Zayıf traducir inglés
13,768 traducción paralela
Atların kralı sizlerin zayıf ve hazırlıksız görünmenize sebep oldu.
This king of horses has made you all look weak, unprepared.
En zayıf oyuncunu, şampiyon masasına koymak.
Putting your weakest player on the champion's board.
Şu anda durumu iyi ama zayıf olduğu için birkaç gün durumunu takip edeceğiz.
He's stable now but we'll need to keep him in a few days to monitor him as he's very weak.
Zayıf noktan ne?
What is your weakness?
Zayıf noktanı biliyorum Tommy.
I know your weakness, Tommy.
Ama terbiye testinden çok zayıf not aldılar.
But they scored very poorly in the attitude test, and that...
Beni endişelendiren, kendi yenilgime yol açan hatalar yapmak. Zayıf görünmemek uğruna.
It certainly worries me to make self-defeating mistakes out of fear of appearing weak.
Ömrü boyunca boyun eğip de zayıf düşecek babam değilim ben.
I am not my father who'll bow down all my life and pine away.
Sen ona öfkeni kusuyorken ve şikayet yazıyorken ben onun zayıf noktalarını öğreniyordum.
While you've been throwing your little tantrums, filing your complaints, I've been learning her weaknesses.
Zayıf.
The weak.
Ben sadece hayatını yaşayan bir adamım ve sende elinde boktan başka bir şey olmayan zayıf bir polissin.
I'm just a guy living his life, and you're just a weak-ass cop with nothing but a handful of piss.
Derneğimde, zayıf orospu çocuğu barındırmıyorum!
I don't let no weak motherfuckers in my frat!
Zayıf olanları ayıklamak için yapıyorlar.
They just fucking do this to weed out the weak ones.
Kurtlar gibi işimizi görürüz, gözler ve bekleriz ve geri çekilirlerken, en zayıf anlarında işlerini bitiririz.
We work like the wolves do, watch and wait, and pick them off at their weakest point while they're retreating.
Son derece iyi eğitilmiş her askerin bile zayıf tarafı vardır.
Even every highly trained soldier has a weakness.
Ben kendimi müdafaa etmede zayıf olduğum için ortaklığını istemiyorum.
I do not seek your partnership because I am too weak to defend myself.
Bazıları senden daha zayıf olabilir, bazıları akılsız olabilir.
Some of them may be weaker than you, some of them may be less smart,
O'nu sermaye ve itibar ve etrafındakilerin desteğini .. kaybetmeye iteceğiz. Ta ki direkt meydan okunacak kadar zayıf düşene dek.
We will force him to bleed capital and support and the goodwill of the men surrounding him until he is weak enough to challenge directly.
Sana güvenmeyeceklerdir, buranın varlığını bile kabullenmezler kocam dışında kimseye karşı ve o da ayrılmak için çok zayıf.
They will not trust you nor even acknowledge the existence of this place to anyone other than my husband, and he's too weak to leave our care.
Şüphesiz, Kaptan Flint gerçekten hayattaysa, yarım bir adamın izinde bir kaç adamı gecenin yarısında böyle zayıf bir tehdidi yaysın diye, gödermekten daha iyisini yapabilir.
Surely, if Captain Flint were truly alive, he can do better than to send a handful of men led by half a man in the dead of night to deliver a threat as weak as this.
Bir hayaletten korkacak kadar zayıf olduğuma mı?
That I, too, am so weak as to fear a ghost?
Sende daha zayıf olduğuma?
That I'm that much softer than you?
Yani sizde akla gelebilecek en düşük en zalim en zayıf ölümü aranızda hiç kavganız olmayan benim sonunda onunla birşeyler yapmaya başladığım ve içindeki iyiyi nihayetinde görmeye başladığım masum bir insana uyguladınız.
So you found the lowest, cruelest, weakest deed imaginable and acted it out upon an innocent man with whom you had no quarrel knowing that I had finally begun to build something with him, that I was finally able to see the good in him.
Çabalıyorum ama zayıfım işte.
I'm trying, but I'm weak.
Sinyalim zayıf.
I have only one bar.
L-9... zayıf olan programdı.
The l-9 was the inferior program.
Adamların titremelerini fark etmeden ne kadar dayanabileceksin? Zayıf görüneceksin.
How long before your boys notice the tremors?
"Et zayıf" diyor.
"The flesh is weak," he says.
Bu en zayıf, en zihin uyuşturucu olduğunu söylüyor Yoksul cephanende.
I get that that's the weakest, most mind-numbing retort in your impoverished arsenal.
Ama bunun için diğerlerine seni zayıf göstermesi gerek.
But, in order to do so, he'd have to convince the others you're weak.
Meclisten önce ablamı zayıf göstermek için.
To make my sister look weak before the Gathering.
Hayır, kafası karışık zayıf ve senin o hastalıklı zevkin için kullandığın bir körpecikti.
No, she was a confused and vulnerable young girl who you manipulated for your own sick pleasure.
Burada yatan çok zayıf bir adam görüyorsun.
You see a man lying here...
- Seni zayıf hissettirmiyor mu?
- Doesn't it make you feel weak?
Karakterden çıkarsanız ve "Kamera kayıt" derlerse, karakterin biraz bile dışındaysanız bir anı daha zayıf ya da daha abartılı oynayabilirsiniz.
And if you come out of it, and then they go, "Roll camera," if you're off by that much, you could either underplay a moment or overplay a moment.
- Bu yüzden bu kadar zayıf.
Oh, I am...
Güçlü olan yükselirken, zayıf olan düşer.
As stronger, rises... as the weaker falls.
Sinyal çok zayıf.
Signal's pretty weak.
Bu kadar güce sahipsiniz, ama liderlik zayıf.
So much power, so little leadership.
Hatta Beyaz Saraydakiler bile, Demokratların zayıf haline şaşırdılar onların neden orada bir şey yapmadan sadece oturup da
Even the people at the White House were stunned by what they consider the lackluster performance of the Democrats.
Olaganüstü kelimesi, biraz zayıf... yeterince güçlü değil, Carole.
Extraordinary is a word that may be a li... not quite strong enough, Carole.
Sonra adamı en zayıf anında yakalarız, tıpkı diğerleri gibi.
Then we get the guy the moment that he's gettable, just like the others.
Size geri vurabilecek bir şeye vurmayı deneyemeyecek kadar zayıf amcıklarsınız.
You're just a bunch of fucking pussies too weak to even try hitting anything that might hit you back.
Tükenme noktasında bir operatör Tehlikeye atıldı Zayıf, duygusal bir şey.
An operative at the point of burnout has been compromised by something weak, something sentimental.
Cesaretle, insanın zayıf yönlerini söyleyebilirim.
I dare say, human weaknesses.
Sataklık? Zayıf ve tehdit olmadığımı düşünüyorum.
- Oh, I got to let them think I'm weak, that I ain't no threat.
Bilirsin işte, benim dişler biraz zayıf.
You know, I have weak teeth.
Michelle zayıf noktamdan vurdu.
Michelle sort of got under my skin.
Karın her hayvanın en zayıf kısmıdır.
The belly is the most vulnerable part of every animal.
Kıdemli gardiyan onların zayıf düştüğünü düşünüyordu.
The warrant officer thought they'd been broken.
Şimdi eğer Auschwitz batarsa ve inanın bana batacak çünkü doğrusu çok zayıf bir dayanak,... o zaman bütün soykırım iddiaları şüpheli olacak.
Now if Auschwitz sinks, and it is, believe me, a very leaky vessel indeed, then the whole Holocaust campaign is in doubt.