Üçkağıtçı traducir inglés
707 traducción paralela
Bu onu Cadılar Bayramı şekerleri gibi hayatlarında bir gün bile çalışmamış olan üçkağıtçılara dağıtmak anlamına gelir.
That means handing it out like Halloween candy to a bunch of grifters who've never done a day's work in their lives?
Ama kodeste senin gibi üçkağıtçılarla nasıl başa çıkılabileceğini öğrendim.
But in jail, I learned how to handle crooks like you!
Bir iki tane üçkağıtçı müfettişimiz vardı.
We had one or two crooked inspectors.
O üçkağıtçıyla iş mi yapıyorsun?
Running errands for that racketeer.
Seni üçkağıtçı.
You faker.
İşte bu sebeple üçkağıtçı oldum.
And that's why I became a cheat.
Şu kaptan öyle üçkağıtçı ki, asıl onun hapiste olması lazım.
That captain's so crooked, he ought to be wearing a number.
Zannederim ki şu Yanki üçkağıtçıları bile Missisipi etrafında dönecek kadar akıllı değiller.
I reckon even those Yankee sharpers aren't smart enough... to turn the Mississippi around.
- İzci üçkağıtçıymış demek.
- Boy ranger had a racket.
O üçkağıtçının iki kira borcu var.
That grifter owed me two months'rent.
- Buna üçkağıtçılık denir, patron.
- That was a dirty trick, boss.
- Evlendiği şu üçkağıtçının.
- That scoundrel she's married to.
Sen ve üçkağıtçı atın.
You and your trick horse.
Üçkağıtçılık, Komutan, düpedüz üçkağıtçılık.
Trickery, Commander, sheer trickery.
Sen çok üçkağıtçısın.
You're pretty shifty, aren't you?
Şu ana kadar ufak çaplı bir üçkağıtçıydım.
I was a small-time crook until this very minute.
Artık büyük çaplı üçkağıtçı oldum.
Now I'm a big-time crook.
Patronunun karısını aradan çıkarıp onunla kendisi evlenmek isteyen üçkağıtçı dişilere alerjim vardır.
I have an allergy against getting mixed up with tricky females... who want to knock off the boss's wife and marry him for themselves.
Onlar da tıpkı bizim gibi üçkağıtçı.
They're all hustlers just like me.
Ve üçkağıtçı bir avukat için ilginç oluyor.
And for such a devious kind of barrister, too.
Sen de kendine karşı üçkağıtçısın, değil mi?
You're pretty devious yourself, don't you think?
Sahtekâr, üçkağıtçı ve bir çeteci.
A crook and a cheat and a gangster.
Bu üçkağıtçılar kolay korkarlar.
These shysters scare easy.
Bay Meacham, siz terbiyesiz, yalancı, iki yüzlü ve pis kokular yayan bir üçkağıtçısınız.
Mr. Meacham, you're a blackguard, a liar, a hypocrite and a stench in the nostrils of honest men.
Charles aptal, budala, üçkağıtçının teki.
Charles is a fool, a gull, a knave.
Bir üçkağıtçı.
It's a dodge.
- Bana bakın, üçkağıtçılar —
- Listen, chisellers...
Bu kanunlara ters ise sanırım o zaman ben bir üçkağıtçıyım.
If that's illegal, I guess I'm a crook. - Yeah.
Fig, koca bir üçkağıtçısın. Ama 10 kasa alıyorum.
Fig, you big crook, but I take ten.
O 14 yaşındayken, bana üçkağıtçılık numaraları öğretirdi.
When he was 14, he taught me the three-card trick.
The Furies'te üçkağıtçı bir kumarbaz olmayacak ve benim Darrow diye bir oğlum yok.
I'll have no grit-eatir blackleg gambler on The Furies, and I'll have no son of a Darrow.
Buradan Santa Fe'ye altın ya da gümüş tırtıklamak için gelmiş dolar yağmacısı bir üçkağıtçı olduğunu.
A dollar-grabby blackleg who'd drag his belly from here to Santa Fe... - for three dollars in gold or in silver.
- Ona bir söz verdim. Senin ne üçkağıtçı paragöz biri olduğunu göstereceğim.
- I have her word I can show you up for the puny, money-loving red-eye you be.
- Bence adam üçkağıtçının biri.
- I think he's a crook.
Seni yaşlı üçkağıtçı!
you old humbug!
Senin hatırına bir üçkağıtçı oldum. Kendim için olmayacağım.
I've been an impostor for your sake, I'll not be one for my own.
üçkağıtçı, aşağılık, engerek yılanı, alçak!
Knave, wretch, viper, villain!
Tam bir üçkağıtçıydı, her zaman hile yapar, aşırırdı.
He was a big time operator, always hustling, always scrounging.
Benim yüce mutluluğumun ne olduğunu anladığın zaman, senin için de küçük bir üçkağıtçılık payı hep olacaktır.
When you get an idea that's for my ultimate happiness, there's always a little angle for you.
- Minik Judy'de bile üçkağıtçı bir yan var.
- Even little Judy's got an angle going.
Herkeste bir üçkağıtçı yan vardır.
Everybody's got an angle.
Ben ve kız kardeşim üçkağıtçılık yapmayız.
My sister and I don't play angles.
Demek istediğim, benim kadar gösteri dünyasının içindeyseniz,... üçkağıtçı insanlara alışıyorsunuz.
All I'm saying is, when you've been in show business for as long as I have, you get used to people working angles, that's all.
Bunun bir tür üçkağıtçılık olduğunu düşünecek.
He'll think it's some kind of an angle.
Hadi, söyle bana. Bir üçkağıtçı, diğerine.
Come on - tell me, one hustler to another, huh?
Koether onun biraz üçkağıtçı olduğunu düşünüyor.
Koether seems to think he's a bit shady.
Adi, üçkağıtçı, dolandırıcı bir serseri.
A cheap, chiselling, conniving bum.
Burada üçkağıtçılara yer yok bayım.
We don't like tinhorns around here, mister.
O bir üçkağıtçı.
The man's a scoundrel.
- O üçkağıtçı mı?
- That chiseller.
Bazıları bana "üçkağıtçı bir kumarbaz" der.
Some call me a grit-eatir blackleg gambler.