Altar traducir español
1,915 traducción paralela
Bir sunak bul, ordu dirilt.
Abrir un altar, levantar un ejército.
Ve ilk kızım Tricia ile yaptığımız gezinti yürüyüşü.
El día que llevé a mi hija mayor al altar.
Kardeşlerim. Burada Tanrı'nın önünde diz çökmüş bulunuyoruz.
Hermanos y hermanas... aqui estamos, arrodillados al pie del altar.
Senin kızın evlenmek üzere.
Tu hija está a los pies del altar.
Prova bile olsa düğün günü terk edilmiş sayılır mıyım?
Lo dejaron en el altar.
Sunaktaki görevinden alınınca çok üzüldü.
Bien. Estaba molesto porque lo habían sacado del altar.
Sunak şarabını içerken yakalanmış.
Dijo que lo atraparon bebiendo vino del altar.
Sunakta gördüm. Konuşmadık.
Sólo lo he visto en el altar, no he podido hablar cara a cara.
Bence sunak şarabını, Donald'a Peder Flynn verdi.
Creo que el Padre Flynn le dio el vino del altar a Donald.
Madem öyle, neden oğlum sunak görevinden atıldı?
¿ Entonces cómo es que echaron a mi hijo del altar...
Başlangıcın ve sonun ve yine başlangıcın sunağına bak.
Contemplad el altar del principio y el fin. Y el principio.
Sunak, kiliseden sonra yapılmış.
El altar es más nuevo que la iglesia.
Üzgünüm, Billy sanırım bu evlilik kutsallaşamayacak.
Lamentablemente, Billy... no creo que esta unión vaya a llegar al altar.
Keşke onu eve getirebilseydim, mabedim yapardım.
Ojalá pudiera habérmelo traído. Hubiera hecho un altar.
Hiçbir şeyle ilgilenmiyordum. Çünkü o andan itibaren beni ilgilendiren tek insan beni koridorun sonunda bekleyen kişiydi.
Y no me importó... porque entonces, lo único que importaba... era la persona que me esperaba en el altar.
Zavallı kıza evlenme teklif etmişsin sonrada kaçmışsın.
Le propusiste matrimonio a esa pobre chica, y la dejaste plantada en el altar.
Sunakta bana katıl.
Ven aquí al altar, Tommy.
Oraya gidip Devon'la evlilik yemini yaptığında tüm dünyadaki kalpler kırılacak.
Y cuando ella se suba al altar y se case con Devon se partirán corazones en todo el mundo.
Ruhumu avucuma alıp ölüm kuyusuna kendim atacağım!
En mis manos, doy mi alma en el altar de la muerte.
Bu yüzden düğün günü o şaka gibi yeminleri edip durdun.
Nunca lo has sabido. Por eso esos votos en el altar fueron un mal chiste.
O kadar değilim galiba
Eso no sucede cuando pasaste tantas veces por el altar como yo.
Bunu kilisenin sunağına bırakmışlar. Aynı bu şekilde.
Esto fue dejado en el altar de la iglesia, exactamente como está.
Amaya için, ruh göre benim düğünde annem vardır... zaman sunak için yürüdü.
Amaya me dijo que el día de mi boda, el espíritu de mi madre estaría junto a mi, cuando fuera a caminar por el altar.
"... kadın iki güvercin almalı biri yanan kurban öteki günahlarının affı için.
luego lo despedazará en porciones y el sacerdote las dispondrá, con la cabeza y el sebo, encima de la leña colocada sobre el fuego del altar. "
"Kişi başını ve iç yağını kesip hayvanı parçalara ayırmalı rahip, bunları sunakta yanan odunların üzerine yerleştirecek."
"Y el sacerdote las dispondrá, con la cabeza y el sebo, encima de la leña colocada sobre el fuego del altar."
Kilise korosunda tanışmışlar. Kızın babası askermiş ama ölmüş. Dolayısıyla kürsüye kadar ona amcası eşlik edecek.
Se conocieron en el coro de una iglesia y... el padre de ella está muerto, era militar, su tío la llevará al altar.
Bemamızı süsleyen güzel çiçeklerden ötürü Hauptman ailesine şükranlarımı sunuyorum. Lütfen, ayinden sonra Kiduş için Kaiser Anma Salonu'nda bize eşlik edin.
Quisiera agradecer a la familia Taubmann por las hermosas flores que adornan nuestro altar y por favor acompáñennos tras el servicio Musaf para el Kish en el auditorio Keizer-Miller.
... ortada kahramanın mezarıyla mermer bir mihrak vardır.
En el centro está el altar de Porfirio con la tumba del héroe,
Peder yardımcısıyım.
Soy un chico de altar.
Bak bu sana rahip yardımcısının verdiği maske.
Oh, hey mira, es la mascara que el chico de altar te dio.
Bir kaç dakika önce yukarda Çılgınlar sunağında dua ediyordu.
Hace unos minutos estaba arriba rezando en el Altar del Loco.
Törendeki kim o halde?
Entonces quien esta en el altar?
- Tören mi?
- Altar?
Tebrikler, rahmetli Trudy'nin türbesine dokunulmuyor, ve ben de park yerimden olmuyorum.
Felicitaciones, Sr. Monk. El altar para su difunta amada Trudy está todavía intacto... Y todavía tengo mi lugar de estacionamiento.
Julie, düşünüyordum da... Babamın burada olmaması... Koridorda yürürken sana eşlik edecek biri var mı diye merak ediyordum.
Julie, estaba pensando, ya que papá no está... me preguntaba si tenías a alguien que te acompañe al altar.
Tamam sen bu sinir olayların ilahı olabilirsin ve ben de senin dehana tapıyor olabilirim ama bu şeyleri almayacağım.
Tal vez tú seas el dios juvenil de todo lo neuronal, y te alabo en el altar de tu genio, pero no te conseguiré todo esto.
Onun özerk devletinin kapısında siz çökmezsem beni affedin.
Perdóneme, si tampoco me arrodillo en su altar de autogobierno.
Seni kilisenin mihrabında tek başına bırakan kişi babandı.
Es tu padre el que te dejó solo en el altar.
Baylar, evet, sizin mihraba çıkma sıranız.
Señores. Sí, es hora de ir al altar.
Bu kadarcık içkiyle, hemen şimdi ruhumu şeytanın sunağına yatırıyorum.
Ahora mismo, con esta copa, clavo mi alma en el altar del Demonio.
Belki de ruhumu Şeytan'ın sunağına yatırmalıyım.
Quizás debería clavar mi alma en el altar del Demonio.
Tam orada yıllar sonra tapınağı yaptıkları yerdeydik.
Ahí mismo... donde después hicieron el altar.
Düğün bittikten sonra koridorda geriye dönerken annen eğilip dedi ki :
Bueno, cuando estábamos yendo hacia el altar tu madre se acercó y dijo :
Papaz koridorda yürümeye başlama işaretini göstermek için seni istiyor.
El ministro quiere darte las indicaciones ara caminar hasta el altar.
Bak, bu ikinci defa seninle koridorda istemeyerek yürümek zorunda kalışım oluyor.
Dios, esta es la segunda vez que tengo que caminar a regañadientes hacia al altar contigo.
Serbest bırakıldıktan haftalar sonra, bir otelde dolaşırken o sarışın güzelle karşılaşmasını daha sonradan, ailesini öldüren adamla ir zamanlar, aynı sokakta yaşamış olduğu ortaya çıkan, o kadınla evlendirme dairesinin koridorunda yürüdüğünü.
Paseándose por un hotel, semanas después de ser dado de alta y encontrándose con una hermosa rubia. Caminando hacia el altar con una mujer la que, resultó que una vez vivió en la misma calle que el hombre que había matado a su familia.
Tabii ki. Ama sanırım "para-için-üçüncü-kez-evlenmesi" sekteye uğradı.
Claro, pero creo que dejó de hacer su línea "tercer viaje al altar solo por el dinero".
Böyle bir an da tüm koşullar bir araya gelirse...
¿ Consiguió mi cuchillo del altar?
Altar bıçağım sen de mi?
Tiempo.
Sadece söyle sen
¡ Lo supe en el altar! ¡ No era un altar siquiera...
Evlilik için geldik, o zaman öyle olacak.
Vamos hacia el altar y a casarnos.