Deki traducir español
19,008 traducción paralela
Dışarıdan bakıldığında, sıradan bir adli bilimciyim ama gizlice, S.T.A.R. Labs'deki arkadaşlarımın da yardımıyla suçla savaşıp, benim gibi diğer meta insanları buluyorum.
Para el resto del mundo, soy un científico forense normal, pero secretamente, con la ayuda de mis amigos en laboratorios STAR, lucho contra el crimen y busco otros metahumanos como yo.
Bu hikayeyi anlatmayı bitirdikten sonra, Miami'deki avukatıma göndereceğim Ve buza koyacak,
Cuando termine de contar la historia, voy a enviársela a mi abogado en Miami y va a resguardarla...
Uçaktan indiğimizde Müsteşar Kahire'deki çalışma yöntemimizi teyit edecek.
Una vez bajemos del avión, el vicepresidente nos confirmará nuestro modus operandi mientras estemos en El Cairo.
- Malik'in Kahire'deki işi neydi?
¿ Qué negocio tenía Malik en El Cairo?
Omar'ın Kahire'deki LGBT üyeleri için gezici partisi varmış.
Por lo visto Omar realiza fiestas en distintos lugares para los miembros de la comunidad LGBT en El Cairo.
Birinin Kahire'deki gay erkekleri hedef aldığını düşünüyoruz.
Creemos que alguien está persiguiendo y matando a hombres homosexuales en El Cairo.
Şimdi Dünya-2'deki Joe West ben ortaya çıktığım için öldü.
Y ahora Joe West en la Tierra-2 está muerto, porque me presenté.
2015'DEKİ DEPREM SONRASINDA, BİR NAZİ DENİZALTISI OLDUĞU DÜŞÜNÜLEN ENKAZ ARJANTİN SAHİLİNE VURDU SAVAŞ SONUNDA KAYBOLAN SAYISIZ ALMAN DENİZALTILARINDAN YALNIZCA BİRİSİYDİ.
En 2015, después de un terremoto... los restos de lo que se creyó que fuera un submarino Nazi... llegaron a la orilla de la costa de Argentina... sólo uno de tantos submarinos alemanes... que no se habían encontrado a fines de la guerra.
Bu virüs, HKM *'deki bir doktor tarafından yaratıImış.
Este virus fué creado por un doctor en el Centro de Control de Enfermedades.
Dünya-2'deki Joe'yu, Jay'i kurtarmama yardım edebilirdi.
Pudo haberme ayudado a salvar al Joe de Tierra-2, a salvar a Jay.
H-9'u tasarladığım zaman hücre dışı matriksi biçimlendirmede sorun yaşıyordum. Bu yüzden yardım etmesi için Mercury Labs'deki bir meslektaşımı aradım, Eliza Harmon.
Cuando diseñé el V-9, estaba teniendo problemas para darle formato a la matriz extracelular, así que llamé a una colega en Mercury Labs para pedirle ayuda, Eliza Harmon.
Onu büyük bir ihtimalle Goodwill'deki bir çöp kutusunda bulmuşlardır.
Probablemente lo encontró en la zona de descartes de Cáritas.
O gece Kahire'deki Mısır'ın Sesi adlı radyo kanalı Nasır'ın zorba Britanyalılar tarafından aşağılandığını duyurdu.
Aquella noche, la emisora de radio La Voz de Egipto, de El Cairo, afirmó que los arrogantes británicos humillaron a Nasser deliberadamente.
Kabine'deki meslektaşlarınıza evliliği reddetme kararlarını yeniden düşünmelerini sorar mısınız diye merak ediyordum.
Pedirles a sus colegas del gabinete que reconsideren su decisión de oponerse al matrimonio.
Roanoke'deki fırtına...
La tormenta en Roanoke cuando tenía...
Amca, bu DVD'deki kız değil mi?
Tío, ¿ no es la misma del DVD?
Finansman Bölge'deki bir garaja park etmiş.
Aparcó en un garaje del distrito financiero.
Central City'deki insanların Flash'a ihtiyacı var.
La gente de Central City necesita a Flash.
Operasyonu, Türkiye'deki OÖHK ofisinden yöneteceğim.
Estaré a cargo de la operación desde mi oficina JCOC aquí en Turquía.
Zor Ölüm'deki John McClane gibi mi tutuklayalım?
Arrestarlos, ¿ como John McClane, sí, en Die Hard?
Batmobil'deki görüntüler sende var mı?
¿ Tienes mi señal del Batimóvil?
Bu kapanması oldukça zor bir fark- -... Boise'deki destekçiler Başkan için fazladan iki saat beklediler- -
La brecha es grande... Seguidores en Boise esperaron dos horas al presidente y la primera dama...
Bir, Suriye'deki Amerikan silahlı kuvvetler eylemlerinin durması.
Uno : Cese de toda actividad militar estadounidense en Siria.
Danton'un anne babası LeAnn Harvey'in Miami'deki evlerine geldiğini söyledi.
Los padres de Danton dicen que LeAnn Harvey fue a verlos a Miami.
2011'deki grev esnasında, liman işçilerinin beysbol sopalarıyla silahlanarak hububat ihracat tesisine ağır hasar vermesine öncülük etmiştin.
Durante la huelga de 2011, que dirigió un ataque en la que los trabajadores portuarios armados con bates de béisbol severamente dañadas un centro de exportación de granos.
Son olarak 2011'de Westbridge'deki bir müzenin dışında görüldü.
Desaparecida delante de un museo en Westbridge en 2011.
En azından ben Paris'deki bütün erkeklerle yatan bir Fransız sürtüğü değilim.
Al menos no soy una zorra francesa, durmiendo con cada hombre en París.
- Delhi'deki Vasant Vihar gibi.
- Eso es genial.
Delhi'deki ilk sevgilim Sagitt...
Mi primera novia de Delhi era una sagita...
Scarsdale'deki aile şirketinde muhasebeci olarak çalışan, yaklaşık ki yılını İsrail Savunma Ordusunda geçiren, Quantico'da, şiddet nedeniyle atılmadan önce eğitim gören kişi...
Trabajó de contador para el negocio de tu familia en Scarsdale, sirvió casi 2 años en las fuerzas de defensa de Israel, entrenado en Quantico antes de ser despedido por ser violento contra un compañero NAT.
Jurj, Kızma Birader Oynayan Nazi'deki oyunculuğuna bayıldım.
Me encantó tu actuación en El nazi que jugaba al parchís.
Powell'deki boş evin bodrumu.
- en Powell justo al lado de la 56.
Girip çıkacak ve doğruca Gravesend'deki pis hücresine götürülecek. Orada 500 yıl daha cezasını çekmeye devam edecek.
Será entrar y salir... y de vuelta a su diminuta y asquerosa celda en Gravesend que ocupará durante los próximos 500 años.
- Liepzig'deki mi?
¿ El de Leipzig?
Berlin'deki HW şubesi, Prag'da öldürülen antika uzmanı cinayetiyle bağlantılarını belirledi.
HW de Berlín ya los ha relacionado con el asesinato de la vendedora de antigüedades en Praga.
Tianjin, Çin'deki kimyasal yangın.
Es un fuego químico en Tianjin, China.
Jack ve Clara Villepinte'deki mülkün çok yakınındalar.
Jack y Clara están acercándose a la propiedad de Villepinte.
Ama senin de bildiğin gibi Güney'deki işimiz hep devam edecek.
Pero como bien sabes, el Sur siempre será una obra en curso.
Plover'ın kızkardeşi Prudence 1952'deki ölümüne kadar onunla ilgilendi.
La prudencia hermana de chorlito cuidado de él hasta su muerte prematura en 1952.
Size ve kız kardeşine önerdiğim Chesney Wold'deki gezinti teklifi hâlen geçerli.
Mi oferta para usted y su hermana de cabalgar en Chesney Wold sigue en pie.
Bir de NYPD'deki adamlarımızdan birine, olay yerinden parmak izlerinin olduğu silahı aldırttık.
E... hicimos que nuestra gente de la policía removiera las huellas del arma.
Yedi saat önce Williamsburg'deki bir ilkokuldan kaçırıldı.
Fue secuestrado hace siete horas de una escuela primaria en Williamsburg.
Henry'nin babası Daryl Watkins, Birleşmiş Milletler'deki daimi bir ABD temsilcisinin yardımcısı.
El padre de Henry es un ayudante de la Representación Permanente de EE. UU. de las Naciones Unidas, Daryl Watkins.
Ailesinin Chelsea'deki evinin karşısındaki bir otoparkta oturuyordu.
De hecho, estaba sentado en un estacionamiento al otro lado de su casa en Chelsea.
Dükkanın sahibiyle konuştuk ve Spike'ın her sabah D.C.'deki bir adrese mektup yolladığını söyledi.
Y le preguntamos al dueño, y dijo que Spike deja un sobre todos los días para la misma dirección en DC.
Cyrillus Holding'deki işin sonuna gelmiştim. Üç yıllık bir çalışma.
Estuve en el desenlace de Cyrillus Holdings... tres años de estudio del caso.
NZT almamıştım, bu yüzden oraya varmadan yaklaşık bir saat önce Everywhere'deki hacker dostlarıma servisi devre dışı bırakan bir virüsü Alman Ağırlama Derneğinin sunucularına yüklettim ve böylece Wi-Fi'larını göçertip dışarıdan teknik yardım almalarını sağladım.
Ahora, no tenía nada de NZT, así que una hora antes de mi llegada, hice que mis amigos hackers de Everywhere liberaran un virus dos en el servidor de la Liga de Hospitalidad Alemana para tumbar su Wi-Fi, obligando a una llamada para soporte técnico exterior.
Turtle Bay'deki 53'ünci caddedeki bir binanın planları.
Planos de un edificio en la calle 53 en Turtle Bay.
Ya da NSA'deki bir arkadaşımı arayabilirim.
O podría llamar a un amigo en la NSA.
The Bulletin'deki makaleni okudum.
Leí tu artículo en El Boletín.
O yüzden CIA'deki kişi anahtar.
Por lo que este activo es la clave.