Wasn traducir inglés
132,653 traducción paralela
Doğru dürüst düşünemiyordum.
I wasn't thinking straight.
Kalp krizi de değildi, tamam mı?
And it wasn't a heart attack, right?
Sanırım öpüştüğümüzde ben onun yerine geçtim o da benim.
She took my place, and I took hers when we kissed, I guess, but it wasn't me.
Bak, bilmiyorum. Fakat tek açıklaması bu. Ben yapmadım çünkü.
Look, I-i don't know, but that's the only... because it wasn't me.
Hastaneye gelen sen değildin.
It wasn't you at the hospital.
Sen değildin.
It wasn't you.
Neyse, bir iki sorup o gece Henderson'ın orda olmadığını doğrulamalıyım.
Anyway, I need to ask him a couple of questions and confirm he wasn't at the Henderson house that night.
Tim Ifield'i kim öldürdüyse o Michael Farmer değil.
Whoever killed Tim Ifield, it wasn't Michael Farmer.
Ertesi sabah, Hana Reznikova'yı... dairesine temizlik için çağırdı ve o içeri giremedi.
The following morning was when Hana Reznikova - called round the flat for cleaning and wasn't let in.
Cevap vermememe rağmen konuşmaya devam etti.
He kept talking even though I wasn't answering.
Ve sonra geriye baktığımda, artık orada değildi.
And then when I looked back, he wasn't there any more.
Bütün bunları beklemiyordum.
I wasn't expecting all this.
'Ama kimseye zarar vermiyordum.'
'But I wasn't harming anyone.'
'Dinleyin, Bay Huntley, 17 Mart'la ilgili olarak, iddia ettiğiniz gibi karınızın evde olmadığına dair güçlü kanıtlarımız var.'
Listen, Mr Huntley, with respect to the 17th of March, we've got strong circumstantial evidence your wife wasn't at home -'as she claims.'
İki gün sonra taburcu edildi.
He wasn't discharged till two days later.
Üzgünüm, daha önce gelemedim.
Sorry, I really wasn't up to coming in earlier.
Bu onun giymediği anlamına gelmiyor, sadece lif bulamadık.
That doesn't mean he wasn't wearing one, just that we didn't find any fibres.
Sanki adam doğru zamanda doğru yerde değilmiş gibi görünüyor.
Seems like your man wasn't in the right place at the right time.
- Yaptığınız telefon görüşmesi kaydedilmediği için...
- As the phone call wasn't recorded...
Üzgünüm, bir şey söyleyip söylemeyeceğimi bilmiyorum...
I'm sorry, I wasn't sure if I should say anything...
Bunun sadece bir sosyal davet olmadığını fark ettim.
I realise this wasn't purely a social invitation.
Ben değildim, efendim.
Wasn't me, sir.
Roz Huntley görüşmesi kötü gitti ama bu onun hatası değildi.
That wasn't his fault the Roz Huntley interview went pear-shaped.
Bu ben değildim, efendim.
This wasn't me, sir.
Bunun gerçek mi yoksa eski bir... davayla karıştırdığımdan emin değildim.
Now, I wasn't sure if that was a real memory or I was confused with an old case.
Bak, Roz, karar veren ben değildim.
Look, Roz, it wasn't me.
Yanınızda olmazsam size dokunmazlar belki dedim.
I figured if I wasn't around, maybe they would pass you by.
Çocuğumun bir dolaba kilitlenmediğinden dövülmediğinden saçlarının kökünden koparılmadığından emin olmak istedim.
Wanted to make sure my kid wasn't locked in a closet... beaten... hair pulled out by the root.
Rosie'nin de öyle olmadığı kesindi.
And Rosie, sure as shit, wasn't either.
Yüzde 100'lük bir durumda değildi.
Well, he wasn't exactly... 100 percent.
- Hayır, değildi.
- No, it wasn't.
Resepsiyonist odanın parasının nakit ödendiğini söyledi, - ama ödeyen kurban değilmiş.
Desk clerk says a guy paid cash for the room, but it wasn't the victim.
- Senin suçun değildi.
- It wasn't your fault. - Bethany...
Bir şey demeyecektim.
I wasn't gonna say anything.
- Bu anlaşma alay değil mi zaten?
Wasn't the whole deal a taunt? No.
Belki senden bahsetmiyordu.
Maybe he wasn't talking about you.
Limuzinde yer yoktu ve arabam yok.
There wasn't room in the limo, and I don't have a car.
Adil değildi.
Wasn't fair.
Cathy Teyzen olmasaydı aklımı kaçırabilirdim.
Really, after your father left, if it wasn't for your Aunt Cathy, I think I might have lost my mind.
- Patronum değildi.
- He wasn't my boss.
Rusya'da mümkün değildi.
In Russia, it wasn't option.
Orası lanet olası bir varoş değildi.
It wasn't a fucking trailer park.
Seninle bir şey istediğim için yatmıyordum.
I wasn't shagging you because I wanted something.
Bizim için doğru zaman değildi.
Just wasn't the right time for us, you know?
- Kolay değildi.
- Wasn't easy.
- Kolay değil miydi?
- It "wasn't easy"?
Ama ikinci sefer ayıktım.
But... the second time I wasn't.
Bunu ben yapmadım.
That wasn't me.
Tam olarak onun dileği değildi ama evet.
Well, it wasn't her wish, exactly, but yes.
Bir daktilo mu yoksa makineli tüfek mi görmeyi bekleyeyim bilemedim.
I wasn't sure if I should expect a typewriter or a tommy gun.
Sadece aynısını yapacak kadar cesur değildim.
I just wasn't brave enough to follow it.