Yakışıklısın traducir inglés
3,208 traducción paralela
Çok yakışıklısın
You're very handsome.
1O şekel olsun çünkü yakışıklısın.
1 0 shekels because you're beautiful.
- Çok, çok yakışıklısın.
You're very, very handsome.
- Başarılı, zengin ve yakışıklısın.
You're successful, rich and handsome.
- Yakışıklısın deyip durma.
Stop saying I'm handsome.
Zekisin, yakışıklısın, lekros takımının kaptanısın.
You're smart, good-looking, you're captain of the lacrosse team.
- Çok yakışıklısın.
- You're beautiful.
Yakışıklı olduğu için ünlü olan adamdan daha yakışıklısın.
You're actually more handsome than the guy that's famous for being handsome.
İnanılmaz, yakışıklı olduğu için ünlü olan birinden daha yakışıklısın.
It's amazing, you're actually more handsome than the guy who's famous for being handsome.
Her zamanki gibi çok yakışıklısın.
Handsome as ever.
Demek şirin, uzun, esmer ve yakışıklısın.
So you're pretty much tall, dark, and handsome.
Ayrıca Tyler hapse giremeyecek kadar yakışıklısın.
And Tyler... You're way too pretty to go to jail.
Yakışıklısın, genç ve yahudisin.
Handsome, young and Jewish, you've got it all.
Öylesin ama, çok yakışıklısın.
Yes, you are. Yes, you are.
Lenny, sen çok yakışıklısın.
Lenny, you're a great-looking guy.
Yakışıklısın ama o kadar da değil.
You're cute but not that cute.
Ama daha çok genç ve yakışıklısın.
But you're so young and handsome.
Ve aynı zamanda yakışıklısınızda.
And you're so handsome as well.
Gerçek hayatta daha çekicisin, daha yakışıklısın.
You are far more charming and handsome in real life...
Ona ayakkabısını verirken yakışıklıdır.
He's handsome, at that moment offering her her shoe.
Sadece... Lanet olası fazla yakışıklıydı ve bunun zararını gördü.
He just too damn handsome for his own good.
Kesinlikle yakışıklı arkadaşlarından bazılarını buraya davet etmelisin.
You should defs invite some of your hot mates to come jam.
genç kızların beyinlerini yıkıyorlar... yakışıklı, uzun boylu esmer erkek beyaz atıyla gelir ve kızı götürür. feminist? bu sana göre feminizm mi?
So, fillingtheminds of girls with rubbish like... some tall, dark, handsome guy will come andwhisk you away on a whitehorse... that is feminism to you?
O konuda haklısın yakışıklı.
Oh, you got that right, sunshine.
Bu yüzden bağışçının uzun boylu, genç, yakışıklı yüksek IQ'ya sahip, iyi eğitimli ve kültürlü olmasını istiyorlar.
That's why they want to donor to be a tall, handsome, young man... with a high IQ, well-educated and cultured.
Barfi'ye sıklıkla bende tek bir iyi fotoğrafının olmamasından yakınırdım
I'd often complain to Barfi. That I didn't have a single good photograph of him.
- Haklısın o harika biri yakışıklı, dürüst kanunları sever ama benim
- You're right, he's a great guy, good looking, honest, he loves the law. I just don't have
Bana sorarsan en yakışıklı genç adam ödülünü sen kazanacaksın.
If you ask me, I think you're gonna win the award for most handsome young man.
Dinle beni, kendinle ilgili ne düşünüyorsun bilmiyorum ama seni garanti ederim, yakışıklı bir adamsın, ahbap.
Listen to me, I don't know what you think of yourself, but I assure you, you are a very handsome guy, pal.
Şükürler olsun, hâlâ yakışıklı sayılırsın.
Ooh! Oh, thank God, you're still kinda handsome.
Fakat gösterişli bir şey mi, yoksa inanılmaz derecede yakışıklı kocacığımın bana aldığı yüzüğü gölgede bırakmayacak derecede bir şey mi alsam karar veremedim.
But I can't decide if I want to go big or understated to show off the amazing ring that my impossibly handsome husband gave me.
Regina'nın kalbi ve Yakışıklı'nın cesareti elimde. Güzel beynin de yerinden sökülmeye hazır şekilde hemen önümde duruyor.
I've got Regina's heart, Charming's courage, and right in here, ready to be plucked, your lovely brains.
Çünkü eğer reddedersen, prensin, senin sevgili "Yakışıklı" n,... ölecek.
Because if you refuse the apple, your prince, your Charming will be killed.
Bununla, Yakışıklı Prens onu bulacaksın.
With this, Prince Charming, you will find her.
... yakışıklı ama acımasız bir general boynuna kılıç doğrultmuşken Yemen ulusal marşını söylemektir,
Is singing the Yemeni national anthem while a handsome but ruthless general pushes a scimitar into your neck,
Devon Woodcomb. Son baktığımda müthiş yakışıklı olan doktor ve siz onun bir nükleer bomba yaptığını mı düşünüyorsunuz?
Devon Woodcomb- - who, last time I checked, was an extremely handsome medical doctor- - and you think he's building a nuclear bomb?
Bir keresinde fazla yakışıklı olduğu için birini bıraktın.
You broke up with that one guy because he was too handsome.
Henry hayatınız boyunca gördüğünüz en yakışıklı adam.
Henry is the most handsome man that you've ever seen.
Fikrimi soracak olursan kendine acımayı ve yakışıklı prensinle duygusal bakışmaları bırakıp işini yapmalısın.
You know what I think? I think you gotta quit your navel gazing and your soulful eye-banging with G.I. Joe over there and do your damn job.
günaydın yakışıklı günaydın
Morning, handsome. Morning.
Sen de hiçbir zaman çok yakışıklı olmadın, özellikle şu an.
You've never been much to look at, especially now.
Zeki ya da yakışıklı olmanın önemli olmadığını söylerdi.
She said it's more important to be kind than clever or good-looking.
Beni hatırladın mı? Uzun boylu, esmer, son derece yakışıklı.
You remember me--tall, dark and extremely handsome.
Durmayın, bu inançları çok fazla olan süper-yakışıklı adamla dalga geçin.
Well go ahead, make fun of the super-handsome guy who believed too much.
Gözlükler için fazla yakışıklıyım, alınma sakın.
Too handsome for glasses, no offense.
Bu kadın, bu günlerde tek başına hareket etmez. Kadınlar genelde yakışıklı bir adam, gördüğünde böyle oluyorlar.
Women nowadays can't behave themselves when they see handsome guy.
Cooper, sen yakışıklı bir adamsın.
Cooper, you are handsome man.
Evet, Enzo yakışıklı. Yakışıklının babası. Ama sıkıcıydı.
And I used to catch him looking at his own reflection in my sunglasses.
" Yakışıklı ve havalısın.
" You are handsome and cool.
O yakışıklı pis çapkın burada.
He's filthy rich and gorgeous. Who is he?
Senin avatarın da çok yakışıklı...
And your avatar is quite the handsome fellow.