English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → inglés / [ Z ] / Zıkkım

Zıkkım traducir inglés

279 traducción paralela
Eğer gösteriye yeniden sokacaksa, bir kase zıkkım olsa yerim.
If it'll write me back in the show, I'd go for a bowl of anything.
Sana şu zıkkımı içme demiştim.
I thought I told you to stay sober.
O zıkkımı sana alacağım.
I'll get the stuff for you.
Bu zıkkımı sen alsan herif ne derdi acaba Kaplan.
I wonder what he would have said if you'd bought the stuff, tiger.
O zıkkımı aldığında yanındaydım.
I was with him when he got that stuff.
- Jimmy, o zıkkımı nereden buldun?
- Jimmy, where did you get that stogie?
Baba, zıkkım dediğin şey, bir Havana panatella'sı.
This ain't no stogie, Pop. It's a Havana panatela.
Bırak şu zıkkımı!
Stop it!
Bırak zıkkımlanmayı da biraz dinle tamam mı?
Just pay a little attention, right? You can eat during recess.
Sen hangi zıkkımı içeceksin? "
What's your poison, then?
O da ne zıkkım?
Ookami Itto? ! What the heck's that?
İçeri girmek için kestiği cam parçasını görebiliyorsunuz. Hemen aşağıda, çiçek tarhında merdivenin 28 numara ayakkabılarının ya da her ne zıkkım giyiyorsa izleri var.
And down there, the imprint of the ladder in the flower bed... and the size 28 boots, or whatever the hell it was he was wearing.
İçkiyle karışınca... adamı mahveder bu zıkkım.
Mix it with booze you get one hell of a Mickey Finn.
Dövüşten önce şu zıkkımı içme.
Don't drink that piss before a fight.
Bu zıkkımın ne kadarını çıkaracağız?
How much of that junk are we gonna bring up?
Bu zıkkımları iki gün saklayacağım.
I'm only gonna keep the buggers two days.
Eğer şu zıkkımı boğazından aşağı akıtmayı bırakabilirsen... bir şair gibi hissetmeni sağlayacağı umuduyla... belki ne yaptığım ya da ne yapmadığım hakkında konuşmak yerine... böyle şeylerden konuşabilirsin.
If you could stop pouring that junk down your throat in the hope that it'll make you feel like a poet, you might be able to talk about things that matter instead of where I do and don't work.
Bu zıkkım buraya nasıl geldi be?
How the hell did that come?
Çin'de bu zıkkımı her gün yiyorlar.
In China they have to eat this shit every day.
Ne zıkkım koydun içine! ?
Which ray put him to bed?
Var ya gençler bu zıkkımı biraz azaltsanız iyi olur.
You know, you guys really ought to cut down.
Onun zıkkım çekmekten kafası uçmuş.
He's out of his mind, sniffing that crap.
Ben bütün gün bu zıkkımı pişirmek için eşek gibi çalıştım.
Hey, punk, I've been slaving all day making that slop.
Ne zıkkım yiyorsunuz siz..?
What the hell are you..?
Hey, nasıl oynandığını biliyoruz bu zıkkımın.
Hey, we know how to play softball.
- Bunun içindeki zıkkım da nedir?
- What in blazes is this?
Bu zıkkım seni öldürecek.
That shit will kill you.
"Bu zıkkım seni öldürecek."
"That shit'll kill you."
Şu ana kadar bulduklarıma bakarsak, bu zıkkım, melekler ve cennetteki ikinci savaş hakkında.
Well, from what I can make out so far, this thing seems to be mostly about angels and the second war in Heaven.
Ne bir uyarı, ne bir açıklama aldım arkanda bıraktığın bu zıkkımla baş etmek zorunda kaldım.
I didn't get a warning, an explanation, and I had to deal with all the ugly shit you left behind.
Şimdi al şu zıkkımı da arabamdan uzaklaş.
Now take this shit and get away from my car.
Kendi zıkkımını içmeliydin.
Must have shit yourself.
Koluna o zıkkımı vurmaya devam ettikçe kimse seni ciddiye almaz.
You keep banging that shit in your arm, ain't nobody going to take you serious.
Zehir zıkkım bu kadarı.
That's wormwood, wormwood.
Çıkın dışarıda için şu zıkkımı!
Go smoke outside!
O zıkkımın zararlarını biliyor musun?
You know what crap like that does to your body?
Biraz meyve ye, bir kâse yulaf ezmesi ye ne zıkkım yersen ye ama rahatla, tamam mı?
WHATEVER THE HELL IT IS YOU EAT, AND RELAX, ALL RIGHT? ALL RIGHT. SHE TALKS ONLY TO YOU.
- Hayır, zıkkımın kökü.
- No, a root beer.
Artık şu zıkkım olmadan da başarabileğini biliyor.
He just feels he could do without all that flack again, you know.
Eminim, zengin teyzelerinizin tekerlekli sandalyelerini sürmekten bıkkınlık duymuş olan her biriniz asansörlere verdiğim değere katılırsınız.
I'm certain that any of you who have wearily pushed rich maiden aunts in their wheelchairs share my appreciation of elevator shafts.
Bakl, farz edelim ki ayaklarımızı yere basıp, mantıklı konuşalım, benim gibi bir bıkkın bile bunu yapabilir. Aksi takdirde bir yere varamayacağız.
Look suppose we come down to earth and use words that make sense to a boor like myself otherwise we'll never get anywhere.
Huzura kavuşturduklarımızın bıkkınlığı bize yük oluyor.
The weariness of those... to whom we bring rest burdens you.
- Canınız mı sıkkın senatör?
- Something troubling you, senator?
Kaçınmaya çalıştığımızın % 99'u bıkkınlık ve % 1'i korku paniktir.
It's 99 % boredom and 1 % scared-shitless panic which we try to avoid.
Arkadaşımız KK holikopter kazasında ölmüş.
Our friend kk has died in a helicopter explosion.
Fındıkkıranınız var mı?
Got a nutcracker?
Ne zıkkım oldu?
What the hell happened?
Bu ne zıkkım öyle?
Who the hell is that?
Biraz canınız mı sıkkın, efendim?
You a bit cheesed off, sir?
Fleischman, senin canın sırf Pierre'e inandığımız için hepimizin moron olduğumuzu düşündüğün için sıkkın.
Fleischman, you're just depressed because you think we're all morons for believing in Pierre.
# Bir başımıza ve canımız sıkkın
# All alone and feeling blue

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]