Whole traducir inglés
105,046 traducción paralela
Sürekli bahsettiğim büyük adım bu.
This is... This is that leap that I've always talked about, the one I've been waiting my whole life to take.
Muhtemelen gemiyle birlikte batmalıyım. Bu lanet çadır, serbest fonlar ve diğer her şeyle birlikte.
I should probably just go down with the whole ship, this fucking tent, hedge funds, all of it.
Etrafında tüm ekibin olmalı ki onlar da seni onurlandırabilsin.
And you should be surrounded by your whole gang so they can honor you, too.
Kimse koca bir binayı yıkmak istemiyor. Ama bunu artık yapamazsın.
No one wants to tear a whole building down, but you can't now.
Kör fonların amacı parayla ne yaptığını bilmemem değil mı?
Isn't the whole point to a blind trust that I'm not supposed to know what you're doing with the money?
Bezdirme meselesinde, ceza alma olayında sen kurbandın, saldırganlardan biri değildin.
On the hazing, the whole Code Red situation, you were the victim, not one of the aggressors.
Bütün ailem, babam da.
It's my whole family, my father.
Hayatım boyunca sahip olduğum şey... bu yer... bu insanlar, ve... bilmiyorum, sadece...
All I've ever had in my... my whole life is this... This place and... these people, and... I don't know, it just...
Bütün kabileye karşı geleceğiz.
Bring the whole tribe down on our head.
Bütün çiftliği sana düşman edebilirdim.
I could have brought the whole ranch down on your head.
Bu yüzüksevgilimin ruhunun yeni bir bedene... geçmesini sağlayacak.
This will allow the soul of my beloved one... a whole new body.
Evin her tarafında havalandırma boşluğu var.
Ventilation extends through Whole house.
Karının parası, inşa etmek için hayatını adadığın hayır kuruluşun...
Your wife's money, the charity you'd worked your whole life to build...
Anladım. "Beni objeleştir" hissini sevdim.
I dig it. I like the whole "please objectify me" vibe.
Bütün...
The whole...
Bu şeyin bütün amacı o.
That's the whole point of the whole thing.
Bütün programı.
The whole show.
Mandalina ağaçlar, marmelat gökyüzü, ne var ne yoksa.
Tangerine trees, marmalade skies, the whole shebang.
Parayı ödeyerek her şeyi arkada bırakabilirim sandım.
I thought I could make the whole thing go away by paying the money.
Bir konuşma planlamıştım.
You know, I had this whole speech planned.
Sihtric! Bana bir sürü meşale getir.
Sihtric, fetch me a whole bunch of torches.
- Tüm Winchester kutlama yapacak.
The whole of Winchester shall be... celebrating... Swiftly.
Gördüğünüz gibi, lehimize verilen tek gerçek Lunden'in tamamının savunulamayacağı, çok büyük olması.
As you can see, the one fact in our favour is that the whole of Lunden cannot be defended, it's too big.
Bütün bu olay sanki...
The whole thing, it's like they just...
12 yaşımdaydım. Ama tüm öğleden sonramı Monet'e bakarak geçirdim.
I was 12 but I spent the whole afternoon looking at a Monet.
İki yıl içinde, tüm bu cadde cupcake ve müzik dükkanları dolacak.
In two years, this whole block will be just cupcake joints and record stores.
Tüm şehir kapatıldı.
The whole city's on lockdown.
Pigme kabilesi kesik kafanın içini doldurur.
The pygmies have the whole shrunken-head thing.
Kardeşimin yanındaydım bu tanık olayı ilk başlarken.
Yeah. I was with her when the whole Witness thing started for her.
"Tüm dünya yeniden doğuşların sonsuz döngüsünden oluşur."
"The whole world is an endless cycle of rebirths."
Hayatım boyunca tek bir şeye inandım.
My whole life, I've believed in one thing.
Bunca zamandır pusula sende miydi?
You've had that this whole time?
Tüm bu aydınlatma sonrası yeni dünya saçmalığı benim tercihim değil.
So, this whole post-Illumination new-world crap, it's not really my preference.
Roach da öyle. Sway de bütün ailesini kaybetti.
And Sway, he lost his whole family.
İnanışlarının temeli tamamen Dünyanın sonundan kurtulmaya dayalıydı.
Their whole theology was based on riding out the end of the world.
Tüm ülke sana borçlu.
The whole country owes you a great debt.
Önceden saçma gelen birçok şey bugün mantıklı gelmeye başladı.
A whole lot of things make sense to me today that didn't make sense yesterday.
- Bu senin işini kolaylaştırır.
It makes your job a whole lot easier, doesn't it?
Dikkatlerin böyle saçma bir şekilde dağılması programını rayından çıkarabilir.
Any stupid distraction like this right now could sideline your whole agenda.
Her yerinden pislik akıyordu.
The whole place stunk from the top down.
Üç saatçik. Gerçeklerin ederi bu mu senin için?
Three whole hours... is that all the truth is worth to you?
Hepsini versen ya?
Why not the whole thing?
Bir daha onu doğru düzgün görebildiğimizde arabadan depoya gidiyor. Hep sırtını görüyoruz.
We're on his back the whole time.
Hep gözümüzün önünde aslında.
He's been hiding in plain sight the whole time.
Tüm örgütünü incelememiz gerekecek.
We're gonna have to work our way through his whole organization.
Aynı tarafta olduğumuzu görsen çok daha iyi anlaşabiliriz.
You know we'd get along a whole lot better if you just accept the fact that we're on the same side.
Müzik tüm hayatımı şekillendirdi.
Music shaped my whole life.
Yalan beyanda bulunmadan haberi inkâr edemezsin. Arkasında kim olduğunu hâlâ bilmediğini söyleyerek tüm halkı paniğe sürüklemeden kabul de edemezsin.
You can't deny the story without committing perjury, and you can't confirm it without admitting that you still don't know who's behind all this, throwing the whole American country into a panic.
Şimdilik NATO karşısında güvenilirliğinin birazını kurtarsan da indiğimizde bizi bambaşka bir yangın bekliyor olacak.
You may have salvaged some credibility with NATO for the time being, but we're gonna have a whole new firestorm waiting for us when we land.
O raflar bütün bu yeri yıkmak için yeterince patlayıcıyla donatılmış.
Those racks are rigged with enough explosives to bring this whole place down.
Artık işler çok değişti efendim.
It's a whole new ballgame out there, sir. The new Senate is like the old Senate... conventional.