Basıç traducir español
7,269 traducción paralela
C'den başlıyorum. C, F ve G basıyorum. Kardeşim hep böyle değildi...
Yo la toco en do, así que es solo do, fa y sol.
Yazıcı emekleyerek basıyor sanki yazıyı.
¡ Esta impresora es muy lenta!
- Tek başına iyi iş çıkardığına bahse varım.
Estoy segura de que lo haces bien sola.
- Başından beri bizi bu - çılgın kadına mı getiriyordun?
Todo este tiempo, ¿ nos conduciste hacia esta demente?
Ama su, başının üstüne çıkmadan önce seni kurtarmam mümkün olmayacak.
Bueno. Pero no podré liberarte antes de que el agua cubra tu cabeza.
Mağara başımıza yıkılmadan buradan çıkalım.
¡ Sal de aquí antes que se derrumbe!
Ya gelmiş geçmiş en büyük ıstıcıyı aldı ya da başına bir şey geldi.
Así que, o se ha cogido las vacaciones en un balneario más largas del mundo o se ha metido en un lío.
Ben sana başından beri inanıyorum seni çılgın.
Espero una gran cantidad de vítores para que nuestro estudiante Ahn Chan Soo tenga una segunda victoria.
Hiçbir sorunu olmayan birinin yoldan çıkıp başına her türlü belayı açana kadar elinden geleni yapmasına harika bir örneksin.
Eres el perfecto ejemplo de una persona que no tiene problemas, y luego se asegura de tener todos los que haya.
Bu tehlikeli sularda yalnız başına açılması ve yırtıcılardan kaçınarak avlanmayı öğrenmesine az kaldı.
No pasará mucho antes de que el cachorro tenga que afrontar estas traicioneras aguas por sí mismo y aprender a atrapar su propio alimento, evitando los depredadores.
Diğerleri uyanıp ortaya çıktığında bu genç mirket zaten uyanmış ve görevinin başına geçmeye gidiyordu.
Mientras los demás se despiertan y salen, esta suricata joven ya está en marcha y en su camino a su puesto de vigilancia.
Aslında ustanın tek başına yapılan gösteri ile ilgilenmeyen ve dahası, mükemmel bir uyum bekleyen bir dişi için çırağına ihtiyacı var.
De hecho, el maestro necesita a su compañero de ala, porque una hembra ni siquiera mirará a un solista. Y además, ella espera una perfecta armonía.
Şu iki gıcığı kendi prosecco şakalarıyla baş başa bırakalım.
Ya sabes, dejamos a estos dos con sus jueguecitos de palabras.
Ve Samanyolunda dünya tek başına. Ancak son 20 yıldır akıllara durgunluk veren bir gerçeği açığa çıkardık. Galaksideki yıldızların büyük bir bölümünün gezegenleri var gibi görünüyor.
pero en los últimos veinte años hemos revelado alucinante verdad 0 parece que una gran fracción de estrellas en la galaxia tener planetas y de hecho muchas de esas estrellas tienen múltiples planetas estos planetas XO varían en tamaño desde planetas gigantes de gas más grandes que Júpiter en
Çünkü bu röportaj olayı Amir Hwang'ın başının altından çıkmış.
Capitán le dio la tarea para trabajar en color pimienta.
Metal çığlığı basıyor göğsüme okkalı bir darbe alıyorum aşağısı yukarısı yok tüy gibi hafifim.
Gritos metálicos. Algo me golpea directo en el pecho. No hay arriba o abajo.
- Çünkü yarın sen kendi başına bir maceraya çıkacaksın.
¿ Por aventura de mañana será todo tuyo.
Bay Sarphil, yaz başında yaşanan o talihsiz olayda oğlum Edward'ı temize çıkarmamda yardımcı oldu.
El señor Stav ayudó a limpiar a mi hijo Edward, de ese incidente desafortunado al principio del verano.
Tek başıma yürümeyi tercih ediyorum çünkü tanıdığım herkes çok sıkıcı.
Yo camino sola, todos los que conozco son aburridos.
Dağın başına çıkıp sana şarkı mı söylediler?
¿ Se reúnen en una cima y te cantan?
Ona daha fazla sorun çıkarmayacağından eminmiş çünkü o durumda senin başına daha büyük sorun açılırmış.
También que confía en que no le causará más problemas porque si lo hace, usted tendrá peores problemas.
Kilo G başını kaldırdı ve sırıttı "Ateş" diye bağırdı Sonra Suzy çıktı ortaya Kaltak Uzi'yi çıkardı bir anda
Grito "fuego", y luego llego Suzy La puta llego con una ametralladora Uzi
Başımda yeterince sorun yokmuş gibi bir de bu çıktı.
El ya tiene suficientes problemas.
Acaba sorun çıkarmadan önce baş başa kalmamızı bekleyebilir miydin?
¿ Crees que podrías esperar a que estemos solos antes de empezar a actuar?
Annem ve babamın başına gelenleri ben yaşasaydım insanların içinde iyiliği gören biri olmaktan çıkıp en kötüsünü bekleyen biri olur muydum?
A veces me pregunto si lo que les pasó a mis padres me cambió de alguien que pudo haber visto lo mejor en la gente a alguien que siempre espera lo peor.
Çığlıklar atarak. Yalnız başına. Sen de böyle öleceksin.
Gritando... sola... como tú morirás.
Ben de tekrar aşağı yüzdüm başımı kibarca onun başının önüne getirdim elimi kancanın üstüne koydum ve üst çenesine girmiş kancayı yavaşça çıkardım.
Así que volví a nadar hacia ella, y puse mi mano suavemente enfrente de su cabeza, y puse mi mano sobre el gancho, y lentamente saqué el gancho de su maxilar superior.
Merhaba, Kitap Haberleri'ne hoş geldiniz. Bu programda yeni çıkan kitap haberleri ve yazarların başına gelecekleri konuşuyoruz.
Hola y bienvenidos a Noticias de Libros, el programa que le dice que libros recibirá y también lo que los autores van a recibir.
Jon Jon, basın toplantısı için kemerleri çıkar, tamam mı?
Oye, Jon Jon trae los cinturones para la conferencia de prensa.
Amonyak hortumunun başında çalışmak ya da aptal bir Hyundai satıcısı olmak istemiyorum.
No quiero trabajar con amoniaco, ni de estúpido vendedor de Hyundai.
Dinleyin efendim. Bunların hepsi Deon'un başının altından çıktı.
Escuche, esto es obra de Deon.
Hiç tek başıma sokağa çıkmamıştım.
Nunca había estado por mi cuenta.
Evet, Garabedian çocuklarının yarısı da basın önüne çıkıyor.
Sí, si Garabedian no puede hacer que las victimas vayan a la prensa...
Basını kazanmaya çalışarak, yıllarca harika bir iş çıkardın.
Hiciste un trabajo impecable durante estos años.
- Bas gaza, bas! Çıkar bizi buradan.
¡ Arranca, arranca!
Şimdi iki yetişkin hatun lazım sahneye çıkacak yetişkin erkeklerle baş etmek için.
Pero busco a dos mujeres grandes para lidiar con estos tipos grandes que vienen.
Çalışmak sıkıcı yalnız başına
En soledad nunca hay diversión
Başının üstünden çıkar!
¡ Por sobre la cabeza!
Sadece el sıkışmaya gidiyorum. Eve döndüğümde... biraz bu odadan çıkacaksın... ve ikimiz baş başa vakit geçireceğiz.
Iré a cerrar el trato, y al volver a casa... saldrás de esta habitación un rato, y tú y yo... solo tú y yo, pasaremos tiempo juntos.
Başım belâya giriyor sonra, çılgınca şeyler yapıyorum.
Suelo meterme en líos. Hago locuras.
Bir sıyırıcı kartı okur, basılan tuşları kaydeder ve böylece şifre de alınır.
Un lector toma la tarjeta y registra los pulsos. Y el número de identificación personal.
"Bebeğim, baş başa bu gecenin tadını çıkarsak?"
"Nena, ¿ qué tal si los dos pasamos juntos la noche?"
Bir dahaki sefere işe tek başına çıkabileceğini Miller'a söylerim.
Le diré a Miller que puedes trabajar sólo la próxima vez.
Sayın Baş yargıç, mahkemeyi memnun ederse iddialarımı kısa ve öz tutacağım efendim.
Señor Presidente de la Corte, su Señoría, mi argumento será breve.
Sayın Baş yargıç, eğer bu yasa geçmişe dönük uygulanırsa birkaç ülkeye karşı iddiaların açılmasına neden olabilir. Bu da ileride uluslararası ilişkilerimizi güçleştirebilir.
Señor Presidente de la Corte, si esta ley se aplicara retroactivamente... abriría muchos casos contra muchos estados extranjeros, lo que complicaría aún más nuestras relaciones internacionales.
Sayın Baş yargıç, mahkemeyi memnun ederse FSIA'yı geçmişe dönük uygulamanın yasak olmadığına inanıyoruz.
Sr. Presidente de la Corte, su Señoría, creemos que aplicar esta ley retroactivamente no es impermisible.
Hükümetin endişelerine çok hassasız Sayın Baş yargıç. İçinden çıkılması zor bir iddia.
Comprendemos las inquietudes del gobierno, señor, en cuanto al tema de la caja de Pandora.
Yiyecek alıp gelmesi genelde üç saati bulurdu. Birden kimse beni fark etmeden kendi başıma dışarı çıkmak istedim, babam beni görse bile ben olduğumu anlamazdı.
Y suele ausentarse por tres horas cuando va a comprar comida y yo tenía un impulso repentino de salir solo sin que nadie me reconociera y de que, si mi padre me veía, no supiera que era yo.
İlk tarla işçisi Mississippi bataklığından sürünerek çıkıp da acılarını fonografa kaydettiğinden beri payımızı almak için yanıbaşındaydık.
Desde el primero que se arrastró con pies y manos para salir de un pantano de Mississippi y grazno su blues miserable en los aceitados cilindros, hemos estado aquí, tomando nuestra parte.
Bence de çok havalıydı ama basına çıkmayı sevmem.
Estuvo bien, pero no me interesa salir en la prensa.
Sonra, yanı başımızdan kopan çığın çıkardığı gürültüyü duymaya başladık.
Entonces empezamos a oir caer la avalancha pasando a nuestro lado.