Zorlaştı traducir inglés
3,932 traducción paralela
Basın, her zaman kayıp çocuk davalarının peşinde dolaşır. Ve herhangi bir boşboğazlık benim işimi daha da zorlaştırır.
The press always circles a missing child case, and any loose chatter makes my job a lot harder.
Neden bunu bizim için zorlaştırıyorsun?
Why do you make it so hard for us?
Teklifin çözülme ihtimalini daha da zorlaştırdı çünkü kimse hain olmak istemiyor.
Your offer actually made it harder for you to get untied, because no one wants to be the betrayer.
Trampet balığının uzun ve ince elastik gövdesi onu görmeyi zorlaştırır. Böylelikle avına gizlice yaklaşabilir.
The trumpetfish has such an elongated body, that it is hard to see, so it's able to sneak up on its prey.
Bebeğim, senin için bunu zorlaştırmamı mı istiyorsun?
Baby, you want me to make it harfor you?
Bütün bunları geri istemek biraz daha zorlaştı.
Which makes it even harder to ask for all this stuff back.
Ki bu da cam olmayan, koridorları kilitli olan bir yerde kaçışı zorlaştırır. Problem değil.
Which makes escaping from a windowless, locked hallway somewhat difficult!
Silah, problemine odaklanmamı zorlaştırıyor.
The gun makes it very difficult for me to focus on your problem.
Babamın soluk alması zorlaştı.
My father's breathing has become very bad.
İyi davranmaya çalıştım, ama resmen bunu zorlaştırıyor.
I've tried to be nice, but she's making it so hard for me to care.
Durumunuzu giderek zorlaştırıyorsunuz.
You're making your situation worse.
O halde bunu daha fazla zorlaştırmayalım.
Then let's not make this hard.
Ama yatırımcılar için yapılacak gösteriden önce oyuncuları tutuklarsanız bu işimi oldukça zorlaştırır.
But if you arrest the cast right before a performance for the investors, that makes my job rather difficult.
- Muhtemelen daha da zorlaştırıyordur.
Probably makes it harder. Bingo.
Bunu daha fazla zorlaştırma.
Don't make this harder.
Daha da zorlaştırıyor.
It just makes it harder.
Neyi zorlaştırıyor?
Makes what harder?
Çorbayı afiyetle yemeyi zorlaştıracak.
It'll just make it harder to enjoy the soup.
İlişkileri bu kadar zorlaştıran şey ne?
What is it that makes relationships so difficult?
Buradaki varlığım, işimi yapmamı zorlaştıran bir isyana neden olmuş gibi görünüyor. Özellikle de siz onlara yardım edince.
My presence seems to have ignited an uprising, which makes it a little tough for me to do my job, especially when you help them.
Yaptığım bazı şeyler sizin hayatınızı da etkiledi ve zorlaştırdı.
I did things... Things that have affected your lives, made life hard for each of you.
İşleri daha da zorlaştırma.
Don't make this harder on yourself.
Gerçek Beth Childs, dostumuz Maggie Chen'i vurduktan sonra senin görevin daha da zorlaştı.
- Yeah. Your task is more difficult, since the real Beth Childs shot our friend Maggie Chen.
Kopyalar... Onları bulmak daha da zorlaştı.
The copies, they're harder to find.
Alison, yaptığın sadece işleri zorlaştırmak.
Alison. You're only making things worse.
Küçük elveda partinizi yaptıracağız ama sonrasında çarşafla, tampon ipiyle ya da güzel sanatlar ve el sanatlarının sevdiğiniz alanından bir parçayla kendinizi asıp hayatlarımızı daha da zorlaştırmayın.
We're gonna let you have your little going-away party, but do not make our lives more difficult afterwards by hanging yourself, with a sheet, or a tampon string, or whatever the fuck you like to get all arts and craftsy with.
İşler zorlaştı mı peşini bırakma konusunda eğiliminin olduğunu biliyorum. Bu yüzden sana park yeri ayırıyorum.
I know you tend to give up easily when stuff gets the least bit difficult, so... parking spot.
Bu da borcunu kapatmasını zorlaştırır.
Which makes it hard to pay off debt.
İşleri daha da zorlaştırmak için karanlıkta çekecek.
And just to make the challenge harder, he's here to film them in the dark.
Özellikle hayvanların hayatı zorlaştığında.
Trying to ensure their safety, particularly at times when life is tough for these animals.
Kaldırırsak yasa dışı bir şey yapacağız ve polisin gerçek katili bulmasını zorlaştıracağız. Bize ne istediğini söyle.
It's illegal, and it makes it Harder for the police to find the real killer, so tell us what you want.
Sanırım olayın çözümünü biraz zorlaştırıyor.
I guess that makes things a little less cut and dried.
Bayan McDonald, Dr Blake'in onun için işleri zorlaştırmanıza ihtiyacı yok.
Mrs McDonald, Dr Blake doesn't need you making things difficult for him.
'Zorlaştırmak'?
'Difficult'?
Ve hayatını zorlaştırman için Geoffrey Nicholson gibilerine ihtiyacın yok, çünkü sen bunu kendi başına gayet iyi beceriyorsun.
And you don't need the likes of Geoffrey Nicholson to make your life difficult, because you do that perfectly well by yourself!
Ben dedim ki... dedim ki,... sendika maliyetleri, sendika talepleri,... maliyetleri arttırıyor ve rekabeti zorlaştırıyor.
That is not what I said. I said... I said, union costs, union demands, were increasing costs and making it difficult to be competitive.
Cidden, ikinci randevu da işleri zorlaştırmaya çalışır mıydın?
Seriously, would you make me work this hard to get a second date?
Gözlemlemeyi zorlaştırıyordur.
Makes it tough to do recon.
Kalan üç taneyi satma konusunda işini hayli zorlaştırırlar çünkü.
That would make it much more difficult For you to sell the remaining three...
Muhtemelen işimi daha zorlaştıracak biraz daha bürokratik formaliteleri tanıtmak içindir.
'It's probably to introduce another bit of red tape'to make my job even harder.
Seçmemi daha da zorlaştırıyor.
So that makes it harder.
Öfken bunu zorlaştırıyormuş gibi görünüyor.
It seems like your anger is making that difficult.
İşimizi biraz daha zorlaştırmak adına etrafta hiç güvenlik kamerası olmadığını da belirtmeliyim. Harika.
And to make things a little more challenging for us, there are no surveillance cameras on the property.
Bu da onu tanıyanları bulmamızı zorlaştırıyor.
Which makes it hard to find anyone who even knew her.
Ortalıkta gezinmemi zorlaştırıyordu.
She made it difficult for me to get around.
Dünya çapında konuşuluyor, ama Paris'te konuşulan bir ifade Montreal'de tamamen farklı bir anlama gelebilir. Bu teori gösteriyor ki kültürel aşamalar belirli bir dilin gelişiminin anlaşılmasını zorlaştırıyor. Doğru.
Uh, spoken worldwide, but the same phrase in Paris might have a completely different inference in Montreal.
Bu da yapmak üzere olduğum şeyi zorlaştırıyor.
Which is why it's hard to do what I got to do.
Sana "kendi kaybeder" demek isterdim ama durumu çok zorlaştırıyorsun.
Boy, I want to tell you it's her loss, but you are not making it easy.
Senin kaza'ndan bu yana işler daha da zorlaştı.
Things have been so much harder since your accident.
Bu durum, görevimi yapmamı çok zorlaştırıyor.
It makes it very hard for me to do my job.
Bu günlerle uygun bir eş bulmak hayli zorlaştı.
So hard to find a good wife these days.