Brighton traducir español
505 traducción paralela
Herneyse, Brighton'da geçirdiğim bir tatili hatırladım...
En una ocasión, estaba de vacaciones en Brighton...
Brighton'da bana aldığın yüzük.
Es el que me compró en Brighton.
London Brighton ve South Coast line,
Londres-Brighton y la línea de la costa sur,
Brighton'da seninle birlikte gördüğüm kız değil
Ella no es con quien lo vi en Brighton
Bir bombardıman uçağı Creighton'da sizi bekliyor.
Un avión le espera en Brighton.
Şey, diyebilirim ki, benim Matilda adındaki teyzemi anlatıyor, Brighton'da oturuyor.
Pues no sé. Me recuerda a mi tía Matilde de Brighton.
Çocukken, Brighton'da yaşıyorduk.
De niña viví en Brighton.
Bilirsiniz, "Brighton Hediyelikleri," "Tunbridge Wells Hatıraları."
Usted sabe, "Regalos de Brighton", "Obsequios de Tundbridge Wells."
Brighton'a.
Brighton.
Brighton'dan acele bir şekilde geldim. Paramı diğer çantamdan almayı unutmuşum.
Como he venido corriendo de Brighton, me he dejado el dinero en el otro bolso.
Gerçek hırsız Brighton'da yakalandı.
El verdadero ladrón fue capturado en Brighton.
Brighton Ekspres'le Kings Otoyolu'na çıkın ve otobüsle Ocean park yoluna girin.
Coja el Brighton Express hasta Kings Highway. ... y el autobús hasta Ocean Parkway.
Brighton'a yalnız gittiğini söylemedi.
No dijo que había ido sola a Brighton.
Bir hafta kadar Brighton'da olacağım.
A Brighton, durante una semana.
Betty Brighton.
Betty Brighton
Albay Brighton'ı gönderdim. O bir asker.
Envié al Coronel Brighton, un soldado.
Brighton silah isterse göndeririz.
Y si pide armas, se las daremos.
Bu Albay Brighton'ın işi.
Eso es cosa de Brighton.
Albay adamlarımı Avrupalı subayların komutasına verecek, değil mi?
Brighton quiere a mis hombres bajo oficiales europeos, ¿ verdad?
Ama sen Brighton'a söylemedin.
Usted no se lo ha dicho al Coronel.
- Brighton?
- ¿ Brighton?
Yıl bitiyor, Brighton.
El año está terminando, Brighton.
Allah'a şükret, Brighton suratını da kendin gibi aptal yaratmış.
Dé gracias a Dios, Brighton de que Él le diera cara de tonto.
Onu bana Brighton'da almıştın.
Es el que me compró en Brighton.
Hanıma selam söyle, Brighton'a gezmeye gidersiniz.
Lleve a su señora a Brighton y salúdela de mi parte.
Bir grup meyhaneciyi at yarışlarına götürüyorum.
A por los dueños de un bar que van a Brighton a las carreras.
Dinlenemem! Meyhanecileri at yarışlarına götürüyorum.
¡ Si voy a Brighton con vendedores de alcohol licenciosos!
Brighton'da yaşıyor. 8 çocuklu.
Vive en Brighton. Tiene ocho hijos.
Sekreteri Fiona'yla Brighton'daki Cheeseborough Otel'e yerleşti.
- Pensé que le gustaría saber que acaba de registrarse en el hotel Cheeseborough de Brighton con su secretaria Fiona.
Her şey beş yıl önce beraber Brighton'a tatile gittiğimizde başladı.
Todo empezó hace cinco años cuando empezamos a ir... de vacaciones juntos.
Brighton'daki kraliyet yazlık sarayında. Üç yıl önce.
En el Royal Pavillon de Brighton hace tres años.
Benim gibi sürekli seyahat edenleri bilirsiniz... Bir gün Brighton'da, diğer gün Birmingham'da...
Si estás viajando como yo, sabes, un día en Brighton y en Birmingham el siguiente.
Onlar da Brighton'a gittiler... Beryl'in babasını ziyarete.
Se fueron a Brighton por un tiempo para estar con el padre de Beryl.
Tatile, Brighton'a gitmemizle başladı.
Comenzó cuando fuimos juntos a Brighton de vacaciones.
Ve geçen hafta sonu Brighton'da, sanırım bunu da bizim için o ayarladı.
El fin de semana pasado en Brighton, supongo que él también lo organizó.
Tabiki bunu Brighton'daki dükkanda daha da abartarak sunuyoruz.
En Brighton insistimos más en eso.
Londra'daki dükkan gayet güzel çalışıyor. Brighton'daki de neredeyse aynı durumda. - Seneye bu zamanlarda...
El local de Londres va bien, el de Brighton cubre gastos.
Daha sonra bu plan küçültülmüş, Folkestone ve Brighton arasına 9 bölüğün çıkması ve bunların da 2 hava indirme bölüğünce desteklenmesi şekline dönüşmüştü.
Más tarde se redujo el desembarco a 9 Divisiones, entre Folkestone y Brighton apoyadas por 2 Divisiones Aéreas.
Bana New Brighton rıhtımı gibi geldi. Ne olduğunu tam olarak çözemedim.
Me pareció que los muelles de Nueva Brighton, pero no estaba seguro.
Tüylü bir şapka giydirsen, Brighton'daki hiçbir kız onunla boy ölçüşemez.
Con un sombrero y una pluma, no habría muchacha en Brighton que la pudiera igualar.
Soho'dan Brighton'a hemen hemen her tarafta.
De SoHo hasta Brighton, debo haber jugado con todas.
Brighton yılın bu zamanında çok güzel olurmuş.
Dicen que Brighton es una maravilla en esta época del año.
Sen bana Brighton'a daldığını söylememiş miydin?
¿ No buceaba en el Brighton?
Brighton'a daldık.
Sí, en el Brighton.
Amcam her sabah Brighton'ın arkasındaki Downs'ta ata binerdi. Melon şapkasını ve and binici pantolunu giyerdi.
Mi tío solía ir a montar en los Downs cerca de Brighton, vestido con bombín y pantalones de montar.
1977, 22 Nisan akşamı... Mary Alice Brighton'ın üzerinde bir etkisi olmuş olabilir.
En la noche del 22 de abril, 1977 posiblemente afecto a Mary Alice Brighton.
Kız kardeşiniz dedi ki ; Brighton'daki eviniz için 87.000 £ teklif edilmiş.
Dice que le han ofrecido 87.000 libras por su casa de Brighton.
Brighton'a giderken giyeceğim.
Me lo pondré para ir a Brighton.
Brighton'daydım.
Estaba en Brighton.
Brighton'un nesi var?
¿ Qué pasa con Brighton?
Brighton hep yeterince iyiydi.
Siempre nos ha gustado.