Acıyor traducir español
22,473 traducción paralela
Çok susadım. Acıyor.
Estoy sediento.
- Sadece biraz acıyor.
- Sólo duele un poco.
Çok acıyor...
Me hace daño en...
Çok acıyor.
Definitivamente duele.
Acıtıyor mu?
¿ Duele?
Acıyı alıyor, acı vermiyor.
Se lleva el dolor. No lo provoca.
Scorann! Yeni Thane'iniz size bir Deri Değiştiren'e bir yatak, eşine de mahkeme kapısı açıyor!
¡ Scorann! ¡ Vuestra nueva Thane le da un lecho a un cambiapieles y un juicio a su esposa!
Gideon'a göre terör örgütlerinin yasadışı silah satın aldığı büyük bir açık arttırma yapılıyor.
De acuerdo con Gideon, hay una gran reunión de grupos de terroristas y radicales buscando comprar armas ilegales.
Kelimenin kendisi zaten açıklıyor.
La historia... La clave está en la palabra misma, su historia
- Bu pek çok şeyi açıklıyor.
- Eso explica mucho.
- Bu da kontrolü daha çok kaybetmene yol açıyor.
Y está haciéndote perder más el control.
Bak o işbirliği yapmıyor diye senin Pepsumla bağlantını bulamayacak değiller. Senin bir açığını bulmalarına engel değil.
Mira... solo porque no esté cooperando no significa que no puedan vincularte con Pepsum, no significa que no pueda atraparte por algo más.
Irkı, kültürü, kapitalizmi ve demokrasinin batı medeniyetini nasıl yok ettiğini açıklıyor.
Explica la raza, la cultura, el capitalismo, y cómo la democracia destruyó la civilización occidental.
Evet ve elin de acımıyor.
Y no lastima las manos.
Ama belli çevreden gelen yoksul siyahi ya da Latin çocuklara hiç acımıyor.
Pero los pobres negros y latinos del barrio reciben numerosas sentencias.
Verilere göre tüm insan davranışları acıdan kaçma üzerinde yoğunlaşıyor.
Según la información, todo comportamiento humano gira en torno a la evasión del dolor.
Gerçekler acıtıyor, değil mi?
La verdad duele, ¿ eh?
Neden bir tekel falan açıp işletmiyor ki? Şoförlük yapmıyor?
¿ Por qué no puede tener una bodega o conducir un autobús?
Bu, neden savaş karşıtı olduğunu açıklıyor.
Eso parece haber sido la gota que colmó el vaso. Literalmente.
İncinmiş, acı çekiyor olabilir, ama o yaşıyor.
Puede estar herida, puede estar sufriendo, pero está viva.
Bu ikisi açıkça hükümetinize çalışıyor. Doğrudan ya da dolaylı olarak. S.H.I.E.L.D. ajanı olarak.
Estos dos están trabajando obviamente... para su gobierno directa o indirectamente... como agentes de S.H.I.E.L.D...
Size dağıtılan metinde bunların hepsi açıklanıyor.
Creo que estos son todos se explica en el folleto.
Bu, birbirimizi insanlara tanıştırırken de çok tuhaf bir duruma yol açıyor.
Y se torna raro igualmente, como a la hora de presentarnos.
Daha önce hiç tuz peeling i yaptırmadım. Acıtıyor mu?
Nunca me han dado un masaje con sal. ¿ Duele?
Bu, ona şeker vermeyip doğal olarak ölmesini sağlayacaklarını açıklıyor.
Que bastaba con retirarle el azúcar para tener una muerte natural.
Finansal açıdan çok mantıklı, anlıyor musun?
Pero es lo más sensato, en términos económicos.
Ev iki güne açık arttırmaya çıkıyor.
La casa saldrá a subasta en dos días.
Hangi tuşla açılıyor?
¿ Qué botón es?
Küresel sıcaklık yükselip olağanüstü hava olaylarına yol açıyor.
Las temperaturas globales se están elevando dando como resultado climas extremos.
Bu neden gelecekte kaza yaptığımızı açıklıyor.
Bueno, eso explica cómo es que estamos aquí, varados en el futuro.
Evet, bu her şeyi açıklıyor.
Sí, eso aclara las cosas.
Acıtıyor!
Duele.
Acımıyor.
No duele.
Acıyor!
¡ Duele!
Acıyor mu?
¿ Duele?
çekici esmer telefon açıyor.
NERVIOSA, AGITABA LAS LLAVES DEL COCHE.
- Açıkçası... Ben... Darhk'ın şu an kazanıyor olmasının sebebinin aşırıya kaçmamam olduğunu düşünmeden edemiyorum.
Bueno... es que no puedo evitar pensar que el motivo por el que Darhk está ganando es que no he estado dispuesto a ir lo suficientemente lejos, y que si lo hubiera estado, si lo hubiera hecho,
Bu açıklıyor işte. Laurel'ın odasına girip çıkan insanlar vardı... -... doktorlar, hemşireler, hademeler.
Había gente entrando y saliendo de la habitación de Laurel... médicos, enfermeras, celadores.
Açılmıyor.
No va a salir.
Biraz daha acıtıyor.
Duele un poco más.
Bu da son bir haftadır neden burada kaldığımızı açıklıyor.
Lo que explica por qué ha estado encerrado aquí durante la semana pasada.
İçindeki Örümcek Adam hemencecik açığa çıkıyor.
Encuentras a tu Spiderman interior realmente rápido.
Yani, bu herşeyi açıklıyor.
Eso explica todo.
Bu o kuyuya kapatılmasını açıklıyor.
Eso explica por qué lo sellaron en ese pozo.
Mm-hmm. Dur, bu başka bir şeyi de açıklıyor.
Espera, eso también explica otra cosa.
Açık arttırma başlıyor.
Empezaremos ahora la subasta.
Bu, tüm o ortadan kaybolmaları, yalanları, bahaneleri açıklıyor. Hepsi bunun yüzündenmiş.
Eso explicaria las desapariciones, las mentiras, las excusas, fue por... por esto.
Bu yüksek miktarda kalıntıyı açıklıyor. - Öyle mi?
- Esto explica la alta concentración de restos. - ¿ Usted cree?
Sol omzumun arkasında üç sıra açık masa var. Önünde cam bölme var. Bu bölme ofisi toplu alandan ayırıyor.
Por encima de mi hombro izquierdo hay tres filas de mesas sin panel divisorio en frente de un cristal divisorio que separa la zona diáfana de un despacho.
Danny açıklamasını doğrulaman için baskı yapıyor muydu?
¿ Les obligó Danny a que corroboraran su versión de los hechos?
Ağlıyorum çünkü berbat bir hafta geçirdim ve vücudumda gezen hormonlar memelerimi o kadar şişirdi ki sutyenime sığmıyor ve inanılmaz acıtıyor.
Son porque he tenido una semana de mierda, y porque las hormonas que inundan todo mi cuerpo me han hinchado tanto las tetas que no me cabe el puto sujetador y me duelen.