English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → inglés / [ Z ] / Zorlaştırıyor

Zorlaştırıyor traducir inglés

666 traducción paralela
Evrendeki iki medeniyetin birden iletişim Yetisine sahip olma olasılığı, İletişim kurma isteği, Ve ardaki çok uzun mesafeler Bu kozmik sohbeti zorlaştırıyor.
The chances that two intelligent civilisations have the ability to communicate, the desire to communicate, and are around long enough to communicate makes this cosmic chat even tougher.
Bu durumu bayağı zorlaştırıyor.
- Mmm. - Hmm. - It makes it rather difficult.
Bazı inasanların mantığı yok, bu da hayatı zorlaştırıyor.
Some people have no consideration, which makes life more difficult.
Para kazanmayı zorlaştırıyor.
It makes it very difficult to earn money.
- Bu işleri daha da zorlaştırıyor.
That makes it all the more difficult.
Neyi zorlaştırıyor?
Difficult?
Bu işleri biraz zorlaştırıyor, değil mi?
Makes things a little tough for us, doesn't it?
İşleri daha da zorlaştırıyor.
It makes things much worse!
- Bu işimizi zorlaştırıyor.
- Well, that makes it kind of tough.
Ama bu kesintiler işimizi zorlaştırıyor.
- But a slow payoff cuts down on the play.
Hangi tarafta olduğunu bilememek işi zorlaştırıyor.
Not knowing what side you're on must make things complicated.
Anchor ve tutuklanman hakkındaki şakalar her şeyi daha zorlaştırıyor.
The jokes on Anchor, and arresting you would only make it worse.
Bir suç belirtemeyişimiz Sör Edward'ı rahatsız etti. Bu, durumu zorlaştırıyor.
Sir Edward is disturbed that we have not been able to think of a charge, which makes it awkward.
- Bu işi zorlaştırıyor, değil mi?
- Now, that ain't much help, is it?
Gene de, kış her şeyi daha çok zorlaştırıyor.
But winter makes things tougher.
Bazan hayatımı zorlaştırıyor.
It sometimes complicates my life.
Bu açıklamamı zorlaştırıyor. O biraz, yani tuhaftır.
Makes it all the more difficult to explain his little quirk.
Hava koşulları işimizi zorlaştırıyor tabii.
On that white stallion, that's as good as a week.
Burası sıcak, çok sıcak. Ve bu, düşünmeyi zorlaştırıyor.
COLONEL DONOLAN, IT'S HOT, SEE?
- Aramızdakilerin anlaşılmasını zorlaştırıyor.
- makes difficult understanding between us.
Bu işleri zorlaştırıyor.
That makes things difficult.
Orada yeni bir şifre çözücü var da işleri zorlaştırıyor, o yüzden rapor kontrol için geri gönderildi.
They got a new deciphering clerk who's made a hash of things, and it's gone back for checking.
Kum fırtınası işi daha çok zorlaştırıyor gibi görünüyor., öyle değil mi? 286 00 : 26 : 41,678 - - 00 : 26 : 45,223 Ne? ne diyorsun sen?
The sandstorm'll make it more difficult, won't it?
Kadının geniş kenarları şapkası yüzünü görmemizi zorlaştırıyor.
The hat makes positive identification impossible.
Bize dayattıkları hayat, organize olmayı zorlaştırıyor.
The life they impose on us makes organisation difficult.
Gurubun idaresini de zorlaştırıyor.
It makes it hard to lead the group.
Tutumun bazı şeyleri zorlaştırıyor.
Your attitude makes things so awkward.
Fırtına atmosferi iyonize ediyor, aramayı zorlaştırıyor.
The storm is ionizing the atmosphere, captain. Getting difficult to probe through it.
İki sebep var ki, seninle konuşmamı zorlaştırıyor.
There are two reasons I must talk to you
Bir yol bulmaya çalışıyorum ama hastalığın hızı işi zorlaştırıyor.
I keep looking for an approach, but the speed at which the illness has travelled makes it doubly difficult.
İp parçası, tahta, ölü muhabbet kuşu, serçe, her şeyi alıyor ama bu veznedarın işini çok zorlaştırıyor.
He takes bits of string, wood, dead budgerigars, sparrows, anything, but it does make the cashier's job very difficult ;
Bu karar vermemi zorlaştırıyor ama unutmamı kolaylaştırıyor.
It makes it harder to decide, but easier to bear.
Bir ailem, iki çocuğum var ve bu işleri biraz zorlaştırıyor.
I got a family. I got two kids, so that... - And that makes it difficult.
Bu durum filmlere bakmayı daha da zorlaştırıyor. İkinci bir izlemeye kadar birinci etki genelde ortaya çıkmıyor.
This makes it harder to look at films the 1st effect often doesn't appear till a 2nd viewing.
Tobruk olayı, Malta'ya insani yardım sağlanmasını zorlaştırıyor.
The loss of Tobruk will make supplying Malta even more difficult.
Tartılarda hile yapmayı zorlaştırıyor.
It makes it very difficult to give short weight.
Şehir yaşamı arkadaş edinmeyi zorlaştırıyor.
Here in the city it's hard to make friends.
Bu da durumu kanıtlamamızı zorlaştırıyor.
And that doesn't help support a case for possession.
İşimi zorlaştırıyor.
Makes it harder on me.
Bu da elmasların bende olmadığını açıklamamı daha da zorlaştırıyor.
Which makes it all the more difficult to explain that I don't have the diamonds.
Bu zincir, sohbet etmemizi zorlaştırıyor.
This ball and chain kind of makes it hard to converse.
Her gün başka bir erkekle birlikte olması, Petar'ın babasını belirlemeyi zorlaştırıyor.
She changed men every day, so it's very difficult to determine who is Petar's father.
Bu onu ele geçirmemizi zorlaştırıyor.
Made it difficult for us to get him
Harika iş yaptınız ve müthiş bir yaz oldu....... şu anda konuşmak istemediğim bir iki ufak tefek şey haricinde ama her şeyin ötesinde bir şeyler paylaşıp yakınlaştık ve bu, veda etmeyi daha da zorlaştırıyor....... ama umarım bir iki şey öğrenmişsinizdir.
You've all been a really terrific bunch of CITs, and we've had... All had a terrific summer, except for a few minor incidents that I don't wanna go into right now. But, through it all, we share things, and we become closer, and that even makes it harder to say goodbye, but I hope you've learned a lot of things,
Neden okadar zorlaştırıyor?
Why does he make it so hard on himself?
Bu, tarafsız kalmanı çok zorlaştırıyor olmalı.
That must make it very hard for you to remain impartial.
Bir şekilde adil değilmiş gibi görünüyor ve bu durumu daha da zorlaştırıyor.
Somehow it just doesn't seem fair, and that makes it very difficult.
Bu, özellikle kapı komşusu olmayı zorlaştırıyor.
And it makes it rough, especially living next door.
Sadece zorlaştırıyor.
Only more difficult.
Bu daha da zorlaştırıyor.
That makes it tough.
Sanırım seni kaybedecek ve bu, sana "hoşçakal" demesini zorlaştırıyor.
I think he's gonna miss you and that makes it hard for him to say goodbye.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]