Cactus traducir español
567 traducción paralela
Seni... aptal, sefil kaktüs!
¡ Tú,... tú,... miserable, asqueroso, cactus!
- Kaktüs Çocuk da buradaymış.
- Si no es Cactus Kid.
Senle ben bir an önce kaktüs aramaya başlasak iyi olacak sanırım. Bulabilirsek tabii.
Como están las cosas, tú y yo vamos a tener que sacar agua de los cactus... si los conseguimos.
Suyun nerede olduğunu biliyorum. İşte burada. Kaktüslerde.
El agua que podamos conseguir solamente la vamos a obtener... de estos cactus.
Hadi, biz gidip su doldurmaya devam edelim.
Volvamos al oficio de exprimir el cactus.
Kaktüslerden alabileceğim bütün suyu aldım. Artık bitti.
Bueno, ése era el último de los cactus que teníamos, ¿ no?
Bu yaşlı saguaro kaktüsüne çakılan taşlar üç yönü gösteriyor... ama sadece kuzeyi gösteren taşı izlersen... yukarıdaki kayalara oyulmuş işaretlere ulaşıyorsun.
Las piedras clavadas en ese viejo cactus señalan tres direcciones, pero sólo la que apunta al norte conduce a algún sitio, a unos signos esculpidos en aquellas rocas de allá arriba.
İşte, kaktüs tabeladan 183 metre mesafedeki çıkıntı.
Ese es el saliente, a 183 metros de la señal en el cactus.
Son iki gündür bir nedenden çok sessizdin.
Ultimamente te comportas como si te hubieras sentado sobre un cactus.
Etrafta kaktüs ne kadar çok?
- ¿ Dónde? ¿ En medio de estos cactus?
Kaygan kumla ve arabanıza zarar veren taşlarla kaplıdır kaktüsler arasında kaçışan bıldırcınlar ve bir bulut misali kumrular yükselir.
De arenas cambiantes y rocas irregulares de perdices entre los cactus y tórtolas que se elevan a las nubes, suaves y rumorosas.
Bunlar salamura kaktüs üzümleri.
- ¿ Esto? Son uvas de cactus en conserva.
Kaktüs gibi dikenleri olan bütünüyle gri bir el hakkında.
Murmurando algo sobre una mano gris, con espinas, como un cactus.
Bu odada bir kaktüs olduğunu hatırlıyorum, saksının içindeydi.
Había un cactus en este tiesto.
Eğer bu kaktüs de aynı mutasyona maruz kaldıysa bitki ve hayvan arasında bir benzerlik, bir birleşme olabilir.
Si estos cactus mutaran igual, saldría una unión entre planta y animal.
En bol su Pigweed'lerde vardır.
- Los cactus tienen mucha agua. - ¡ Cactus!
adamın biri bu eyeri satın aldı. Atın üstüne koydu ve bu özengiye ayağını bastığında kendini kaktüslerin üzerine oturmuş bulur.
Si uno compra esta silla, sale deprisa y se sube al estribo, acabará, seguramente, sentado sobre un cactus.
Böyle güzel birini kilitleyip anahtarını da sicilyaya gönderecekti az kalsın..
Está bien encerrar una chica en Sicilia, solo rocas y cactus.
Kaktüslerden ve kayalardan, başka bir bok yok orada!
¡ No hay donde ir allá! Nada más que rocas y cactus...
Kaktüs senin kıçına mı battı! Ben de sicilyalıyım!
¡ También debe haber rocas y cactus en su casa!
Giysilerini çıkartıp, onu çırılçıplak bıraktılar her yanına kaktüs sürdüler, derisi parçalanana kadar.
Le arrancaron la ropa y la arrastraron por los cactus hasta que su carne...
El Paso'da biri, çıplak olarak kaktüsün üzerine atlamıştı.
Como uno que conocí. Se desnudó y saltó en unos cactus.
Gece çiçek açan kaktüsler görmek istiyorum. Beni nereye götürürdün?
Quiero ver cactus que florecen de noche. ¿ Adónde me llevaría?
- Kaktüsler çiçek açmıştır.
- El cactus está floreciendo.
Kaktüs çiçeklerini görmek istediğini söyledin.
Usted dijo que quería ver la flor de cactus.
Bugüne dek gördüğüm en güzel kaktüs gülü.
Es la flor de cactus más bonita que he visto.
Yüzün biraz daha renklenirse kaktüs gülünden güzel olacaksın.
Un poco más de color y serías más bonita que la rosa de cactus.
İşte kaktüs gülünüz.
Ahí tiene su flor de cactus.
Hallie, Tom'un tabutuna kaktüs güllerini kim koydu?
Hallie, ¿ quién puso la flor de cactus sobre el ataúd de Tom?
Bayan, dikkat edin. Orada kaktüsler var.
Tenga cuidado con el cactus, señora...
Bu kaktüsler benim hobimdir.
Los cactus son mi afición.
10 gündür koleksiyonumu tamamlamaya çalışıyorum.
Llevo diez días recogiendo cactus para mi colección.
Kaktüs. Böyle bir kaktüse ihtiyacın olacak.
Un cactus, un buen cactus era lo que necesitaba.
Hiç bir şey bir atı, kalçasına konan bir kaktüsten başkası iyi götüremez
Nada mejor que un buen cactus en las ancas para hacer correr a un caballo.
Giysilerini çıkartıp, onu çıplak bıraktılar her yanına kaktüs sürdüler, derisi parçalanana kadar.
Le arrancaron la ropa y la arrastraron por los cactus hasta que su carne...
Şu kaktüsü dene.
Apunta al cactus.
Belki de kaktüs suyundan yapılma şu pis Apaçi içkisinden içiyorlardır.
Quizá han estado bebiendo... esa porquería apache que hacen con savia de cactus.
Ve şimdi oralarda olan yaşlı Cactus Thomas'ı görürsen, selamlarımı ilet.
Y cuándo veas a Cactus Thomas, salúdalo en mi nombre.
- Şu yaşlı, sıradan kaktüs mü?
Quiere decir ese viejo cactus comun?
Bu vahşi Batı Kozaklarının sadece zehirli yılanları ve kaktüs bitkileri vardı.
Esos cosacos del Oeste sólo tenían víboras venenosas y cactus.
Sizin de tıpkı şu kaktüs gibi dikenleriniz var.
Se está volviendo tan punzante como su maldito cactus.
Hafta sonunu istediğim gibi geçiremeyeceksem kaktüsüm ve ben istifa etmeye hazırız.
Si no puedo pasar los fines de semana como quiera, yo y mi cactus dimitimos.
Bir seferinde beni kaktüsüme benzetmiştiniz.
Una vez me comparó con mi cactus.
- Kaktüsüm. Çiçek açmış!
- Mi cactus. ¡ Ha florecido!
Kaktüsümü almaya geldim.
He venido a recoger mi cactus.
Eğer bir kaktüse basarsan, bağırmamalısın, çünkü sen benim karımsın.
Si pisas un cactus no grites porque eres mi mujer.
Görüyorum ki bu kaktüs cennetini trajedi vurmuş.
Veo que la tragedia ya ha azotado este Edén de cactus.
Kaktüs yiyen bir eşek gibi.
Se queda ahí de pie como un idiota comiendo cactus.
Kaktüslerin arasında sürükleriz.
Lo arrastramos por los cactus.
- Kaktüs üzümleri mi? - Evet.
¿ Uvas de cactus?
- Tanrım!
El cactus.