklığı.
I saw the video from the plane on YouTube.
- Bu uçakta paraşütünüz var mı?
- You have parachutes on this craft?
Ve şu an Paris'e giden uçakta olmadığınıza göre oğlumun aklını başına toplamasını sağlamışsın herhalde.
And seeing as that you're not on a plane to Paris, I can only assume that you talked some sense into the boy.
Uçakta okuruz.
Great, we'll read it on the plane.
Ben Alex Harris olsaydım, şu an bir uçakta olurdum.
If I was Alex Harris, I'd be on a flight right now.
Uçakta komedi filmi izlerken ciddi sorun oldu.
And so, a really serious situation for me is watching a comedy on a plane.
Ben de, uçakta gürültüsüyle çevresindekileri rahatsız eden çocukları yanında istemeyen adamlardandım.
I used to be that guy who didn't want the noisy kids next to him on the airplane. Now I got a couple of them.
Uçakta, telefonu kapalıdır.
She's on the plane. Her phone's off.
- Aradılar, TV'de Evelyn'nin resmini gördüklerini söylediler, böylece uçakta yer ayırttım.
They called, said they saw a picture of Evelyn on TV, so I booked a jet immediately.
Biz de birinci sınıf bir uçakta koltuklarımızda yan yana uyuduk.
Well, we slept beside each other on a first-class flight.
Uçakta boş yer olacak ve kurtarma operasyonuna tam erişim hakkına sahip tek gazeteci olarak oraya gideceksin.
There's room on the plane, and you would be the only press person on the ground with unlimited access to the rescue operation.
Bu uçağa son bindiğimde uçakta seks yapmıştım.
I had sex on this plane the last time I was on it.
Bu uçakta seks yapmayı geçer.
That beats joining the mile-high club.
- Şu anda uçakta olmalıydınız.
You were supposed to be on a plane home.
- O uçakta kim varmış, öğren.
We need to find out exactly who was on that flight.
Seni sevdiğimi söyledim ve sense buna karşılık düşen bir uçakta ölmek istemediğine dair hiç de şaşırtıcı olmayan bir bilgiyi paylaştın.
I said I love you, and the only thing I got in response is the not very surprising information that you don't want to die in a crashing plane.
Uçakta.
On the plane.
Bu yüzden uçakta aradım, seni budala.
That's why I called you from the plane, you ninny.
Uçakta bizi bulmalarını sağlayacak yaygarayı koparacak bir verici var.
There's a transmitter in the plane that lets out a squawk that should lead'em right to us.
Ben çocukken, bir keresinde babam Luke Skywalker bebeğimi uçakta bırakmıştı. - O kadar kızmıştım ki- - - Dur, hangi Luke?
You know, once, when I was a kid, my dad left my Luke Skywalker doll on an airplane, and I was so angry- - Wait, which--which Luke?
Uçakta sadece lanet olasıca meyveli peynir tabağı vardı.
All they had on the plane was that damn fruit and cheese.
Çantamı yerleştirip, uçakta verdikleri dergiyi okumayı bitirmeyi düşünüyorum.
Well, I think I'll go put my bag away and finish reading that magazine they had on the plane.
Yani, olan her şeyden sonra, beş yıl önce sen onu yanan bir uçakta ölüme terk ettin.
I mean, after all, you did leave her to die in a burning plane five years ago.
Arkadaşım da ofisine gizlice girdi ve milyonlarca uçakta dağıtılan ufak votka şişeleri buldu.
And he found, like, a million of those little vodka airplane bottles.
Uçakta bir doktor var mı? bu benim ilk seferimdi.
"is there a doctor on board?" It's my first time.
Ben uçakta olursam öldüremez.
Not if I'm on the plane.
Malımın uçakta olduğundan emin ol ve bizi buradan götür.
Make sure my product's in that plane and get us out of here.
Tamam, bu sefer uçakta kalacak mısın?
All right. You gonna stay in the plane this time?
Bir uçakta 2.4 milyon parça vardır.
There are 2.4 million parts in an aircraft
Uçakta 2.4 milyon parça vardır, tamam mı?
2.4 million parts in an aircraft, right?
Alpha 2, uçakta bir sivil varken tehlikeli manevralar yasak.
Alpha 2, no dangerous maneuvers with a civilian on board
Memlekete doğru uçan bir uçakta şimdi.
She's on a plane back to the heartland.
Yolcuları uçakta tutmalısınız.
You have to keep the passengers onboard.
Uçakta biri ölmüş.
Well, there was a death on the flight.
Ceset götürülene kadar yolcuları uçakta bekletiyorlar.
Uh, they waited to remove the body until the rest of the passengers were off.
Uçakta ona ait bir şey bulamadık.
We didn't find anything left on the plane.
- Uçakta 230 yolcu vardı.
There were 230 people on this plane.
Anlıyorum. Uçakta daha önce yaşadıklarımız...
And you know, about what happened between us before...
- Uçakta olanlar hataydı. Ben evleniyorum.
I'm getting married.
- Çoğu seyahatlerde, ikimizden biri ya da ikimizde o uçakta olurduk.
Most trips, one or both of us would've been on that plane.
Oğlum o uçakta olabilir.
My son might be on that plane.
Ya da uçakta ona ben eşlik ederim.
Or I'll fly to her.
Hayır, Onla geri dönerken uçakta tanıştım.
No, I met her on the flight back.
Uçakta Washington'da belirtilmeyen bir duruşmada ifade verecek 2 tanık vardı.
On board were two witnesses bound for an unspecified hearing in Washington, D.C.
- Öyle değilmiş, çünkü şu an Pete, El Salvador'a giden uçakta keyif çatıyor.
- No, it isn't, because right about now, Pete is enjoying the in-flight movie on his way to El Salvador.
Yok. Sadece uçakta dağıtılan yemekleri düşünüyordum.
I was just thinking about airline food.
Don uçakta, Washington'dan dönüyor,
Don's on a plane back from D.C.
Uçakta kısılı kaldık ama yine de olup biteni öğrenmelerine yardım ettik.
We are locked on a plane and we still helped put it together.
Atlantis Haber çalışanlarıyız sizin ve şu çılgın bayan dahil olmak üzere uçuş mürettabatınızın silahlı kuvvetlerimizin Usama Bin Ladin'i öldürdüğünü uçakta en önce duyması gereken insanlar olduğunuzu düşündük.
We work for Atlantis Cable News. And we wanted you and your first officer and Flight Attendant Crazy Lady to be the first ones on this plane to know that our armed forces killed Osama bin Laden for you tonight.
Uçakta geri kalanına bakarız.
We'll catch up on the plane.
Bunu patladığında o uçakta olan kişilere söyle.
Tell that to the people who were on the plane when it exploded.